Mustafa Ertaş
Gazeteci. Araştırmacı yazar
Halk ozanları,içinde yaşadıkları toplumun sanat zevkini karşılamaya çalışırken bir yandan da deneyimlerinin sonucunu sözlü sazlı deyişleriyle halka ulaştırmaya çalışırlar.Vermek istediklerini ve tarihsel olayları gelecek kuşaklara taşınmasında eğitim hizmeti görmüşlerdir..Uyarıcıdırlar,halkın ışığıdırlar..Bir tür yaygın eğitim görevlisi gibi insanları aydınlatırlar.
Karacaoğlan,bu konuda toplumu etkileyici,sanat gücü yüksek bir ozandır.Yerine göre özgün sözlerden yararlanır.Deyişlerini halkın kullandığı yöresel sözcüklerle,onların diliyle seslendirir. Bunları verirken dünyanın güzelliklerle donanmış olduğunu bildirir. Buna karşılık insanların dünyayı kendi eliyle yaşanmaz duruma getirildiği iletisini şiirsel bir anlatımla vermesi onun sanatsal anlatısının bir özelliğidir. Dünya güzelliğinin yaşanması için yol gösterici deyişler düzenleyerek hizmette bulunur. Deyişlerinde gönül kırma, kavga, döğüş, bulunmaz. Yunus Emre’nin Allah sevgisi onun şiirlerine doğa ve insan sevgisi olarak yansımıştır.
İnsan sevgisi olmayanların küçük dağları kendilerinin yarattığı inancıyla yola çıkmalarını büyük bir yanılgı olarak niteler. Bu konuda öğütler sıralarken inceden inceden yanlışlarını da söylemekten geri kalmaz.Onun uyarıcı özelliği sanatsal yaratıcılıkla birlikte sunulması gelmiş geçmiş sanatçılarda çok az görülebilir.
İzin ver bey ağam ben de gideyim
Ah çekip de arkam sıra ağlar var
Bakarım bakarım sılam görünmez
Aramızda yıkılası dağlar var.
Karac-Oğlan der ki kendim öbvmeyim
Taşlar alıp kara bağrım dövmeyim
Güzel sevme derler nasıl sevmeyim
Kaşlar arasında çifte benler vae.
Söylediği öğütlerinde, insanların nerede konuşulacağını, nerede susulacağını bilmeleri yolunda uyarıcı aşılama yaparak olgun insan olmanın yollarını gösterir.
Dokunur hatıra kendini bilmez
Asilzadelerden hiç kemlik gelmez
Sen iyilik et o zayi olmaz
Darılıpta başa kakıcı olma.
El ariftir amlar senin bendini
Dağıtırlar tuzağını fendini
Alçaklarda otur gözet kendini
Katı yükseklerden uçucu olma.
Karacaoğlan bir eğitimci yada bilgin değildir.Yaşadığı deneyimler,konup göçtüğü yerlerde kazandığı görgü ve bilgiler,ulaştığı olgunluk aşaması onu topluma öğüt verecek niteliğe büründürmüştür.İnsanın kendini bilmesi gerektiğini işaret ederken onu en iyi değerlendiren yine de içinde yaşadığı toplum ve çevresi olduğuna parmak basmaktadır.
Bir Ruh bilimci gibi, çevrenin insanlar üzerindeki etkilerine işaret etmektedir.21.asırda söz konusu edilen mahalle baskısını yüzlerce yıl önceleri görebilen usta ozan atasözlerimizi kullanarak insanların eğitilmesine sanatçı görüşüyle katkıda bulunmaktadır.
Çağır Karac-Oğlan çağır.
Taş düştüğü yerde ağır
Yiğit sevdiğinden soğur
Görülmeyi görülmeyi
Karacaoğlan şiirlerini hazırlıksız doğaçlama söylemiş bir ozandır.Eserleri dilden dile aktarılarak günümüze ulaşmıştır.İlk okuduğu çalıp söylediği gibi yazılı olarak gelebilseydi onunla ilgili bilinmezliklerin tamamı ortadan kalkmış olurdu.
