Kulaklığımı taktım, çayımı aldım ve gözlüklerimi taktım.
İlk yazımı hangi konu üzerine yazsam acaba dedim, türküler açtım bekledim bekledim ilham gelmedi, sessizliğe gömüldüm yine de gelmedi. O zaman biraz hareket katalım ruhumuza dedim son zamanlarda her yerde duyabileceğiniz Dua Lipa ve İbrahim Tatlıses’in (IBOLIPA) Dom Dom Kurşunu’nu açtım.
Şaka maka ilham geldi, şarkıdaki tek bir cümleden hem de !
“Bir avcı vurdu beni, bin avcı beni yedi.”
Döndüm dedim ki kendi kendime: “ Bizi bir avcı değil bin avcı vurdu.”
Acılarımızla dalga geçmeyi de öğrendik, avcılara duyurulur diyerek merhabalar diyorum!
*
Dini inanç ve ibadet özgürlüğüne her zaman çok saygı duydum fakat söz konusu bir devletin bürokrasisi ise bazı ince çizgilerin olması gerektiğini düşünüyorum.
Bir şehrimizdeki adliyede karşılaştığım bir manzarayı sizlerin istişaresine bırakıyorum. Adliyenin muhitine yakın iki tane cami var, yani ezan okunduğunda adliyenin içinden de dışından da ezan sesi duyuluyor.
Fakat adliyenin içinde bir imam ya da müezzin çıplak sesle mikrofondan ezan okuyor. İlk başta duyduğumda dışarıdaki camilerden okunan ezan sesinin içeriye hoparlörden verildiğini zannettim, dinlemeye devam ettim. Yok resmen adliyenin içinde ayrı bir imam var ve ezan okuyor, namaz kılarken hoparlör açık kalmaya devam ediyor bütün adliye hem ezanı hem de namaz kılınırken okunan duaları dinliyor.
Tabi ki ibadet ve inanç özgürlüğüne saygımız sonsuz, isteyen herkes kamu kurumlarındaki mescitlerde istediği saatte ibadetini gerçekleştirebilir fakat bahsettiğim bu durumda inceden bir art niyet var.
Bakınız; adliyenin içinde ayrı bir imam, mikrofondan okunan ezan ve cemaatle namaz kılınırken kapatılmayan hoparlör…
Bir şov bir mesaj sanki “Biz buradayız!” der gibi.
*
Peki ben şunu sormak istiyorum; diyanet artık devletin resmi kurumlarının içine imam ataması yapıyor da bizim mi haberimiz yok?
Bu konunun hemen ufak çaplı saha araştırmasını da yaptım, adliye dışındaki hiçbir kamu kurumunda böyle mevcut bir durum yokmuş. Hemen başka şehirlerde avukatlık yapan arkadaşlarımı da aradım, bulundukları şehirlerdeki adliyelerde bu durumun olup olmadığını sordum. Sorduklarım şaşkınlıkla “Ciddi misin? Bizim adliyede öyle bir şey yok.” Denilince buz kestim açıkçası.
Olayın korkunç boyutunu görebiliyor musunuz siz de benim gibi?
Hadi diyelim ki bütün kamu kurumlarına diyanet tarafından resmi olarak imam atandı,bu imamlar da ezan okuyup namaz kıldırdı. Eyvallah derim, sevinirim ve saygı duyarım.
Peki bu adliyedeki imamı/müezzini kim atadı?
Cemaatler mi?
Yaniiiiiiiiiiiiiiiiiiii:
“Nurcular, Semerkandcılar, Işıkçılar, Kırkıncı Hocalar, Zehra Vakfı, Erenköycüler, İsmail Ağacılar, Milli Menzilciler, Süleymancılar, dini Menzilciler, Nakşiler mi ?”
Hangisi?
Liste çok uzun liste…
Neyse, ilk günden sizi boğmak istemem.
Milli şairimizin bir dörtlüğü ile yazıma son vermek istiyorum.
*
Ne demiş Mehmet Akif Ersoy:
“Geçmişten adam hisse kaparmış… Ne masal şey!
Beş bin senelik kıssa yarım hisse mi verdi?
"Tarih"i "tekerrür" diye tarif ediyorlar;
Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?”
Bir gün bu millet; tarih ne demek tekerrür ne demek elbet öğrenecek, tabi o gün bu topraklarda tarih yazacak bir ruh kalır ise…
Sağlıcakla…