Bizimkilerin Göçü

T.C. Anayasası 43. Madde

Kıyılar devletin hüküm ve tasarrufu altındadır. Deniz, göl ve akarsu kıyılarıyla deniz ve
göllerin kıyılarını çevreleyen sahil şeritlerinden yararlanmada kamu yararı gözetilir.
Göç, ayrılmak, başka bir yere gitmektir. Göç, doğanın kendisinde ve insanın doğasında
vardır. Tarih boyunca insanlar dünyanın bir yerinden başka bir yerine göçmüşler. Hele
Türklerin tarihteki büyük göçleri dünya tarihinin yönünü değiştirmiştir.

Yörüklerde Keçinin Önemli Bir Yeri Vardır.

Toprağa yerleşinceye kadar kullandığı deveden sonra ikinci sırayı keçi almaktadır. Koyun
besleyen yörük sayısı oldukça azdır.

*KAN AŞISI yörüklerin keçilerine uyguladığı kültüründe var Doç. Dr. Fatih USLU
anlatıyor.

Doç. Dr. Fatih Uslu Antalya’nın Manavgat ilçesinde yaşayan annesi Fatmana Uslu ile
babası Ali Uslu’nun,
ihtiyaçlarını karşılamak için yanlarına gittiğinde kendisine Akdeniz
Üniversitesi Hastanesi’nde bir yakınlarının Covid-19’da uygulanan immün plazma
tedavisini sorduklarını belirten Doç. Dr. Uslu.

 “Anne ve babama immün plazma tedavisinin ne olduğunu anlattığımda ‘Oğlum buna
benzer bir uygulamayı biz keçiler üzerinde eskiden uyguluyorduk’
dediler.
Anlattıkları bana da çok ilginç geldi” ifadelerini kullandı.

Doç. Dr. Uslu, Toroslar ’da yaşayan Yörüklerin, keçi sürülerinde zaman zaman görülen
bulaşıcı ‘ciğer ağrısı’ hastalığını, hayvanın durgunlaşması, gözlerinde çapak oluşması,
solunum sıkıntısı çekmesi ve inlemesinden anladıklarını belirtti.

Uslu, çuvaldızdaki pamuk iplik kanı emdikten sonra çıkarıldığını, ardından kanlı pamuk
iplik takılı çuvaldızla keçilerin kulaklarına aşılama yapıldığını ifade etti.

Doç. Dr. Uslu, ”Bir tür aşılama olan bu uygulama yavaş yavaş yapılıyormuş. Amaç,
hastalık nedeniyle ölmüş hayvanın kanı ile sağlam hayvanın kanının karışması.
Bu yöntem başarılı da oluyormuş. Bulaşıcı hastalığın sürüdeki diğer hayvanlara geçmesi
engelleniyormuş” diye konuştu.

Doç. Dr. Uslu’nun annesi Fatmana Uslu (76), kendilerine dedelerinin öğrettiği bu
uygulamayı yıllarca yaptıklarını anlatırken, ”Keçi sürülerinde ciğer ağrısı diye bir
hastalık 5-10 yılda bir ortaya çıkardı. Sürüleri birbirinden korurduk. Bulaşıcı bir
hastalıktı bu”
dedi.

Doç. Dr. Uslu, sürüden bir hayvan öldüğünde ölen hayvanın ciğerini leğene koyduklarını
söyleyen anne Uslu, ‘‘Sonra iğneye bir pamuk iplik takardık. Ciğerin içinden iplikli
iğneyi geçirip, sonra da bu iğneyi sürüdeki sağlam hayvanların kulağından
geçirirdik. Aşılanan keçinin kulağında iğne yeri biraz şişerdi. Fayda da ederdi bu
yöntem. Böylece kan aşısı yapardık sürüye”
diye konuştu.

Keçi biterse, yörük kadınının, çula, kilime, heybeye, golana nakşettiği desenleri,
aktardığı hayalleri de yok olur. Yörük kadını, sevincini, üzüntüsünü, hayallerini
anlatamaz. El sanatlarımız kaybolur. Şimdi azıcık düşününce; gizli bir el karar vermiş de
önce özgürlük kavramını, sonra geleneklerini, ardından yaşam biçimini, folklorunu,
edebiyatını yok edip, dağdan ovaya indirdikleri yörükleri, sıradan, sessiz, uysal bir kişiliğe
mi dönüştürmek istiyorlar? Tarih incelenince görülecektir ki; Vikingler de ve Kızılderililer
de doğa ve özgürlük kavramı aynı yöntemlerle sona erdirilmişti.

Keçi biterse, sırrına erilmemiş hastalıklar ortaya çıkar. İnsanlar farkında olmasalar da
keçinin yediği otlardan şifa bulurlar. İnsanların, kimya otundan hastalıkları gider. Oğul
otundan ömrü uzar; kekik otlarından, gribe, soğuk algınlığına karşı dirençli olur. Yediği
çalı yapraklarıyla daha sağlam olur. Eğer keçi biterse hastalık türleri daha da çoğalır.