Uzun yıllardan sonra bazı meraklıları CÖNK dediğimiz şiirlerin toplandığı defterlere yazarak,belleklerde gizlenen deyişlerini yazılı duruma getirmişlerdir.Bunların da hangi koşullar altında derlenip yazıldığı bilinemiyor.Bu arada sözcükler arasında çıkarma ve eklemeler yapılıp yapılmadığı bilinemiyor.Bu konuda oluşan kuşkular da az değil..
Karacaoğlan’ın ilk ürettiği deyişler o anda kaleme alınabilseydi,ekleme-çıkarmalar yapılmadan bizlere ulaşır bütün özgünlüğüyle zevkimizi okşardı.
Onun şiirlerini-deyişlerini Taşeli yöresi halkı “Karacaoğlan türküsü” daha doğrusu “Karacaoğlan” olarak söylenip gelmiştir.Yörenin Altıntaş yaylasına çıkan 1963 yılında doksan yaşında ölen Bahşiş Yörükleri Beyi olarak tanınan Karasüleymanoğlu sesinin güzelliği nedeniyle dedesinin sık sık “Haydi bir Karacaoğlar çağır da kulağımızın pası silinsin” dediklerini anlatmıştır. Anıları arasında anlattığı bilgilerden dedesinin Karacaoğlan türkülerini ezbere bildiğini Barçın yaylasında yaylayan Kışlak için Gazipaşa’da kışlayan Yörük Beylerinden “Paşabeğin “çok güzel Karacaoğlan söylediğini anlatmıştı.
Karacaoğlan’ın deyişleri onun dilinden çıktıktan sonra okuyanların dilinde,sazların telinde sürüp geldiği söylenir.Böylece eserin yaratıcısı da çoğalmıştır. Değiştirilemiyen yönü şiirin genel havasıdır.
Yapılan araştırmalardan bir değil birkaç tane Karacaoğlan’ın varlığı anlaşılınca onların deyişlerinin de karışmış olacağı kuşkusu, kafaları da karıştırmaktadır. Büyük, (Usta) Karacaoğlan’la çırakları ayırmakta güçleşiyor.
Ortalama 500 yıllık bir sürede usta ozanın deyişleri çırakların, meraklıların da katkısıyla “Karacaoğlan şiir geleneğini” olarak ortaya çıkarmış oluyor. Bir şiirinde adının:
“Karac-Oğlan Hasan adım
Güzellerde kaldı tadım
Soldu gülüm kurudu suy
Şimden geri gönül çağlar “
Derken bir başka deyişinde:
Karac-Oğlan derki kolu bağlıyı
Ciğerciği aşk oduyla dağlıyım
Mamulu’da¹ ben bir Rıdvan oğluyum
Kaplan postu yedeklerim kal demiş”
1.Mamulu:Sarıveliler ilçesine bağlı bu günkü adıyla Uğurlu köyü.
Bk. Türkay Cevdet .Osmanlı İmparatorluğunda, oymak,aşiret,cemaatlar s.745.
Bk. Ertaş Mustafa.Taşeli’nin Batmayan Güneşi KARACAOĞLAN. S:136.
Karacaoğlan’ın şiirlerini ilk yayınlayan araştırmacılardan biri, Ali Rıza Yalgın’dır.
Doğum tarihini(1515-1606) olarak verir.İlköretim müfettişi olarak gittiği Ermenek ve çevresinde halkın Karacaoğlan türkülerini çalıp söylediğini görünce derlemelerine başlar.Konya’da çıkarılan Babalık gazetesinde yayınlar.
Daha sonra Akdeniz bölgesinde Toros’lardaki Türkmenler arasında yaptığı araştırmaları” Cenupta Türkmen Oymakları” adıyla kitaplaştırır.Derlediği deyişlerin bir bölümünü de orada yayınlamıştır.² Silifke’li Küçük Karacaoğlan’ın bir türküsünü de burada dinlemiş not almıştır. Bak.Cenupta Türkmen Oymakları 1.s:1774.
