Çocuktum. Şimdi yerinde konukevi olan Ermenek Cumhuriyet İlköğretim Okulu’nda ilkokula
başlamıştım. Karşımızda adına Tol Medrese dedikleri tarihi bir yapı vardı. Kapısı hep kitliydi. Sadece özel bir gün ya da bir sergi vb. bir şey olursa açılır; onun dışında hep kapalı kalırdı. Kapalı kaldıkça içimizde bir merak uyanır ve sürekli Tol Medrese’ye gitmek isterdik. Ee tabi içine giremezdik ama çevresinde saklambaç oynar; önündeki parkta otururduk.
İşte hikaye böyle başladı. Yaş biraz büyüdü. Liseye İzmir’e geldim ve üniversiteyi de İzmir’de okurken tarihe ve kültüre aşırı bir ilgim oluşmaya başladı. Yazar söyleşilerine özeniyor, kitap fuarlarını kaçırmıyordum. Bunun yanısıra Anadolu’yu da gezmeye başlamıştım. Bir gün Atatürk’ün doğduğu büyüdüğü yetiştiği yerleri görmek için Selanik,Sofya ve Makedonya’yı seyahate koyuldum. Bundan önceki gezilerimde yaptığım
gibi düzenli fotoğraf çekiyordum ama çektiğim fotoğrafları ya da gezdiğim yerleri not almak hiç aklıma gelmiyordu. Halbuki benim gibi gezmeye gelen diğer gezginlerin ellerinde not defterleri vardı. Bu bende bir eziklik duygusu oluşturdu. Ben de yazmalıydım ama nasıl ?
Türkiye’ye geldikten sonra Atatürk ve Kurtuluş Savaşı sevdasından kaynaklı Anadolu
mücadelesinin örgütlendiği yerler olan Amasya , Sivas, Erzurum şehirlerini görmek istedim. Erzurum doğumlu olmamdan kaynaklı orada ziyaret etmek istediğim aile dostlarımız da vardı. Sonra babamla bir plan yaptık. Uzundur Hacı Bektaş-ı Veli’yi anma törenlerine gidelim diyorduk. Törenlerden sonra da ben planladığım yolculuğa çıkayım, yapmak istediğim turu yapayım istiyordum. Nitekim Hacı Bektaş’a varıp babamla vedalaştıktan sonra düşündüğüm Kuvayı Milliye yolculuğuna çıktım. Amasya kadar karayoluyla gittim sonra demiryoluyla demiryolu üzerinde olan şehirleri gezmek suretiyle doğu Anadolu’daki bütün şehirleri gezmiş bulundum. Sadece Kurtuluş Savaşı değil elimde Osmanlı,
Selçuklu, Hitit, Roma gibi bir sürü veri vardı ve 20’ye yakın yerleşke gezmiştim. Bunları derlemeye karar verdim ve “Doğu Ekspresinde Bir Kedi” adıyla yayınladım.
Bu yazma ve okuma merakı ben de yeni araştırmalar yapmaya yönlendirdi. Tol Medrese ve
Ermenek aklıma geldi. Aile soyum Konyalıydı ve Atatürk’ün babası Karaman- Taşkale ve annesinin Ermenek’ten olduğunu biliyordum. Ayrıca yaşantım da Antalya, Karaman, Konya, Mersin arasında geçmişti. Bir şekilde buranın geçmişini yazmalıydım ve Atatürk’e de bağlamalıydım. Atatürk’ün ailesi birçok Balkan göçmeninin Karaman Türk’ü olduğunu bildiğimden Karamanoğulları’nı okumaya karar verdim ve kaynak araştırmaya başladım. Hangi kaynağa el atsam karşıma Şerafettin GÜÇ (Romanın önsözü yazarı) Bey karşıma çıkıyordu. Biraz kaynaklarına göz attıktan sonra Şerafettin Beyle tanışmaya karar verdim ve sosyal medyadan arkadaş olduk. Beni tanımamasına rağmen hiç önyargılı davranmadı ve evinde misafir etme nezaketinde bulundu. Karamanoğulları’nı çalışma sistematiğini
konuştuk. Bundan sonra iş bana düşmüştü. Tabi sadece Şerafettin Bey değil bu konuda yazılmış başka akademik kaynaklara da müracaat ediyordum yalnız işin içine girdikçe Karamanoğulları ile akrabalık ilişkilerinden dolayı Osmanlıları da araştırıyor ve bu yolla da dönemin bütün Anadolu coğrafyasını ele almak zorunda kalıyordum. Osmanlı ve Karamanoğlu deyince de ister istemez diğer beyliklerle olan ortak ilişkilerinden dolayı diğer Anadolu Beyliklerini de araştırmak zorunda kalmıştım. Bu da yetmemiş dönemin coğrafyasından dolayı Haçlılarla, Venediklilerle, Cenevizlilerle, Ermenilerle , Kıbrıs
Krallığı gibi Hıristiyan unsurlarla Türklerin mücadelesini de okumuş bulunmuştum. Ama mesele bunları okuyup yazmak değildi. Önemli olan güzel basit herkesin anlayabileceği bir kurguyla topluma sunabilmekti. Kısaca mesele romancılık yapmaktı. Daha önceleri basit öykülerim olmuştu ama bu denli geniş çaplı bir şey hiç düşünmemiştim. Bunun için de babamın arkadaşlarından olan Kuvayı Milliye tarihiyle ilgili romanlar yazan Erdoğan BAYSAL (Romanın arka kapak yazarı) Bey karşıma çıktı. Olayları kurguya yedirme üzerine zaman zaman konuşuyorduk.
Yavaş yavaş birikim oluşmaya başladıktan sonra ufak tefek yazmaya başlamıştım ama 3-5
sayfa bir şey yazıyor sonra olayları devam ettiremiyordum. Bundan dolayı birkaç kurgu denemem boşa gitti. Sonra ailecek acı bir olay yaşadık. Babayı kaybetmiştik. Babanın ve Ermenek’te yaşadığımız günler anısına babanın ölüm yıldönümüne kadar bu işi tamamlamaya karar verdim. Gerçekten çok ciddi manevi bir güç almıştım ve bu alanda roman olarak bir beylikler kitabı yoktu. İlkinin bana ait olma heyecanı oluşmuştu ve çocukluğumun geçtiği Ermenek’teki tarihi yapılardan başlayarak yavaş yavaş Anadolu, Balkanlar, Kıbrıs, Ortadoğu’ya açılan Karamanoğulları özelinden coğrafyadaki hangi
devlet hangi mücadele varsa hepsini ele alıp, kendi mesleğim, yaşam birikimim ve hayal gücümle sentezleyerek “ Akdeniz Kanatlarımın Arasında” romanını yazdım. Ve Nihayet sonunu Atatürk’e bağlamayı da başardım.
Çoğunlukla online kitap satış sitelerinde kitaplarım olup, yer yer bazı kitapçılarda da raflarda
yer almaktadır.
Herkese iyi okumalar.