Karamanoğulları Bayrağı-2
Yazan: Ali YILDIZ
[1] – Dr. Orhan ÇELTİKÇİ
DOĞU MİLLETLERİNDE EGEMENLİK SEMBOLLERİNDEN BAYRAĞA
Çin İmparatorunun binmesi için tahsis edilmiş arabasının sağ tarafında yak öküzünün kuyruğundan yapılmış birkaç tuğ, sol tarafında da ipekli kumaştan yapılmış muhtelif renklerde bayraklar egemenlik simgesi olarak kullanılmıştır. Milattan 110 yıl önce kral Wu’nun büyük bir beyaz bayrağı olduğu, bazı bayrakların üstünde Ejderha işlemesi bulunduğu verilen bilgiler arasındadır17
Eski İran’da, Sasanilerdevrinde Ġran millî bayrağı olan dirafş-ı kāviyāni paralar üzerine resmedilmiştir. Sasani ordusu hücuma kalkacağı zaman ateş renginde (kırmızı) bir bayrak çekilmiştir 18.
Arap kabileleri İslamiyet’ten önce bayrak kullanmışlardır. Emevî ve Abbasiler zamanında da türlü renklerde bayraklar kullanmışlardır. Bunlara liva, alam, rāyāt, mitrad, gibi adlar verilse de hedeflenen ifade aynıdır. Araplar hicretten sonra, Hayber Cengi’ne kadar, mızrak ucuna takılan beyaz bir bez ( liva’ul beyza) kullandıkları halde, bu cenkten sonra “RAYET-RĀYĀT” denilen siyah bayrağı kullanmaya başlanmışlardır19
İslam Peygamberinin de “UKAB” isimli bir siyah bayrağı olduğu rivayet edilir20 . Abbasi halifeleri onları halife olarak tanıyan müstakil İslam devlet başkanlarına “menşur”, “hıl’at”, gibi vesika mahiyetindeki alametlerle birlikte bir de bayrak gönderirlerdi. Endülüs Emevîleri’nde tercih edilen beyaz renge mukabil, Abbasiler siyah rengi kullanmış, Fatıma’nın çocukları ( Fatımiler) ise yeşil bayrak ile temsil edilmişlerdir 21.
TÜRKLERDE BAYRAK
Kaşgarlı Mahmud Türklerin en eski yazılı kaynaklarından olan Divan-ü Lügat-it Türk’te bayrak sözcüğünü şöyle bir deyiş içinde anlatır:
Ağdı kızıl bayrak,
Toğdu kara toprak,
Yetşü kelüp Oğrak,
Tokşık anın ketçimiz22.
Yine Kaşgarlının, Divan’da açıkladığı bir de “batrak” kelimesi vardır ki; “Ucuna bir ipek parçası takılan mızraktır, savaş günü yiğit kendini bununla tanıtır” diye açıklanır. Bayrak veya batrak şeklinde yazılmış olsa da Türkçe’den Farsça’ya, Arapça’ya, Kürtçe’ye bayrak şeklinde geçen bu sözcük, Balkanlardaki Osmanlı hakimiyeti zamanında Bulgarca’ya bayrak, Sırpça’ya bayrak, Rumence’ye bairac şeklinde girmiştir. Söylenişleri farklı olsa bile aynı amaçları ifade etmek için bayrakla paralel tuğ, sancak, tuğra, gibi sözcüklerin de kullanıldığı görülmektedir23.
Türk kahramanlarının daha eski devirlerde, YAK denilen yaban öküzünün kuyruk kıllarını, daha sonra atların kuyruk kıllarını, nihayet ipekli kumaştan yapılmış bir alameti, mızrak ucuna takarak yiğitlik sembolü olarak kullandıklarını çeşitli kaynaklar zikredilmiştir
Firdevsi, şehname’de iki yerde, Turanlıların Kurt Başlı Bayrağı’ndan söz etmektedir. 24. Çin kaynakları, Kırgızların bayrakları olduğunu ve bunların kırmızı renge hürmet ettiklerini belirtmek suretiyle, bayrak renklerinin kırmızı olduğu imasında bulunmaktadırlar25.Halbuki Arap Seyyahı Abu Dulaf, onuncu asır başlarında Kırgızların yeşil renkli bayrakları olduğunu söyler26. Aynı Arap Seyyahı, Dokuz- Oğuzların da siyah bayrakları olduğunu belirtmektedir. İbn-i Rüşt renk belirtmemekle birlikte Hazar Türklerinin de bayrağının olduğunu söyler. Gerdizi ve el-Bekri mühim bir Türk zümresi olan Peçenekler’ in bayrakları bulunduğunu, Bizans kaynakları da Peçenek cemaatlerinin isimlerini bayraklarının renklerinden aldığını anlatır 27.
Çin seyyahı Hiuen Tsang, Tu-Kiu hükümdarı Şehu Kagan’ın, askerî manevra Şeklinde düzenlenen av partilerinde de askerin bayraklar taşıdığını tespit etmiştir 28.
Firdevsi’nin “Şehname”sinde ve Asadȋ’nin, Garçarsp-name’sinde eski İran kahramanlıkları anlatılırken; İran-Turan mücadelesi bahsinde, Türk Kağanı Afrasiyab’ın bayrağının siyah renkte olduğunun belirtilmesi, daha sonra aynı rengi kullanan Türk hükümdarları için bu rengin kullanımında İslam’ın mı yoksa Türklüğün mü referans alındığı noktasında düşünmeyi gerektirdiğini veya her ikisinin birden maşeri vicdanda daha derin bir bağı olup olmadığının araştırılması lazım geldiğini düşünürüz. Attila’nın üzerinde kuş resmi olan bir bayrak taşıdığını batılı tarihçiler kaydetmişlerdir29.
Kök-Türkler Çin hâkimiyetine girdiklerinde onlara gönderilen Çin hediyeleri arasında, altından yapılmış bir kurt başını ihtiva eden bayrak da vardı. Kök-Türk Hükümdarları, Çinlilerle savaşan beğlerine kurt başlı bayrak hediye ederlerdi30.
Karahanlılar tuğ kullanıyorlardı. Tuğ’un sayısı kullananın kudretini belirtmekle beraber, dokuzdan fazla olamazdı. Çünkü “dokuz tuğ” , hükümdara aitti. Hükümdar bayrakları AL denilen kumaştan yapılıyordu. Al denilen rengin Kaşgarlı Lügâtı’nda turuncu olarak açıklanmış olmasına rağmen, bu günkü açık kırmızıyı (bayrak kırmızısı) ifade ettiği olarak bilinir. Gazneliler’de hükümdarın bayrağı siyah renkli idi31. Kendilerine Abbasi Halifeleri tarafından “Menşur, Hıl’at ve Bayrak” verilen Gazneliler, o gün için İslamiyet’in en güçlü temsilcisi konumunda oldukları için, kendilerini Halife’nin egemenliğine eşit saydıkları hissiyle, bu rengi egemenlik rengi olarak seçmiş olmalıdırlar. Nitekim onları takip eden diğer Müslüman Türk Devletlerinde de aynı alışkanlığın veya Afrâsiyab geleneğinin devam ettiği düşünülmeli.
Büyük Selçuklu Devleti’nde Şair Azraki’nin bir şiirinden anladığımıza göre ordu bayrakları kırmızı idi. Tarih-i Ravendi de Irak Selçuklu Devletinin hükümdarı Arslan B.Tuğrul’un ordusundaki kırmızı renkli ipek bayraklardan bahsedilmektedir32 . Memluk Sultanları Musul Atabeyleri ve Eyyubilerden devir aldıkları gelenek mucibince, Fatımi mensubiyetini ifade eden sarı rengi bayraklarında kullanmışlardır. Sultan Bay-Pars’ın bayrağı sarı zemin üzerinde bir PARS resmi idi 33. Memluklüler Altınordu devletine hediyeler yollarken, Abbasi Halifesinin siyah renkli bayrağı yanında, kendi sarı renkli bayraklarını da yollamışlardır.