Karacaoğlan’ın şiirlerinde işlediği konuları çoğunlukla,“Doğa-kadın,sevgi-barış-Gurbet-yergiler- kuşlar- çiçekler-azrail ve Tanrı “olarak özetlenebilir.
Orta Toros’larda,Taşeli yaylaları onun yaşamında önemli izler taşır.
Konar-göçer göçebe yaşam tarzı deyişlerinde egemen olmuştur. Bunun yanı sıra bu yaşamın ayrılmaz bir ögesi olan kadın doğayla birlikte birleşmiş aynı duygularla seslendirilmiştir.Bir dörtlük içinde, çiçek,kadın,dağ ve sazı nakış örercesine bezeklediğini görürüz.
Sarı çiçek sallanıyor naz ile
Dem sürmedim on beşinde kız ile
Şimdi öksüz kaldım kırık saz ile
Ah çektikçe tüter dumanın dağlar.”
Sevgili ona esin kaynağı olan bir peridir.Güzelliğin en seçkinini onda bulmak ister.
Öz deyişleri de yine onda aramaktadır. Ona kavuşma yolunda engeller vardır.yaşamın inişli çıkışlı yollarında kusursuz güzelliği onda aramaktadır .Sarıveliler’in Küçük Karapınar mahallesinde oturan (D.1926) Ebiş Tunç “Bu güne kadar yayınlanmamış Karaca-Oğlan’ türküsünü Barcın Yaylası güzeli seçilen sevgilisi Elif’ Baş dere Karaca-Oğlan Pazarında yanız kaldığını görünce hemen yanına gider ilk yeminli türküsünü bu pazarda söyler” der. Kaynak: Orta Toroslardan Yükselen Ses s.288-289-Mustafa Ertaş
Karac-Oğlan bilir senin halini
Kadir Mevlam açık etsin yolunu
Senden gayrısına vermem meylimi
Vallahi billahi veren değilim.
Çağdaş sanat,bir kişinin yarattığı eserdir.Şiir,resim,roman,öykü gibi ürünler kişisel bir yaratma yapılandırmadır.Sözlü şiirde yazıya geçirilmemişse bunu bulamayız.Ekler,çıkarmalar çoktur.Bu yönüyle tek yaratıcısı yoktur.Bir çok kişinin katkıları vardır.Bu nedenle ilk söylendiği gibi günümüze gelen deyişler özgünlüğünü koruyarak günümüze ulaşmıştır..
Halk şiir geleneğimizde sevgililerin memesi elmaya, turunca benzetilir.Karacaoğlan bu benzetmeleri aşmıştır.Uzun yıllar aynı şeylerin yinelenmesi bıkkınlık yaratmıştır.Karacaoğlan bu tür benzetmeleri tekdüzelikten çıkarmış,dinleyicilere usanç vermeden yaratıcı gücünü kullanarak yeni söylemler geliştirir.
Yaratma gücü denilen şey de işte burada başlamaktadır.
Karacaoğlan’ın yarinin memesi de turunçtur ama,Aydın turuncudur,yada Yusuf elmasıdır. Sevgilinin dilini betimlerken ayrıcalığını göstermeden edemez.Onun sevgilisinin dili şeker değil Frenk şekeridir
Gördüğümüz gibi tekdüzeliğin içine yaratıcı gücünü getirerek üstünlüğünü ortaya çıkarır.Böylece sevgilisini yeni renklerle donatır.Yedi benlidir onun sevgilisi. Al kınalı kekliktir.Körpe kuzudur, Çakır gözlü üveyiktir.Kaşlar arasında çifte benlidir.
Bu yeni renklendirmeler sevgilisini onun dizelerinin özgünlüğünü somutlaştırır,gözümüze gönlümüze yerleştirir şiir geleneğini altüst ederek başkaldırır.Deyişleriyle bir devrim yaratmıştır..
