Bu ayın başında Konya Selçuklu garından saat altıda YHT’ye bindik, saat on kırkta Bostancıda indik.
ERÇEV Ermenek ve çevresi dayanışma derneğinde Sayın Ahmet Esin beyle buluştuk. Dört saatlik birlikteliğimizde ‘Ermenek Şiirleri Seçkisi’ adlı çalışmamız hakkında görüş alış verişinde bulunduk. Ahmet Bey bana Sayın Sonay Gürgen beyin temin ettiği nadir kitaplardan ‘Ermenek İlçesi’ adlı merhum Prof. Kamil İlisulu’nun kitabını verdiler.
İstanbul altı da üstü de insan kaynayan, karınca ocağı gibi hareketli bir şehir gerçekten. Marmaray, Metro İstanbul ve İETT tam gaz çalışıyor. İnsan, beş on dakikaya bir, yeraltında nasıl o kadar tren çalıştırılabiliyor, merak ediyor. Yani İstanbul’u yeraltından gezecekseniz bekleme sorunu asla yoktur. Kırmızı ışık yoktur, Üsküdar’dan binince Sirkeci’ye üç dakikada varılıyor.
Burada İstanbul kart alıp biraz para yükledikten sonra çok rahat bir gezi yapabilirsiniz.
Çamlıca kulesi ve Kız kulesi bakımdalar ama onları geriden seyretmek bile bir keyiftir.
Altı günlük gezimizde daha önce gezdiğim yerlerin dışında mekânları tercih ettik diyebilirim.
Karamanlı hemşerim Mehmet Kaşıkçı ile Sabah namazını Ayasofya Camiinde kıldık, namaz büyük bir kalabalık ve coşkulu bir cemaat tarafından eda edildikten sonra imamlar, çeşitli ilahi ve zikirlerle cemaati içeride saat sekize kadar tutmayı başarıyorlar.
Aslında Cuma günü Ayasofya’ya girmeyi denemiştim ancak yüzlerce metre kuyruğu görünce vaz geçmiştim. Muhteşem bir ilgi ve mükemmel bir güvenlik var! Sorduğum polis memuru beş vaktin hepsinde aynı kalabalığın olduğunu söyledi. Tabi buradaki kuyrukta namaz için gelenler kadar müze yanı için de gelenler vardır.
Biz Müslümanlar olarak eski Osmanlı ve Ebdülüs medeniyetlerinde bıraktığımız eserleri Avrupa’da ve İspanyada nasıl görmek istiyorsak bizdeki Roma ve Bizans eserlerini de doğal olarak görmek isteyenler olacaktır.
Altı günde hava hiç açmadı, hep yağmur çiseledi, ortam da biraz puslu olunca resimler istendiği gibi çıkmadı doğrusu.
Çamlıca ve Başakşehir’de yapılan büyük bir mimari ve medeniyet şaheseri camileri değerli arkadaşım Sabri Özen beyle gezdik. Değerli hocam bana iki gününü ayırarak güzel yerler gördük.
Önce Beylikdüzündeki uluslararası TÜYAP kitap fuarına gittik. Her fuarda olduğu gibi burada da TDK, TTK ve TC Kültür Bakanlığı yayınları ucuzlukta en öndeydiler. TTK’dan üç cildi sekiz kilo ağırlıkta, Prof. Dr. Haşim Karpuz hocamızın kaleme aldığı “Türk Kültür Varlıkları Envanteri 42” adlı dev eseri 108 liraya aldık.
Çamlıca ve Başakşehir camilerini doya doya seyredip manevi atmosferini teneffüs ettik.
Çamlıca camiini lüzumsuz sayan yorumlara derim ki: Mimar Sinan Edirne’deki Şaheseri Selimiye’yi yaptığında da aynı şey söylenmişti, burada hiç ev yok, kim namaz kılacak, denmişti. Geçmiş her medeniyetin somut eserleriyle tanındığı bir gerçek olduğuna göre yüzyıllar sonrasına erişecek bu dev yapıların da bu günün medeniyetinin bir aynası olacağı açıktır.
İlk defa gittiğim yerlerden birisi de Beykoz Yuşa as. Tepesiydi. Burası Karadeniz ve boğazın kesiştiği noktaların izlendiği harika bir coğrafi yurt köşemizdir.
İstanbul kozmopolit yönüyle de çok sevdiğim bir kenttir. Her renkten, dilden, dinden, iklimden ve görüşten insanlarla iç içe olmak ne güzeldir. Farklılıklar tahammül ettiğimiz sürece bizim için, ülkemiz için bulunmaz bir nimettir.
Bu gezimizde Sabri Özen Bey rehberliğinde Levent semtine de gittik, orada ikamet eden başka bir sosyal medya dostumuz Doç. Dr. Mustafa Şahin hocamızla da vicahen görüştük, derin tarih bilgisinden istifade ettik, ikramlarını tattık.
Safir adlı Türkiye’nin 3. en yüksek binasına gittik. Arkadaşlarım yükseklik korkusundan cesaret edemeyince tek başıma bilet alıp asansörle 53. Kata çıktım, burası yere 236 metreydi. Sabancı ikiz binasını tepeden seyrettim. Levent’in bütün gökdelenlerini üstlerinden adeta uçaktaymış gibi izlemek nasip oldu.
İstanbul’u gezmekle bir ömür bitiremezsiniz, en iyisi şimdi başlayın ve en önemli yerlerden görmeye çalışın, diyorum.