Gazneli, Selçuklu ve Harzemşahlarda Halifeye bağlılık ve hükümdar biriminde siyah bayrak, komutanlar ve beyler sektöründe kırmızı bayrak kullanılmaya devam etmiştir. Hükümranlık; o bölgede, beldede, coğrafyada genel olarak yönetim erkini elinde bulundurma demektir. Bu gevşek bir bağla olabileceği gibi, doğrudan yönetim sureti ile de olabilir. Yönetim erkini ele geçiren egemen güç, kendi altındakilere hayat hakkı tanıma anlamında onlara izinler, vesikalar ve simgeler bahşeder. Bu bir nevi RUHSATLANDIRMA’dır. Metbu (Hegemon-Otorite) devlet, tâbi devlete, ruhsatlandırma anlamında; “tabl-davul (davul-boru-kös), sancak, hil’at (kaftan-kıyafet), menşur (diplomaferman, sertifika) vererek, ona hükümranlık alanında bir yasallık getirir. Böylece TĀBİ GÜÇ, metbu (hegemon) gücün egemenlik alanındaki tebaası üzerinde yasa uygulama hakkını elde etmiş olur.
ANADOLU SELÇUKLU VE BEYLİKLERİNDE BAYRAK
XIII. Yüzyılın ikinci yarısından itibaren Anadolu’nun muhtelif bölgelerinde müstakil birer devletçik halinde teşkilatlanan Türkmen beyliklerine “Anadolu Beylikleri” denilmektedir. İbn-i Bibi Kâhta fethinden bahsederken, Anadolu Selçuklu Sultanının bu fetihte siyah bayrak kullandığını anlatmaktadır34.
Anadolu Beyliklerinde kendi adına sikke kestiren, sancak asan, asker çeken ve bayrak taşıyan beylikler vardı. Ancak kaynakların yetersizliği sebebi yanında, sonradan Osmanlı egemenliği altına girmiş bu devletçiklerin bayrakları ve sembollerinin Osmanlı tarafından yakılıp-yıkılması sureti ile yok edilmiş olması yüzünden doyurucu bilgi sahibi değiliz.
Anadolu Beyliklerinden Aydınoğlu Gazi Umur Bey’in gemilerinde “Yeşil Bayrak” taşıdığını, “Düstur-name-i Enverȋ’den öğreniyoruz 35. Muhtemelen bu bayrak da Memluklu devlet bayrağıdır.
Karaman Beylerinin de Moğol tahakkümüne karşı Mısır Memluklu Sultanlarından destek isteyerek, siyasi yardım temin ettikleri, buna mukabil Mısır Sultanlarının, Karamanoğullarına Mısır bayrakları gönderdiğini Mısır kaynakları belirtiyor. Karaman Beylerinin bu bayrakları kendi hâkimiyet bölgelerinde Moğollara karşı bir güç gösterisi olarak astıkları da bir gerçektir. Bazı kaynaklardaki Karamanoğullarının kullandığı Yeşil Bayrak hikâyesinin aslı bu olsa gerektir.
Bayrak sadece egemen devletlerde değil, bir bölgenin idaresinde söz sahibi olmuş olan yarı egemen beylerden tutun da, askeri birliklere ve onların şeflerine, kabile reislerine, harp gemilerine, siyasi ve sosyal birliktelikler oluşturan cemiyetlere kadar birçok kişi ve kurumda kullanıla gelmiştir.
Türklerin Müslüman olması ile bayrak ve sembollerde de İslamî motiflerin öne çıkmaya başladığını görürüz. Bu dönemde yaygın olarak siyah renk, yeşil renk ve beyaz renkler bayraklarda görülmeye başlanmış, hilâle İslâmî bir sembol misyonu yüklenerek; dışardan bakanlar da İslâm’ın içinde olanlarda da gittikçe hilâl sembolünü benimsemişerdir. Buna mukabil, batılılar haç sembolünü merkeze alan bir cepheleşmeyi tercih etmişler önceden kullandıkları hilâli hayatlarından tamamen çıkarmışlardır.
Denilebilir ki sembollerin cepheleşmesinde Haçlı Seferleri ve papalık birinci derecede etken olmuştur. Cepheleşmede din adamlarının payı büyüktür. O halde bu makalede sözünü edeceğimiz seyyah ve papazların rollerini bir parça ele alalım.
FRANSİSKEN PAPAZLAR, SEYAHATNAMELER, HARİTALAR
Franciscain–Lat.Franciscus- Hristiyan ulularından Assisi’li, Aziz Francesco tarafından kurulan bir tarikata mensup olanlara verilen addır. Bu tarikattan olanlar başlangıçta dilenerek vaaz ederlerdi36. Bu gün başlıca üç kola ayrılırlar: Asıl Fransiskenler, Kapuçinler, Conventuali’ler.
Papalık ve Hristiyan papazların dünyayı tanıma ve anlama çabaları da Haçlı Seferleri ile paralellik arz eder. Dünya halklarına Hristiyanlığı yayma misyonu üslenmiş olan birçok gönüllü arasında en çok dikkat çekenler Fransisken Papazlardır. Ağır Şartlara dayanıklı uzun yol ve serüvene uyumludurlar37.
Batıda yeterli güven ortamı bulamayanlardan tutun da doğunun zenginlik ve ihtişamının cazibesine kendisini kaptıranlara ve hasbi bir gayretle misyonerlik yapmaya çalışanlara kadar pek çok batılı, orta çağda şarka doğru seyahatler yapmışlar ve oralardan topladıkları bilgileri seyahatnamelere dökmüşlerdir. Fransisken Papazlar da bu seyyahların en devamlı ve verimlilerindendir. İncelememizin merkezindeki Fransisken Papaz ve “Seyahatnamesi”nden bahsederken, XIV. Yüzyılda dünyada mevcut devletler ve onların bayraklarını konu alan kitap hakkında biraz daha ayrıntıya girmek gerekmektedir. Bu seyahatname ile ilgili ilk bilgi İsmail Hakkı Konyalı’nın“Topkapı Sarayında Deri Üzerine Yapılmış Haritalar-1936“ isimli eserindedir. Aynı müellif eserden Alanya Tarihi’nde de bahsetmiştir38. Kitap XIV. Yüzyılın bilinen dünyasını anlatmaktadır. Fransisken Papazın adını kaynaklar bize bildiremiyor. Eser, orijinal yazımından yaklaşık 510 yıl sonra İspanyol Coğrafyacı Marcos Jimenes de la Espada tarafından 1877 yılında Madrid’te bastırılmış ve esere isim olarak; Libro del Conoscimiento de todaslesReynos y tierras y senoriosque son por al mundo, y delasseňales y armasque han cadatierra y seňoria adı
verilmiştir.
Eser, 1912 yılında İngiliz Coğrafyacı Sir Clements Markham tarafından İngilizce’ye tercüme edilerek Londra’da The Hakluyt Society yayınları arasında çıkmıştır. İngilizce adı “Book of the Knowledge”tir. Kitap hakkında açıklayıcı bilgiler onun İngilizce tercümesinde anlatılmaktadır. 1967 yılında N.Y.’ta basılan kitap mavi bez ciltlidir ve cilt kapağı üzerinde yazı yoktur. Sadece sırt kısmında kitabın İngilizce adı serisi ve basımevinin ismi vardır. Kitap 14×21 cm ebadında nohûdî kâğıda basılmıştır.Kitabın 1365 yıllarında yazıldığını tahmin etmekteyiz. İlerleyen satırlarda bu tahminimizin kaynaklarınıda değerlendireceğiz
Kitabın yazarı yukarıda değindiğimiz gibi kendisinin Miladi 1305 yılında doğduğunu söylemektedir. Fransisken Papaz, yaşadığı devirde bilinen dünyada birkaç gezi yapmış ve bunu mümkün olduğu kadar bir bütünlük içinde metne dökmüştür. Papaz o gün için bilinen devletlerin ve krallıkların kendi hakiki renkleri ile bayraklarını ve alametlerini tespit ve resmetmiştir. Bu seyahat kitabının bu gün bilinen üç orijinal nüshası vardır. Bunlardan ikisi Madrid Nacıonale Biblioteca’de, birisi ise (en iyisi) İspanya Kraliyet kütüphanesindedir. 1912 baskısından 1967 yılında Amerika’da reprint edilmiş İngilizce orijinal nüshası elimizdedir. Kitap Türkçeye çevrilerek tarafımızdan 2001 de Antalya’da yayınlanmıştır 39.