“Sabahtan uğradım ben bir güzele
Sabahtan uğradım yarin yurduna
Sabahtan uğradım ben bir geline
Kalıplaşmış bir görünüm içinde olsalar da değişik renkler içinde okuyana dinleyene yeni dünyaların kapısını açmış gibidir. Bu bir bakıma Osmanlı aşık şiir geleneğine ve sosyal yapısına karşı bir direniş olarak kendini gösterir.
Karacaoğlan der ki sözün doğrusu
Gökte melek yerde hüma yavrusu
Söyleyim ben sana sözün doğrusu
Soyunup koynuna girmeye geldim.
Kadını soyutluktan çıkararak ete kemiğe bürünmüş,insanca gereksinimleri olan gerçek bir varlık olduğunu ortaya koyar. Bunda başarılı da olmuş,kendinden sonra gelen ozanların da çevrenlerini (ufuk) genişletmiştir. Ona gelinceye kadar yerleşik düzene girmiş köylü aşıkların yaratıp geliştirdiği aşk şiirlerini
Orta Toros’larda göçebe yaşamı süren Türkmenlerin kendilerine özgün toplum yapılarına aktarmış ve bu yolda bir çığır açmıştır.Karacaoğlan’ın deyişleri gerçeği dile getirir..
Kadınları betimlerken hayal ederek değil gerçek yaşamında olduğu gibi somutlaştırarak anlatma yolunu açmıştır.Kadını imgelerinde canlandırmadan,yayla yolunda,pınar başında,sabahın erken vaktinde evlerinin önünde karşılaşmış görüşmüş konuşmuş dünya gözüyle bakmıştır onlara .Onun için deyişleriyle bir devrim
Yaratmıştır diyoruz. O devirde aşıklar, kadını dört duvar içinde,peçe altında hayal ederek anlatmışlardı,
Bu dönüş biçimini tersine çeviren Karacaoğlan,kadını gerçek durumlarıyla tanıtmaktadır.O kadınları şöyle betimlemektedir:
“ İncedir beli, hilaldir kaşı-Ak elleri deste deste güllüdür-Ala gözlerine sürmeler çekmiştir.-Zülfünü taramış dökmüştür bir yana.-Salıvermiştir ince belin üstüne,–Salına salına varır köyüne-Yayladan inerken görür güzelleri. Güvercin topuklu keklik sekişlidir. onlar- hem ince bellidir, alma yanakları, kömür gibi karadır gözleri-Dudakları kiraz gibidir-Güllerin üzerine yağan rahmet gibi al yanakları domur domurdur. Onlara,”Ala gözlerini sevdiğim dilber”diyerek seslenir.Aşık Ömer Karacaoğlan’ı “eski meseldir”diye küçümserken,kendini onun etkisinden kurtulamamıştır. İşte örnekleri:
Coşkun sular gibi akar su isen
Ararlar bulurlar asıl soy isen
Karac-Oğlan.
Konar –göçer Türkmenlerin arasında görülen serbestlik yaşam biçimlerinin özelliğinden kaynaklanır.Kadın erkek her işte birlikte çalışırlar. Karacaoğlan’da görülen belirgin özelliklerden birisi de içinde yaşadığı halkın zevkini yansıtmış olmasıdır.Orta Toros’lar,(Taşeli yöresi,) büyük kentlerden ve
Kentler arası yollardan uzak kalmıştır.Toprağı az dağı ve taşı çok bir bölgedir.Bu nedenlerle yöreye dışarıdan göç olmadığı gibi bölgeden dışarıya sürekli göçler olmuştur.Bunun sonucu olarakta arı Türkmen dili Arapça ve Farsçanın etkisine girmemiştir. Varlığını koruyan Türk dilini usta ozan deyişlerinde kullanarak işletmiş 21.yüz yıla bozulmadan gelmesinde önemli katkılar yapmıştır.Hiç bir yabancı çizmesinin çiğnemediği bu topraklar, dilini korumanın bilinciyle bu günlere gelmiştir Bu savaşta halk yanında Karacaoğlan’ı ve Yunus Emre’yi bulmuştur
Karacaoğlan üzerinde Öksüz Dede,Kul Mehmet ve Aşık Kerem’in izlerini görüyoruz.Kerem ile Aslı öyküsünün etkili olması da olağan sayılmalıdır.Her insanın çağında veya sonrasında olumlu olumsuz,az veya çok etkilenmemesi olanaksızdır.
