Krallll çıplakkkk, kralll çıplaaakkk…

Ülkemizde, ‘Andersen’den Masallar’ kitabı ile tanıdığımız Danimarka’lı yazar Hans Christian Andersen’in ‘Kral Çıplak’ masalını çoğunuz bilirsiniz.
Gelin, bu masalı küçük değişiklerle biraz günümüze biraz da bölgemize uyarlayıp tekrar hatırlayalım:
Bir ülkede zalim ve kibirli bir kral varmış.
Bu kral bir gün terzisini çağırtıp: ‘Bana öyle bir elbise dikeceksin ki ne kumaşı ne de biçimi kimsede olmayacak. Böyle bir elbiseyi dikersen dile benden ne dilersen, yok dikemezsen kelleni alırım’ demiş.
Atölyesine giden terzi kara kara düşünmeye başlamış. ‘Haydi biçimini yaparım da kimsede olmayacak kumaşı nerede bulacağım?’

Aradan günler geçmiş ve kral, yardımcısını ‘git bak bakalım benim elbise ne durumda?’ diyerek terziye göndermiş.
Kralın yardımcısı terzinin atölyesine vardığında bakmış ki, terzi makinasının başında çalışıyor ama ortada ne bir kumaş ne de dikilen herhangi bir şey var.
Şaşırmış ve terziye sormuş: ‘Ne yapıyorsun terzi başı?’
Terzi cevap vermiş: ‘Kralımıza öyle bir elbise dikiyorum ki dünyada bir eşi daha olmayacak. Zira bu elbiseyi aptalların ve kötülerin göremeyeceği çok özel bir kumaştan üretiyorum’.
Bunun üzerine şaşıran yardımcı ‘yahu ben ortada bir şey göremiyorum’ demeye çekinmiş ‘kolay gelsin’ diyerek saraya geri dönmüş ve kralına:
‘Sayın kralım, terziniz öyle bir elbise dikiyor ki gerçekten eşi benzeri olmayacak ve bütün aptallar, kötüler sizin giyeceğiniz bu elbiseyi göremeyecek’ demiş.
Günler geçmiş ve bir gün terzi saraya gelerek: ‘Kralım istediğiniz elbiseyi diktim. Hem de öyle bir kumaştan diktim ki çevrenizde ne kadar aptal ve kötü insan varsa bu elbiseyi göremeyecek. Soyunun da giydireyim’ demiş ama kral bakmış terzinin eli bomboş.
Çaresiz terzinin dediğini yapmış, soyunmuş.
Terzi olmayan elbiseyi giydirir gibi yapmış ve kralı aynanın karşısına geçirtip:
‘Kralım nasıl, muhteşem değil mi?’ demiş.
Kral aynada kendisini ürübüryan (çırılçıplak) görmesine rağmen aptal ve kötü kalpli durumuna düşmemek için ‘yahu elbise nerede ben göremiyorum’ diyememiş.
Terzi, ‘Sayın kralım şimdi gelin saraydan çıkıp, kullarınızın arasına gidelim de bütün dünya bu muhteşem güzelliğinizi görsün’ demiş ve birlikte saraydan çıkıp sokaklarda dolaşmaya başlamışlar.
Şehirdeki ahali, krallarının böyle ürübüryan dolaşmasını seyrederken, içlerinden bir kısmı:
‘Aaamannnn bana ne, şimdi bu halin nedir deyip başıma iş mi alacağım. Bana dokunmayan yılan bin yaşasın’ deyip suskunluğu seçmiş. Diğer kısmı da zaten her daim kral şakşakçısı oldukları için de ‘muhteşemsiniz kralım, zaten her zaman muhteşemdiniz. Siz çok yaşayın’ diye tezahürata başlamış.
Bu arada sokakta dolaşan mahallenin delisi ile bir çocuk şaşkın şaşkın birbirlerine bakıp, gülmeye ve ‘krallll çıplakkkkkk, kralllll çıplakkkkk’ diye birlikte bağırmaya başlamışlar.
Kıssadan hisse: Gerçekleri haykırabilmek için illa çocuk ya da deli olmak zorunda mısınız?
Kendinizi akıllı ve olgunlaşmış görüp gerçeklerden kaçmak kolayınıza gidiyor değil mi?
Bu kolaycılığınızın yarattığı sıkıntıları biraz olsun giderebilmek için, kısaca ‘kral çıplak’ diye sizi uyarıp gerçeklerle yüzleşmenizi sağlamak için bu sütunlarda bundan böyle yazmak, bazen kendi görebildiğim gerçekleri bazen de sizlerin görüp haykıramadığınız ama bana ilettiğiniz gerçekleri buradan, ‘kral çıplak’ örneği bağırmak istedim.
Siz beni ister ‘çocuk’ ister ‘deli’, nasıl tanımlarsanız tanımlayın her türü makbulümdür.
Gerçeklerden kaçıp başımı kuma gömmektense ya da kişisel çıkarlarım için şakşakçılık yapmaktansa, büyümemeye ya da sizlerin ölçüleri ile ‘akil insan’(!) olmamaya kararlıyım.
Yarınlarda görüşmek üzere.

Bu arada ilk yazım nedeni ile
‘Merhaba’ demeyi de ihmal etmeyeyim.
Hatta şairin deyişi ile:
‘Bir merhaba diyelim dedik dostlara.
Filiz kıran fırtınası ile,
MERHABA.’

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Son Eklenenler

author

Emma Hayes

There I was in a hot yoga studio with plenty of bright natural light and bending myself into pretzel like positions for the very first time.

instagram