KARAMANLAR HAKKINDA KISA BİLGİ
Orta Asya’da Karamanlar: Türk tarihçileri genel olarak Osmanlı tarihi kaynaklarını kullandıkları ve bu kaynaklarda da Osmanlı hanedanı dışındaki hanedan, boy, soy ve teşekküller hakkında fazla bir bilgi verilmediğinden Karamanlılar ile ilgili çalışmalar kısır kalmıştır. Ayrıca Karamanlar ile Osmanlı hanedanı arasındaki uzun süren çatışmalar, onların hakkında kötü, yakışıksız ifadeler kullanılmasına vesile olmuş, objektif kayıtlar kaybolmuş veya ortadankaldırılmıştır. Biz eriştiğimiz kaynaklar ve gözlemlerle şunları söyleyebiliriz:
1-Laszlo Rasonyı; Tuna Köprüleri isimli eserinde Bulgarların devamında “Taşkent civarında yaşayan Türkmenlerden Karama kabilesi daha doğrusu kavim adına rastlandığına” işaret eder40. Karaman bu kabile isminin çoğuludur.
2- Reşideddin Oğuznamesi’nde Salurlulardan bahsedilirken; “Tarihte Salguri de denilen Fars Atabekleri de onların soyundandır, … adlı bir Oğuz Beyi de 1000 atlı ile Ceyhun’un öte tarafında yurt tutmuştu. Kışlak ve yaylakları için Balkan Dağlarına ve keza Horezm sınırlarına gitti. Onun çocukları Qutluğ Bek, Qazan Bek ve Qaraman Bek’dir (Karaman Bey) diye anlatmaktadır 41.
3-Bugünkü Sincan (Doğu Türkistan) özerk bölgesinin Kuzey batısında, Manas tarihi kentine yakın bir Karamay şehri mevcuttur 42.
4-Gagavuz Bölgesine 2007 yılında gerçekleştirdiğimiz bir ziyarette burada Hristiyan Türkler arasında Karaman soyundan olanlara rastladığımız gibi, işyerlerine Karaman Market adını koyan bir ailenin “biz Karamanlıyız, atalarımız Karaman’dan gelmişler” dediklerini tespit ettik43
5- Özbekistan sınırları içinde Karamanlar: Özbekistan’ın Harzem Eyaleti’nin Hıyvaşehrinde, Özbekler, Kırgızlar, Türkmenler ağırlıkta olmak üzere, diğer milletlerden, Tacik, Acem (İranlı), Rus’lar da mevcut.Harzem’i meşhur eden Türkmenlerdir ve özellikle Teke ve Yamut Türkmenleridir44. Teke Türkmenleri deyince bu yönü ile bizim Harzem ile biraz daha ilgilenmemiz gerekti. Bundan daha önemlisi Harzem aynı zamanda Karaman Kışlağı.Hıyva’ya 16 km kuzey doğudan girerken; Qoraman(Özbek harfleri ile adı bu şekilde yazılan köyün Karaman olduğunu erbabı elbette bir bakışta anlıyor) diye bir köyden geçilir. işte o köy Karaman Kışlağı’dır. Nitekim biz 2014 Haziran ayında bu Karaman Kışlağı’na da gittik. Karaman Kışlağı’nda Gülistan Aba’nın evini ziyaret ettik. Kovuk Göl ile yan yana duran Karaman Kışlak çok verimli yeşillikler ve bağlar bahçeler içinde bir köy. Gördük ki; Tekeliler, Yamutlular, Horzumlular, Kötekliler, Çakanlar, Kadırganlılar, Kara Çuhalılar, Karamanlılar bu topraklardan Anadolu’ya gelmişler. Kökleri oralarda, “Öğrü” oralarda duruyor.
Yeni bilgiler ortaya çıkıncaya kadar, bu bilgiler Karamanoğullarının İç-Asya’dan gelmiş bir kavim olduklarını, egemenlik alanları genişledikçe kanatları altına birçok Türkmen aşiretlerini alarak Anadolu’da önemli bir çatı güç haline geldiklerini göstermektedir.
KARAMAN ADININ SAYFALARDAKİ İZLERİ
Anadolu bütün olarak Türkleşmeden önce, yıllarca kuzey sınırlarında başına dert olan Türk asıllı halkları, sonunda ikna etmeyi başaran Bizans devleti, M.1049 yılında onları Anadolu’nun güney ve doğu sınırlarına doğru yerleştirmeye çalışıyordu. Bundan maksat öncelikle Arap saldırılarına, sonra Selçuklu istilalarına karşı bu Hristiyanlaştırdığı Türk kavimlerini tampon olarak kullanmaktı. İkinci amacı ise kuzeyden-Balkanlardan gelecek tehlikeleri nispeten azaltmaktı. Bu gaye ile İstanbul boğazından Anadolu kıyılarına geçirilen Peçenek beyleri arasında isimleri Bizans kaynaklarında Solçus(Selçuk?), Selte, Karaman, Katalin olarak kaydedilen komutanlar vardı. Bunlar İmparator’un Damatris’teki (Bugünkü Bulgurlu) sarayına vardılar 45.
Bizans İmparatoru Konstantin Monomach Peçeneklerden 15 bin kişilik bir kuvvet toplanarak Anadolu kıyısına geçirilip Selçuklulara karşı gönderilmesini istedi (M.1049). Dört Türk komutanı Sülçe (Selçuk), Selte, Karaman ve Kataleyn, Anadolu’ya geçerek Bulgurlu düzlüğünde İmparator sarayı civarında bir danışma toplantısı yaptılar. Bu müzakerenin adına “Komenton” dediler 46.
Görüldüğü gibi buradaki Türk komutanlarından birinin adı da Karaman’dır. Bu komutan Karaman’ın ismine sonraları pek rastlamasak da Anadolu ve boğazlarda önemli işler yaptıkları anlaşılabilir. Faruk Sümer Karamanların Oğuz Han neslinden geldiklerini iddia ettiklerini yazmıştır: “Tarihçi Ayni’ye göre; hanedana adını vermiş olan Karaman’ın Oğuz-Han adlı bir kardeşi vardı. Şikari ise Oğuz-Han’ın hanedana mensup olmayıp Karaman devlet ricalinden beğlerinden biri olduğunu kaydetmiştir47. Tahrir defterlerinde İç-İl’de Selinti-Anamur çevresinde oturan bir OğuzHanluoymağına rast gelmekteyiz”48.
Karamanların, Oğuz Boylarından Salur mu, yoksa Avşar boyuna mı mensup olduğu Türk bilim adamları tarafından sıkça tartışılmıştır. Bu konuda Fuat Köprülü, Karamanları Salur boyuna tensip ederken49, İ. Hakkı Uzunçarşılı ise Karamanların Avşar boyundan olduğunu öne sürmüştür50.