Önemli olan etkilenmenin sınırları ve sonuçlarıdır.
Ala gözlerine kurban olayım Ala gözlerine kurban olduğum
Ecelim gelmeden öldürme beni . Şayedip aleme bildirme beni
Öksüz Dede Karacaoğlan
Misali cennettir evvel baharı Çıktım dağın seyran eyledim
Açılır kırmızı gülü Tuna’nın Sallanır gider yolu Hama’nın
Öksüz Dede Karacaoğlan.
Bu örneklerde olduğu gibi Karacaoğlan üzerinde Öksüz Dede’nin etkileri gözden kaçmamıştır.Kim bilir bu etkilenme belki de iki yanlıdır,karşılıklıdır.
Karacaoğlan deyişlerinde orta Toros’larda yılın sekiz ayını yaylak olarak geçiren Yörük ve yerleşik köylülerin geleneklerini,giyim kuşamlarını,günlük yaşayışlarını yörenin söyleyiş özelliğine (şive) uygun biçimde dillendirmesi, onun şiirlerinin belleklerde yaşatılmasında en önemli etken olmuştur.Gelmiş geçmiş yöre halkı onun
kendilerinden birisi olduğunu bağırlarına basarak yaşatmışlardır
Kent kültüründen etkilenmemesi, dağ, yayla,oba, oymak çevresine bağlı kalışı dil ve anlatım yönüyle arı Türkçe olması, divan ve tekke edebiyatından uzak kalması; doğa ve insan sevgisini işlemesi onun ününün yayılmasında etkili olmuştur.
Şiirlerini 6+ 5=11 ve 4+4=8 kalıbı içerisinde hece ölçüsünü kullanmıştır.Yöresel sözcükleri başarıyla kullanması ona özgü bir yetenektir.
Deyişlerindeki oluşum, deyiş ve yaratılış şekli, söyleyiş özelliğinin kendine özgü bir yöntemi olduğunu görüyoruz. Bilindiği üzere halk ozanları eserlerini saz çalarak izleyicilerin karşısında okur ve söylerler.
Kendi deyişlerinin yanında geçmişte yaşamış veya günümüzde yaşamakta olan halk ozanlarının eserlerini de çalar ve söylerler. Bu çalışma şekli halk ozanlarına özgü bir niteliktir.
Çok ün yapanlarının arasında Yunus Emre, Pir Sultan Abdal ve Karacaoğlan öne çıkan sanatçılardır.
Üçü de dünya ölçüsünde evrensel ozanlardır.
Yunus Emre garip ve günahsızların diliyle konuşmuş Tanrı sevgisini gönüllere kazımaya çalışmış özü ve sözü değişmeyen halk ve Hak ozanıdır.
Pir Sultan AIbdal, düşünceleriyle insanları aydınlatmak isterken, ayakları yerden kesilmiş, aslını ölene kadar gizlememiş bir ozandır.
Karacaoğlan’ın yaşamı üzerindeki bilgilerimiz, sözlü anlatımlardan öteye geçmiyor. Onun deyişlerinin doğru olarak yorumlanması sonunda gerçekler az da olsa ortaya çıkacaktır. Aslında onun kendinin ürünü olan yani değişmeden bizlere ulaşan deyişleri bu konudaki en önemli ipuçlarını verecektir.Onun ürünlerini inceledikçe Orta Toroslar’ı, Taşeli yöresini onun deyişlerini okuyarak gezip araştırınca gerçeklere biraz
daha yaklaştıklarını göreceklerdir. Doğal olarak bu yörenin tarihi gelişimini, sosyal ve kültürel yapısını coğrafyasının da yakından incelenmesi önemli olacaktır.