Karamanlar Salurlar’ın mühim bir kolunu teşkil etmiş olmalı ki, nehirler, arıklar (kanallar), destani kahramanlar, Şamani ruhlardan bazıları ve Türkmen coğrafyası haricindeki birçokyerde bu isim hala yaşamaktadır51. Orta Asya’daki Karaman adları, Oğuz boylarından birine mensup olduğu kesin olan Karamanların, Azerbaycan( Şirvan)’a geçmeden önceki izlerini taşır. Kaynakların bildirdiğine göre Orta Asya’da Karaman adı sıkça kullanılmıştır. Bunları kullanım alanına göre sıraladık.
I- KABİLE İSMİ OLARAK KARAMANLAR :
Karaman, Kazak-Kırgızların “Kiçi yüz” coğrafyasındaki Bayoğlu kabilesinin “Tana” şubesinde ufak bir oymaktır. Karaman , “Ortayüz” topluluğunda bulunan “Argın” kabilesinde bir şubedir. Bu şube “Tülek”52 ve “Süyündük” isminde iki oymaktan ibarettir.
II- YER İSMİ OLARAK KARAMANLAR
a- “Karaman”, eski Oğuz yaylalarının kuzey tarafında (Bugünkü Samara vilayeti tarafları) bulunan iki nehrin ismidir. Nehirlerin birine “Ulu Karaman”, diğerine “Kiçi Karaman-Küçük Karaman” adı verilmektedir53. Bu nehirler İdil (Volga) Nehrinin sol tarafına munsap olurlar. Burası iyi yaylalardır, otu, suyu boldur.Karamanların isimlerini buralarda nehirlere verecek kadar etkili olduklarına bakılırsa “Karamanların güçlü bir kabile” olması gerekir
b-Sabık Buhara Hanlığındaki büyük arıklardan biri ve bu arık üzerindeki iki yüz haneden ibaret olan köy “Karaman” adını taşıyor. Bu havalideki birçok arıklar “Türkan Arık”, “Karahanlar Arık” gibi efsanevi isimler taşır54.
III-DESTAN VE HALK EDEBİYATINDA KARAMANLAR
a-On altıncı asırda gerileme alametleri gösterip buraları terkeden “Nogay Orduları”, destanlarında bu nehirlerden söz eder.
b- “Karaman” Kazak-Kırgızları’nın şamanlık (Baksı) ilahilerinde bir ruhun(cin) adıdır. Bu ruh şamanın ecdadından kalan bir yadigârdır
Dikkate şayandır ki burada ki ilahilerin diğer parçalarında Oğuz (Salur ve Bayındır) ananelerini anlatan “Dede Korkut” da zikrolunmaktadır. Burada bahsedilen şamanın “Karaman” isimli hami (koruyucu) ruhu da Oğuz, Salur-Karamanların- “Bayendir Kültü” ile alakadar olabileceğini hatıra getiriyor. Zaten bu “ilahiler”, Oğuzların eski merkezi Sirderya havzasında yaşayan Baksı (şaman) duaları ve destanlarında çok eski devirlere ait geleneksel ceddiâlâ (kök-ata) isimlerinin muhafaza edildiği bilinmektedir. Altay Uranha Türkleri’nin ilahilerinde bile “Uz Han” (Oğuz Han) ismi geçmektedir.
c- Karaman ismi on altıncı asır Kalmuk Türk destanlarında Kalmuk kahramanlarından birinin ismi olarak geçmektedir.
Kalmaktın bası Karaman قرامانباسىقالماقتك
( Kalmuğun başı Karaman)
d-“Koblandı Batır” destanında “Karaman” Türk kahramanlarından birinin ismidir.
Dikkat çekici olan bir şey var; Karaman isminin geçtiği her yerde Oğuzların geleneksel isimlerinden birine rastlanmaktadır. Buhara’daki Karaman Arık havalisinde, “Boz Oklu Kışlak”, Karaman nehirlerinin yukarı tarafında Bozoluk, Bızavluk ki bu isim Bızoluk olmayıp “Bozokluk” tan değişmiştir. Türkmenlerin Salur kabilesinde “Karamanlarla” Yalvaçların (Yalavaç), Kazak-Kırgızlarda ise Karamanlarla Süyündüklerin (Süyünlü) birlikte olması dikkat çekmektedir. Süyündük, Süyünlü, Salur boyunun kök atalarıdır 55.
OĞUZNAME’DE KARAMANLAR
SALUR Beğ Horasan Sınırında… Bin Atlı ile… maiyetinde Karaman Bek…Tarih ile efsanenin karıştığı, sevgi ile nefretin Türkmenlik üzerinde çekişerek; doğru adına temennilerin öne çıktığı, nefret için gerçeklerin karartıldığı döneme bir çıra da biz yakalım. Birinci kaynak kitabımız olan, Eb-ül Gazi Bahadır Han şecere-i Terakime’sinde: “Oğuz İline Beğlik kılan kızların zikri” başlığı altındaki son bölümde; „Türkmen tarih bilen iyileri ve yazıcıları söylemişlerdir: Yedi kız bütün Oğuz İlini ağzına bakındırıp çok yıllar beğlik eylediler. Onların Birincisi; Altın Közeki Sundun Bay’ın kızı ve Salur Kazan Alp’ın karısı Boyu Uzun BURLA (Bular) Hatun idi. Bunların İkincisi; Karmış Bay’ın kızı ve MamışBik’in karısı BARÇIN SALUR Hatun idi. Onun Kabri SİR (SirDeya) suyunun yakasındadır ve halk arasında meşhurdur. Özbekler buna BARÇIN’ın Kök Kâşanesi der. Sanatkârâne işlenmiş güzel bir künbettir”der 56.
İkinci kaynak kitabımız Reşidedin Oğuznamesi der ki; “Oğuz soyundan padişahlar, beş evladın neslinden gelir. Birincisi Kayı, Yazır, Eymür, Avşar ve Beğdili. Bu boylardan başkasından padişah gelmemiştir. Salgurluların Hikayesi de şöyledir: Şah- Melik’in beğlerinden Kınık Kazıkurt’un nökerlerinden Salvur Dikli diye bir beğ var idi. Yine derler ki Şah Melik’in bozguna uğradığı sıralarda bütün Oğuz Beğleri, MERV’de toplanmışlardı. Salvur, kendi kabilesinden on bin atlı ile birlikte göç edip, Horasan sınırlarına geldi.
Nihayet Selçuklular bu ülkeyi istila ettiklerinde Salvur onlarla birleşti ve uzun süre yardım etti. Sonunda çocukları Fars tarafına gittiler ve oraları aldılar. Tarihte Salguri denilen Fars Atabekleri de onların soyundandır…….. Adındaki bir başka Oğuz Beği de bin atlı ile Ceyhun’un öte tarafına yurt tutmuştu… Onun Çocukları Kazan bek, Kutluğ Bek ve KARAMAN BEK’dir. Onların soyları hala devam eder. Rum Türkmenleri, Karaman, Eşref ve diğer Türkmenler, Selçuklu Ruma gittiği sırada yanında olan yirmi bin Türkmendir. Tuğrul geri döndüğü zaman onlar oraya yerleştiler. Onların beyi ve önderi Kınık soyundan Arslan Sultan idi”57
OĞUZLARDA KARAMANLAR [58]
Barçınlığ-kent ile ilgili olarak şunlar anlatılır :“Şüphe yoktur ki, Oğuz şehirleri, Kaşgarlı’nın bu saydıklarından ibaret değildir. Onların Sir-Derya kıyılarında yerleşik olarak yaşadıkları daha bazı veya birçok şehir ve kasaba ve köyler de vardı. Diğer taraftan onların Kaşgarlı’nın bahsettiği tarihten sonra da yeni şehirlere sahip oldukları görülüyor. Bunlardan biri olarak, BARÇINLIĞ KENT zikredilebilir.”59. Barçınlığ kent, Sir-Derya boylarının Moğollar tarafından fethi sırasında Sığnak ve Öz-Kent’ten sonra zikredilen üçüncü şehirdir.Barçın Salur Hatun ve Barçınlı- Kenti anladıktan sonra aşağıdaki paragrafı daha itinalı okuyalım: Sivas’ta Beğlik ederken, Selçuklu’ya isyan edip adına sikke kestiren Hacı Bahadır Beğ ile bir sebepten savaşan ve onu mağlup eden Karamanoğlunu, Sultan Alaeddin Keykubat merak edip sorar; “kimdir Sivas’ı Hacı Bahadır Beğ’den alan?” diye. İşte Karaman da bu suale cevaben mektup yazarak: “Ey Sultanım; Hanoğlu Han, Kalhan oğluyum. Vilayetimizi düşman alıp talan eyledi. Cümle kabilemi alıp Rum’a geldim. Ricam ve dileğim Saye-i Himmetinde hoş geçinem !” diyordu.60
YENİÇERİLİK VE KARAMANLAR
Yeniçerilik 1362-1389 arasında hüküm süren Osmanlı Sultanı I.Murat tarafından kuruldu61. Kuruluşta Çandarlı Kara Halil Paşa’nın teşkilatçılığı ile Karamanlı Molla Rüstem’in ( Naksaras’a göre Rum, bize göre Bilgin. Rüstem babasının adı Abdullah olmakla bu Ģahsiyet Anadolu’daki Ortodoks Türklerden idi) önerisinin dikkate alındığı ileri sürülmektedir 62. Çandarlı Kara Halil Paşa, Karaman’da Sivrihisar kazasına bağlı Çendere köyünden, Ali adlı bir kişinin oğluydu. Asıl adı Halil olup, Kara ve Karaca lakabıyla, vezirliği sırasında da Hayreddin unvanı ile anılmıştır. Osman Gazi’nin son yıllarında Orhan Beyin, babasına vekâlet ettiği tarihlerde Şeyh Edebali’nin tavsiyesiyle Bilecik kadısı oldu. Kara Halil Efendinin bu kadılığı sırasında gerçekleştirdiği en önemli hizmet, muntazam bir askeri ocak olan “yaya” teşkilatını düzenlemiş olmasıdır. Çandarlı Kara Halil Paşa, İznik’in fethinden sonra Orhan Gazi tarafından İznik kadısı tayin edildi. 1348′de devletin yeni merkezi Bursa’ya kadı oldu. Sultan Murad Hüdavendigar’ın tahta çıkmasından sonra, kendisine en yüksek Şer’i ve hukuki bir makam olarak yeni ihdas edilen, kazaskerlik görevi verildi. Bundan sonra kazaskerlerin padişahla birlikte seferlere katılması kanun haline geldi. Acemi Ocağı ile Yeniçeri Ocağı’nın kurulması da Kara Halil Efendi’nin bu hizmet döneminde gerçekleşti. Ayrıca Karamanlı Molla Rüstem ile birlikte Osmanlı maliyesinin teşkilatlanmasında önemli rol oynadı. İlk defa vezirlikle birlikte beylerbeyi, yani ordu kumandanlığı görevini de bir arada yürüttü. Halil Hayreddin Paşa daha sonra Selanik, Manastır ve Ohri şehirlerini de ele geçirdi. Yeniçeri yazımı sadece Hristiyanlardan yapılıyor, Ermeni ve Yahudiler hariç tutuluyordu. Bu kural yeniçeriliğin kaldırılmasına kadar pek az sapma ile devam ettirilmiştir. Görüldüğü gibi Karamanlı Hristiyan Türklerin yeniçeri ocağının kurulmasında katkıları olmuştur 63.
KARAMANOĞULLARI VE TÜRKMENLİK
Karamanların Oğuz neslinden geldiklerini iddia ettikleri malumdur. Oğuzlar Moğolistan coğrafyasında bulundukları zaman da Oğuz adını kullanıyorlardı. İlk defa batı seyahatlerine çıkan Çinliler ise (MÖ. II.Yüzyıl) Türkmen adını batıda uzak bir ülkede yaşayan kavim olarak bilirlerdi. Yani Türkmen kelimesi bu anlamda bugünkü Tükmenistan coğrafyasında ortaya çıkan bir addır.
Türkmen kelimesini yazılı tarihlerde ilk defa kullanan, onuncu asrın son çeyreğinde eserini ortaya koyan Mukaddesi’dir. Mukaddesi, İsficab şehrinden bahsederken (Çimkent’in doğusunda bugünkü Sayram); buranın kuzeyine doğru giden yol üzerinde Berukat mahallinin Balac Türkmenlerine karşı bir istihkam olduğundan bahsetmiştir. “Bu yol üzerinde Mekri, sonra Ordu şehirleri bunulnur ki; Ordu şehri Türkmen padişanındır” demektedir. İstahri’ye göre; Hazar Denizinden İsficab’a kadar Oğuzlar, İsficab’dan sonra Fergana’ya kadar Karluklar oturur. Son araştırmalar göre Karluklar da Tükmen adını kullanmışlardır. Kaşgarlı’ya göre Kalaçların da Türkmen dairesine girdiği yazılmaktadır 64.
SEYAHATNAMENİN YAZILDIĞI YILLARDA ANADOLU’DA SİYASİ DURUM
Karamanoğulları Bayrağı incelememize esas olan Fransisken Papazın seyahat kitabının 1350-1365 yılları arasında yazılmış olduğunu yukarıda belirttik. Her ne kadar kitabın editörü Don Marcos Jimenez ve tercüme eden Sir Clements Markham kitap için: “1350-1360 yılları arasında yazılmıştır” diyorlar ise de bizim Antalya Tarihi ile ilgili bilgilerimiz ışığında seyyah en azından, Teke toprağında tarihi bilinen olaylara göre; Antalya’dan 1360’tan sonra geçmiş olmalıdır ve elbette kitabın yazımı da bu tarihten sonraya uymaktadır.
Kitapta günümüzden 650 yıl öncesinin bilinen dünyasında 92 devlet veya teşekkülün 119 çeşit bayrağı resmedilmiştir. Kitap, çağının Anadolu ve Orta- Doğu coğrafyası hakkında da önemli gözlemsel bilgiler ihtiva etmektedir. O yıllarda Anadolu’nun özellikle kuzey ve batı tarafları İlhanlı Devleti idaresine bağlı bulunmaktadır. Anadolu’nun orta kısımlarında Sivas ve Kayseri civarında Eretna Devleti hâkimdir. Konya merkezli, Larende-Taşeli bölgesinde ise Karamanoğulları Devleti hâkimdir.
Seyahatname yazarı Fransisken(Papaz) Karamanoğulları Devleti Hükümdarı Mahmud Bey Zamanında(1305) doğmuştur.
Şikarȋ tarihindeki bilgilere göre Karaman oğlu Bedreddin İbrahim 1332’de beylikten çekilerek, yerine kardeşi Alaüddin lakaplı Halil Bey, Larende Beyi olmuştur. Bunun kısa süren iktidarı sonunda ölümü ile yerine yeniden Bedreddin İbrahim geçmiş, yeni vaziyeti Mısır Sultanına bildirmek üzere de Kahire’ye bir elçi göndermiş; bunun üzerine Mısır sultanı tarafından kendisine sancaklar yollanmıştır65. Bedreddin İbrahim’in 1340’tan sonra öldüğü anlaşılmaktadır. Yerine geçen oğlu Fahreddin Ahmed Bey’in de beyliği kısa sürmüş ve 1350 Ocak ayının 7. Pazar günü ölmüştür. Ahmed Beyin ölümü ile yerine Bedreddin İbrahim^’in oğlu Şemseddin Bey geçmiştir.
Şemseddin’i çekemeyen ve yerine hükümdar olmak isteyen Karaman Bey bunu zehirletmiş, bu hadise halkın galeyanına sebep olmuş ve Ermenek emiri Burhaneddin Musa Bey, Larende’ye davet olunarak ikinci defa hükümdar olmuştur. Şemseddin Beyin kabri Larende’de Emir Musa türbesindedir.