Deyişlerinde kullandığı sözcükler Türkçe ve yöresel olması ilk göze çarpan özelliğidir. Anadolu’da Arapça ve Farsçanın güçlü olduğu bir devirde onun deyişlerindeki sözcüklerin Türkçe olmasının bir takım nedenleri olmalıdır. Bir cümleyle söylemek gerekirse yaşadığı bölge kentlerden uzak, hiçbir yabancı çizmesinin girmediği bir yerdir. Hiç bir etkilenme olmamıştır.
Şiirleri tek tek incelendiği vakit benzer kalıpların geçtiği görülür. Saz şairleri için bu da olağan ve uzun uzadıya düşünme,düzenleme olanağı yoktur. Dinleyicileri çevresinde
Toplamıştır.
İşte o sırada gerekli olan kalıpları yerine yerleştirecektir.Onun şiirlerini belleğine alanlar canlı kaynak olarak bilgiler sunarken de benzer durumlar ortaya çıkmaktadır.Halk ozanları deyişlerini yaratırken anlamla ilgili kalıplar içinde bulunan : güzel- sevgili- gönül-felek vb. gibi kavramları dile getirişte ortak kalıplardan yararlanırlar. Bu da onların, ”anlatma, oluşturma, deyiş ve yapış” tarzını ortaya çıkarır.
Hazır söz kalıplarından bir bölümü: “Evlerinin önü, yaylanın yolu,” çok görülen kalıplardır.
Sıfat tamlaması olarak : Kadir Mevlam, kahpe felek, Keten gömlek, deli gönül, Ala gözlü, ala gözlüm, Yeşil ördek” gibi kalıplar sıkca kullanılmıştır.
Üç sözcükten oluşan söz kalıplarının başında:
“ Yüce dağ başı, Sabahın seher vakti,şu dağın ardı” gibi söz kalıpları kullanılmıştır. Bu arada anlamlı söz kalıplarının kullanılması sözlü yaratılarda önemli katkılar sağladığı bilinir
“Şu dağın ardı, Sabahın seher vakti, yüce dağ başı–Has bahçenin gülü” örneklerinde olduğu gibi zincirleme tamlamalar da bulunmaktadır.
“ Yeşil ördek yayılıyor çimende,” “yeşil ördek sulanıyor gölekte” “Ala gözlü benli dilber”
Adı geçen söz kalıplarının anlamlı cümleler olduğu görülür.
Sabahtan uğradım ben bir güzele –Ala gözlerini sevdiğim dilber- Sabahtan uğradım yarin yurduna -Sabahtan uğradım ben bir geline –Güvercin topuklu keklik sekişli –Ala gözlerini sevdiğim dilber-Güvercin duruşlu keklik sekişli”
Karacaoğlan’ın deyişlerine başlarken yeğlediği belirli dize kalıpları vardır. Bunların başında :“Ala gözlerini sevdiğim dilber” kalıbıdır.
Ala gözlerini sevdiğim dilber Ala gözlerini sevdiğim dilber
Yurtlarınız çayır çimen pınar mı? Her seher her sabah kalkta bize gel
Yaz gelipte beş ayları dolunca Yaz gelipte beş ayları dolunca
Açılmış bahçenin gülleri güzel Bülbülün figanı gonca gülünden
Karac-Oğlan. Dadaloğlu.
Evvel bahar yaz ayları gelince Evvel bahar yaz ayları gelende
Akar boz bulanık kuru dereler Akar boz bulanık seli Tuna’nın
Karac-Oğlan. Dadaloğlu.
Yukarıdaki dizeleri okuyunca yinelenen kalıplar görüldüğü gibi, kalıpların değişikliğini görürsünüz Karacaoğlan’daki kuru dereler dizenin sonu “kuru dereler” Deli Boran’da “seli Tuna’nın” olduğunu görürüz. Doğrudan Doğruya
Mustafa Ertaş