1352 senesinde Larende emiri ve âlim bir zat olan Burhaneddin Musa Bey’in, Sivas ve Kayseri emiri olan Eretna oğlu Mehmet Bey ile yaptığı savaşı kazanarak, uzunca süren bir dinginlik ve refah dönemi yaşandığı bilinir.Karaman oğullarından Seyfeddin Süleyman ve Karaman Bey’in birleşerek Burhaneddin Musa Bey^’i devirmek istemeleri üzerine; Musa Bey, Konya Bey’i olan Halil Bey’i ve Seyfeddin Süleyman’ı çağırıp Karaman oğulları Beyliğini bu iki kardeş arasında pay ederek kendisi iktidardan çekilmiştir. 1356’da Seyfeddin Süleyman, Karaman oğulları Bey’i olmuştur. Kardeşi Alaüddin Ali Bey de Ermenek Beyliğine getirilmiştir. 1361’de Seyfeddin Süleyman Bey’in bir hile ile saraydan dışarı çıkarılarak öldürülmesi üzerine de Alaüddin Ali Bey Karaman oğulları Devletinin başına geçmiştir. Alaüddin Ali Beğ Karaman oğullarının en dirayetli beğlerinden biridir. Bizim elimizdeki eserin sahibi Fransisken papas, Türkiye seyahatini Alaaddin Ali Bey döneminde yapmış olmalıdır.
KARAMANOĞULLARINDA BAŞKA EGEMENLİK ALAMETLERİ
Onaltıncı yüzyılda yapılmış ve aslı Madrid- Nacionale Biblioteca’de olan bir haritada Türkiye üzerinde iri harflerle yazılmış iki sözcük dikkatimizi çeker. Biri Amasia ve diğeri de CARAMANİA. Oysa bu haritanın yapıldığı yıllardan 100 sene önce Karamanoğulları devleti ortadan kalkmıştı, devir Kanuni devri, fakat Karaman oğullarının tesirleri ortadan kalkmamış olmalı ki haritayı çizen İspanyol buraya Karamania adını vermiştir.
Harita Karaman oğulları ortadan kalktıktan 100 sene sonra çizilmiştir. Bu zaman diliminde artık Anadolu’nun tamamı Osmanlı Hilali içindedir ve güney batıdaki Rodos henüz alınmamıştır, orada yabancı bayrak var. Fakat Orta Toroslar bölgesi hala Karamanıa olarak görülmektedir.
Karaman etkisi ve hatıraları o kadar fazladır ki, denizci bir kavim olan Karaman Türkmenleri Osmanlı’dan önce Akdeniz’e açılarak Akdeniz’de bir çok adacığı işgal etmiş ve onlara Türkçe adlar vermişti. En uç noktada ve Cebeli-Tarık boğazını kontrol eden AlBoran adasının adını Karamanlı Adası olarak değiştirmişlerdi. Bu kayıt Ali Macar Reis Atlasında da vardır ki, bu atlas Karaman oğullarının yıkılmasından 100 sene sonra (1567) çizilmiştir 66.
Bu da yetmeyecek günümüzden iki yüz sene evvel Akdeniz sahillerini dolaşacak olan ünlü İngiliz amirali Sir Francis Baufort da 1817 yılında yayınladığı kitabının adını Karamania koymuştur 67. Ayrıca Karaman oğullarının hususi kanunnameleri olduğu hatta ortadan kaldırılmalarına rağmen, Osmanlı ricalinin onların kanunnamelerine atıflar yaparak, “İbrahim Bey zamanında” diye atıflar yaparak, verilmiş olan hakları korudukları da arşiv vesikalarında vardır.
Kısaca: Karamanoğulları bir devlette bulunması gereken birçok özellikleri haiz idi. Belirli bir coğrafi bölgesi vardı. Güney cephesi ile Akdeniz’in tam hâkimi idi. Karaman oğullarının 24.000 kişilik ordusu vardı. Bazen bu ordu 70.000’e kadar çıkabiliyordu. Karamanoğullarının kendi adına kesilmiş sikkeleri vardı.
Daha da ilginç olanı Karamanoğlu Mehmed Bey’in, Osmanlı beyliğinin kurucusu Osman Bey’e Tabl (Davul) –Alem (Sancak) ve Kılıç verip “bey eyledi”68.
Bu açıklamalardan anlaşılacağı gibi başkalarına sancak veren, para basan, asker çeken, deryalara gemi salan bir devletin elbette bayrağı olmalı idi.
Fransisken Papaz’ın seyahatnamesini yazdığı yıllarda Karaman oğulları Devletinin başında yukarıda adı geçen Alaüddin Ali Beğ hükümdar olmalıdır. Burada ısrarla tarihler vermemizin altında yatan sebep, seyahatname yazarının yaşadığı ve kitabını yazdığı tarihler ile Karamanoğullarının saltanat devrelerinin doğru bir kıyaslamasını yapabilmek içindir.
Papaz kitabının 18,19,20 ve 21. sayfalarında siyasi durumu şöyle anlatmaktadır; parantez içi yorumları bize aittir:
“Morea (Mora) adasından ayrıldım ve Rhodes (Rodos) adasındaki zengin bir şehir olan Cretaşehrine gittim. Bu ada, aziz John’un makamıdır. Rhodes adasından ayrıldım ve Candia (Girit) adasına gittim ve oradan Venediklilerin fethettiği Negropont adlı adaya gittim. Ben, hakkında daha fazla anlatacaklarım olan daha büyük deniz ve Constantinople’ye gitmeyi bırakarak; Yunan Hristiyanlarının Satalia (Antalya) diye andığı şehre gittim. Bu Satalia, Naturi (Anadolu) devletinin bir parçasıdır. Bu Satalia’nın kralının, yatay zig-zaglı şeritleri-çizgileri- gümüşî ve mor renklerden oluşan bir bayrağı var ve bütün bayrağın üzerinde Solomon’un mührü (Mühr-ü Süleyman) işareti vardır.
Küçük Armenia’dan (Ermenistan) az daha batı uzaklıkta Satalia ve Sinbichon şehirleri var, eski zamanlarda Asia Minor (Küçük Asya) olarak bilinen TURQUIA (Türkiye) içindedir. Orada birçok lordluklar ve telaffuz etmesi zor şehirler, harika denize uzanan ve zengin bir yer olarak bilinen, tüm güzellikleri ihtiva eden Turquıa vardır. Bu ilin kralı da ayrı bir bayrağa sahiptir.
Türkiye’den Candebar (Alanya) şehrine kıyı boyunca gittim ve oradan Antroceta (Gazipaşa-Güney Köyündeki-Antiochia ad Gragum) diye bilinen diğer şehre ve oradan Corinbcho’ya (Korikos, Kız kalesi) gittim. Ve Türkiye birçok provens (devletçik) ile ayrılır. Kapadochia, Felicia, Boescia, Vitilia, Gala, Çialidia, TroyadakiFrigia, Panfilia, Isauria. Bu bölgenin kralı beş beyaz haç işareti ile siyah bayrağa sahiptir. Corincho’dan ayrıldım ve Feradelfia (Alaşehir) ya da Feradelfin adındaki yere gittim; Troy üzerinden yürüdüm, eski zamanda Kral Menelaus tarafından yıkılan yer
Şimdi Turquıo diye bilinen Troy, Asia Minor’un (Küçük Asya) başındaydı ve bayrağının yarısı beyaz, kırmızı ile haç işaretli, diğer yarısı da sarı ile kırmızı karelere sahiptir.
Bu Turquıa (Türkiye) içinde diğer bir şehir olan Cunıo (Konya), zengin bir şehir, çoğu ülkede Cunyo diye biliniyor ve buranın bayrağı yatay kırmızı- beyaz dalgalı çizgilere sahiptir.”69
Fransisken’in bu anlatımını daha ayrıntılı biçimde asıl metin tercümesi bölümünde bulabilirsiniz. Fransisken Papazın işaret ettiği Konya şehri, 1360’larda Karamanoğulları Devleti’nin başkentindir ve bayrağı Kırmızı-Beyaz yatay Şeritli zig-zaglı olan Alaca Bayrak’tır.
Söz konusu seyahat kitabında Karamanoğulları Devleti’nin hâkimiyetindeki bölgede yatay dalgalı ve kalın kırmızı-beyaz zikzaklı bayrak bulunmakta ve bulunduğu bölge CUNYO (Konya) olarak işaret edilmektedir.
Seyyah birkaç seferde farklı yerleri dolaşarak bu kitabı meydana getirmiştir. Dolaştığı ülkeler arasında Mısır’da Melik Nasır’ın, İran’da Ebu Said Bahadır Han’ın, Saray’da Özbek Han’ın hükümdarlıklarını gördüğünü belirtiyor. Seyyah, İspanya’dan çıkarak o günün güney ve Orta Avrupa, Ön Asya, İran, Özbekistan, Hindistan ve Afrika Çevresini dolaştığını belirttiğine göre ve verdiği tarihler itibari ile gezi süresi süresince 94 devlet ve 119 bayraktan söz ettiği dikkate alındığında, en az on yıl ama muhtemelen 15-20 yıl civarında seyahat etmiş olmalıdır. Ancak kitabı inceleyen yazarlar seyyahın yalnız gördüklerini değil, duyduklarını da yazdığı kanaatindedirler.
Seyyahın dünyayı dolaştığı devirlerde Anadolu’da Osmanlı Sultanı Orhan Gazi ve oğlu Murad Hüdavendigâr hüküm sürmektedirler. Bu devirde Alaşehir’de bir Bizans kolonisi vardır. Ayrıca Truva, Foça ve İzmir’de de Hristiyan devletçikler vardır.. Bunların bayrakları üzerinde kendi haçları ile birlikte Moğol-İlhanlı Devletinin sarı zemin üzerindeki kare şeklindeki dünya damgası da yan yana dururlar. İlhanlı hakimiyetinde olduklarının delilidir. Bu devletçikler de muhtemelen Bizans egemenliğindeki Hristiyan Türklerin devletleridir.
Gezgin, Anadolu’ya batı kıyılarından girerek, Truva’dan başlayıp doğuya doğru devam eden bu coğrafyaya TURQUIA (Türkiye) adının verildiğini söylemektedir. Bazen de Naturi (Anadolu) demektedir.
KARAMANOĞULLARI BAYRAĞI/ALACABAYRAK ETRAFINDA DÜŞÜNCELER
Fransisken Papaz şöyle diyordu:
“Bu Turquıa içinde diğer bir şehir olan Cunıo (Konya), zengin bir şehir, çoğu ülkede Cunyo diye biliniyor ve buranın bayrağı yatay kırmızı-beyaz zigzaglı çizgilere sahiptir”70.
Fransisken Papazın işaret ettiği bu Konya Şehri, 1360’larda Karamanoğulları devletinin başkentidir ve bayrağı Kırmızı-Beyaz- yatay zig-zaglı Alaca Bayrak’tır. Şimdi tercüme metin içindeki paragrafı alarak yeniden bazı mütalaalarda bulunacağız:
Görüldüğü gibi bu bayrak müstakil bir devleti işaret etmekte ve diğer Anadolu beyliklerinde olduğu gibi İlhanlı damgasını yanında taşımamaktadır. Bu yanı ile tarihe tanıklık etmektedir. Çünkü İlhanlılar Taşeli bölgesine asla hakim olamamışlar veya Karamanoğulları Moğollara boyun eğmemek için sürekli mücadele halinde olmuştur. Bayrağın rengi beyaz ve kırmızı renklerden oluşmaktadır. Renkler Türkmenlerin taşıdığı ve ordu komutanlarına ve alt komutanlara verilen al bayrak rengine uyuyor. Yatay dalgalı olan bu tür bayraklara Alaca (Allıca) Bayrak denir.
Taşeli halkı düğünlerinde de çok eskiden beri alaca bayrak taşırlar. Giyimlerinde de kendi dokudukları kırmızı renkli çubuklu alaca kumaşlardan kullanırlardı. Bu Taşeli Türkmenlerinde son yıllara kadar devam eden bir alışkanlık idi. Ermenek alacası meşhurdur.
XV. ve XVI. Yüzyıllarda Osmanlı Ordusunda Yeniçerilere ak bayrak, sipahi bölüğüne kırmızı bayrak, orta ve aşağı bölüklere de alaca bayrak verildiği tarihçiler tarafından belirtilmiştir. Eski Türk kabileleri sarı kırmızı ve beyaz bayrak kullanmış olduklarından Osmanlılar da onların tesiri ile bu renkleri kullanmaya devam etmişlerdir.
Fevzi Kurtoğlu’nun eserinde tıpkı yukarıdaki gibi yatay dalgalı alaca bayraklar çizilmiş ve bunlara Tunus bayrağı denilmiştir 71. Bunların da Karamanoğulları ile ilgisi vardır. Çünkü Denizci bir teşekkül olan Karamanoğulları, kendi maiyetinden çıkmış olan Aydın, Menteşe beyleri vasıtası ile Osmanlı Devletinden önce Batı Akdeniz’de önemli limanları egemenlikleri altına almış ve adalara isim vermişlerdi. Tunus ve Cezayir ve Trablus ocağı denilen levent merkezleri Anadolu’nun bağrından kopup gitmiş yiğitlerin kaynaştığı yerlerdi. Akdeniz sahillerinde “Akşamdan Cezayir’e giden çok” olur diye bir söz vardır72.
Faruk Sümer “Oğuzlar” adlı eserinin giriş bölümünde : “Ocaklar, yorulmadan kazanmak ve terlemeden ölmek isteyen varsa bayrağımız altına gelsinler diye akşamdan tellal bağırttırırlar ve güney Anadolu’nun yağız delikanlılarını toplar gönüllü olarak götürürlerdi”demektedir 73.Yani buralara Karamanlı her şeyi ile gitmiş ve Libya’yı uzun bir zaman Karamanlı sülalesi idare etmiştir. Kanaatimiz odur ki buTunus bayrağı da Karamanoğullarının oralardaki kurucu oymak olmaktan gelen hakimiyet zamanlarından kalma hatıralar ve izlerdir.
KARAMANOĞULLARI DEVLETİNİN YEŞİL BAYRAĞI MESELESİ
Halit Bardakçı’nın Dünden bu güne Ermenek isimli 1976 baskılı eserinin 48. sayfasında Gedik Ahmed Paşa’nın Karamanoğullarına yaptığı zulümler anlatılırken Aşık Muslu isimli bir halk şairinin ağıtına yer verilmiştir.
Şair burada :
………
Kanı n’oldu Karaman’ın Beyleri,
N’oldu acap yayaları seymeni,
Kanı Varsak, Turgut oğlu Çandarı
Gedik Paşa etme elden say bizi.
Yeşil bayrak alelerden söküldü,
Çoluk çocuk sokaklara döküldü,
Kale yandı ahalisi sürüldü,
Gedik Paşa etme elden say bizi.
Diye devam edip gider 74. Buna dayanarak, Halit Bardakçı (Karaman oğullarının bayrağı yeşil idi.) diye bir not düşmüştür. Bu sav kanaatimizce yanlıştır. Karaman oğullarının bayrağı yukarıdan beri anlatıldığı gibi alaca bayraktır. Ancak, Karamanoğulları Yeşil Sancak da kullanmışlardır. Gerek İslam ansiklopedisinde gerek Türk Ansiklopedisindeki Bayrak maddesinde Karaman oğulları bayrağına açıklık getirilmeyip, kendi bayrakları ile birlikte İlhanlıların bayrağını da kullanmış olabileceklerinin tabi-metbu ilişkisi açısından doğru olduğu yazılır. Oysa Karaman oğullarının tabi-metbu ilişkisi en çok Memluk Sultanları ile olmuştur.
Gerek Moğollara ve gerek Osmanlı’ya karşı başları sıkıştıkça başvurdukları Mısır Kölemenlerinin bayrağı beyaz zemin üzerinde koyu mavi aydır. Halk maviye yeşil der. Yeşile ise gök der. Bu bayrak, gerek Moğollarla savaşılırken, gerekse Osmanlı ile savaşılırken kullanılmış olmalıdır. Ama ilişkinin seviyesine göre bu kullanım azalıp artabilir. Son zamanlarda Mısır Kölemenlerinden daha sık yardım aldıkları, Cem Sultan – Bayezid mücadelesinde ve Yavuz – Korkut Mücadelesinde Mısırlıların zayıf tarafa yardım ettiği doğrudur. Esasen Yavuz tarafından Mısır’ın fethedilmesi gerekçelerinden biri de budur.
KARAMANOĞULLARI DEVLETİNİN BAYRAĞI’NIN KIRMIZI – BEYAZ/ ZİK ZAK YATAY ŞERİTLİ OLDUĞUNA DAİR DİĞER KANITLAR
-Fevzi Kurtoğlu sözü geçen eserinin 74. sahifesinde Osman Gazi’ye atfedilen Ak Sancaklardan bahsederek Topkapı Sarayı Müzesinde 1034 numarada kayıtlı bir Aksancak olduğunu ve bunun resminin de kitabının 171 sayfasındaki bayrak olduğunu yazar. Biz onun verdiği resmi aşağıya koyduk. Bu bayrağın asıl hikâyesini İ.Hakkı Konyalı yazmıştır. Şimdi onun açıklamalarına geçebiliriz.
– İsmail Hakkı Konyalı aynı sancaktan bahsederek; Ģu açıklamayı yapar: “İlk Osmanlı padişahları milli ananeye çok dikkat ederlerdi. Bilhassa Yavuz, tarihi eserlerin sarayda toplanmasında bir arkeolog kadar muvaffak olmuştur. Dededen ve tarihten geçen her şey sarayda saklanırdı. Selçuk hükümdarı İkinci Gıyaseddin’in, Osmanlı devletinin kurucusu Osman Bey’e emirlik ve saltanat alameti olarak gönderdiği söylenen AKSANCAK da kutlu bir yadigâr olarak saklananlardandır. Fakat asırlar bu bayrağı eskitti. Parçalandı. Artık kullanılamaz hale gelmişti 75.
Eski ananneye göre, eskiyen bayrak atılmaz, yeni bayrağın içine astar gibi dikilerek muhafaza edilirdi. Bu eski geleneğe uyularak sözü edilen bayrak da yeni dikilen bayrağın içine astar gibi dikildi. Topkapı Sarayı Müze Müd. Tahsin Öz bayraklar üzerinde tetkikat yaparken bu bayrağı buldu. Sultan Osman’ın AK BAYRAĞI sarayın silah salonunda kapıdan girerken duvarın orta yerinde asılıdır“Yalnız (ama) Sultan Osman’ın Bayrağının içine Dikilen Bu Bayrak Ak Değildir; üç ufki (yatay) parçadan ibaret olan bu bayrağın sağ ve sol parçaları AL; ortadaki şerit AK’tır. Bu bayrak İspanyol Papazının Konya’da gördüğü ve Selçukilerden Karamanoğullarına geçtiği tahmin edilen numaralı bayrağa çok benzemektedir.”
-Üçüncü kanıtımız, İtalyan-Mayorkalı Haritacı Angelino Dulcert’in 1339 yılında yaptığı Portulan (Kıyılar – Limanlar) Deniz Haritasıdır. Bu haritacı 1325 ve 1339’da ayrı ayrı iki portulan haritası yapmıştır.
Dulcert’in 1339 tarihli haritasının buraya aldığımız parçasında genel olarak bu günkü bütün Anadolu kıyıları görünmektedir. Kıyı şehirleri ve limanların adı yazılmıştır. Haritanın Antalya/ Satalıa Körfezi kuzeyinde Naturı yazısı okunmaktadır. Bu Anadolu’nun Latin dillerindeki yazılışıdır. Anadolu adı da buradan gelmiştir. Haritanın orta yerinde bir kale üzerinde Conuıo diye bir ibare okunmaktadır. Bu isim Konya’dır. Konya’nın sağında büyük harflerle TURQHIA yazısı görülür. Bu Türkiye demektir. TURQHIA yazısının solunda ve Konya kalesi üzerinde yatay olarak dalgalanan Kırmızı-Beyaz, zig-zaglıala bayrak dalgalanmaktadır. Bu bayrak da Karamanoğulları Bayrağıdır. Çünkü 1339’larda Anadolu Selçuklu Devleti resmen yoktur. Onun yerini alan Karamanoğulları vardır. Batıda ise henüz Osmanlı Beyliği gelişim halinde ve Orta Anadolu’da herhangi bir varlığı yoktur. Türk Bayrağı yazarı da Topkapı Sarayı müzesinde 2576 DB numarasını taşıyan Latin haritasında Sinop üzerindeki bayrağın Çandar oğullarına, Konya üzerindeki Bayrağın da Karamanoğullarına ait olduğuna şüphe yoktur demektedir 76.
SONUÇ
Parası, ordusu, toprağı (Alaeddin Keykubad’ın fermanı) ve kanunları olan Karaman oğullarının, muhakkak bir bayrağı da vardı. Ancak başka kaynaklar bunu net olarak söylemiyor.
Seyahatname dışında Karaman oğulları bayrağının şeklini işaret eden ikinci bir kaynak da Orta Çağ Angelino Dulcert haritasıdır. Maalesef şimdiye kadar rastladığımız başka bir belge yoktur. Bir halk şairinin şiirinde geçen Yeşil Bayrak kaldırıldı söyleyiğinde kastedilen Mısır Memlûklerinin metbu devlet olarak gönderdikleri sancak ve Karaman oğullarının bunları zaman zaman dış düşmanlarına karşı kullandığı doğrudur.
Kölemenlerin bayrağı, beyaz zemin üzerinde mavi aydır. Halk bu renge yeşil demektedir. Onun için yeşil bayraktan da söz edilmesi normaldir. Tunus ve Cezayir Ocaklarını kuran Karamanoğulları oralara kırmızı beyaz bayrağını da götürmüştür. Osmanlı hâkimiyetinden sonra Alaca bayrak Anadolu’da kullanılmaz olduğu halde Tunus ve adalarda kullanılmaya devam edilmiş sonunda oraya mal olmuştur.
Elimizdeki seyahatname ile Konyalı’nın izahları ve Fevzi Kurtoğlu’nun yayınlarını bir araya getirdiğimizde açıklıkla bayrağın rengini tarif etmiş ve konuşlandırılığını anlatmış oluruz.
Seyyahın Anadolu’yu gezdiği zamanlarda Konya’nın hâkimi Karaman oğulları olduğu için bu şehrin üzerinde gösterilen kırmızı- beyaz yatay zig-zaglı Alaca Bayrak; Karaman oğullarının bayrağı olmalıdır.
İLGİLİ KONULAR :
1 – SELENDİ (GAZİPAŞA) KAZASI KARAMANOĞULLARI VAKFİYELERİ
2 – CORANSEZA ( CORANSEY) SEYAHATNÂMESİNDE KIBRIS VE KARAMAN DENİZİ SAHİLLERİ (1809)
İLGİLİ KİTAPLAR :
NOTLAR:
KAYNAKÇA1. Ali Macar Reis Atlası. Topkapı Sarayı Kütüphanesi. DB. Nr. 577 / 35 941. |