Keçi biterse, damak tadı kaybolur. Keçi sütünün ve keçi sütünden yapılan dondurmanın,
çökeleğin, peynirin, keçi etinin kaybolması, damak tadının kaybolması demektir. Yurt
dışından ithal edilirse hem dışa bağımlı oluruz hem de insanın beslenmesiyle yaşadığı yer
farklı olduğundan, geleneksel tat alınmaz hem insanın kimyası bozulur hem de ülkemiz
döviz kaybeder.

Türkler keçileri o kadar sevmişler ve kendilerinden bir parça görmüşler ki,
soylarına;
Karakeçili, Sarıkeçili, Karatekeli gibi isimler almışlar. Yaşadıkları coğrafyaya
teke yöresi demişler; soyadlarını keçiyle ilgili almışlar, camilerine, kalelerine, dağlarına,
tarlalarına, mevkilerine, içinde keçi olan adlar vermişlerdir.

Bizimkiler göçerken bunlara çok dikkat ederler. Yörük ormanı o kadar çok sever ki,
orman yoksa kendinin de keçisiyle birlikte yok olacağını bilir. Bu nedenledir ki, yurdunun
yanındaki ağaçları kesmez; odun etmeye gelenleri kovalar, kestirmez. Abdestini ağaç
dibinde alır, ağaç sudan istifade etsin diye. Hayvanına suyu kovayla verir, artanını ağacın
dibine döker. O kadar sevgi doludur, yaşatma duygusu yüksektir ki, kendini, keçisini,
ormanını bir tutar.

Bilinir ki Yörükler yaşadıkları yerlerin çevresini, doğasını korurlar. Yakınlarındaki ağaçları,
dağları, taşları, ırmakları, çeşmeleri, alçak tepeleri kendisinin sanır ve kendince adlar
verir ve yörede o yerler Yörüklerin verdiği adlarla anılır.

Buralara zarar vermek, işgal etmek isteyenlere, yörük ne yapar yapar izin vermez. Bu
bilindiğinden, yörüklerin çadırlarının, yurtlarının olduğu yeri kimse gelip işgal edemez.

Bizimkilerin Yayladığı Bazı Yaylak ve Kışlaklar.

YAYLALAR: Yörükler ve diğer Göçebeler (Avşar, Türkmen…) Nisan-Eylül
aylarında Toros yaylalarında yaylarlardı. Yaylaları dört grupta toplayabiliriz.

a) Batı Toros Yaylaları: Balıkesir, İzmir, Manisa, Aydın, Denizli, Uşak, Kütahya,
Afyon ve Muğla yöresindeki dağların yaylaları.

b) Orta Toros Yaylaları: Antalya Bey Dağları; Korkuteli Söbüce Yaylası. Burdur
Yaylaları. Anamas Dağları Yaylaları. Beyşehir, Seydişehir, Bozkır (Konya) yöresi
yaylaları. Akşehir yöresi. Sultandağı yaylaları. Ermenek (Karaman) Hadim,
Taşkent (Konya) arasında bulunan Barcın, Deve Meydanı yaylaları. Sarıveliler
(Karaman) ilçesinde. Gazi Paşa yaylaları.

c) Doğu Toroslar: Kayseri; Erciyes, Binboğa (Sarız) ve Beydağları (Tomarza),
Yahyalı, Develi ve Zamantı yaylaları. Tahrana, Dönberi…

d) Orta Anadolu Yaylaları: (Bozkır, ovalık yer yaylaları) Ankara, Konya
(Cihanbeyli, Sarayönü, Karapınar, Ereğli) ve Aksaray arasındaki yaylalar. Ayrıca
Aksaray ve Niğde arasındaki Hasan ve Melendiz Dağı Yaylaları.

KIŞLAKLAR: Yörükler ve diğer göçebeler Ekim-Nisan arası Hatay, Adana, İçel,
Antalya, Muğla, Aydın, İzmir, Balıkesir sahil şeridinde kış mevsimini çadırlarda
geçirirlerdi. Özellikle, Dörtyol, Osmaniye, Çukurova’da Seyhan ve Ceyhan
nehirleri boyu, Seyhan “baraj gölü çevresi, Erdemli, Silifke, Mut’a doğru Göksu
Vadisi, Anamur sahili, Antalya Manavgat, Aksu, Alanya, Serik, Antalya Merkez,
Kemer, Kumluca, Fethiye, Köyceğiz, Ayvalık ve Edremit çevresi.

YÖRÜK Mustafa Kemal Atatürk’ün Soyu

Mustafa Kemal Atatürk, 1881 yılında Selanik’te Koca Kasım Paşa Mahallesi Islahhane
Caddesi’nde bugün müze olan üç katlı bir evde dünyaya geldi. Babası o sırada kereste
ticareti yapan Ali Rıza Efendi, Annesi Zübeyde Hanım’dır. Baba tarafından dedesi, ilkokul
öğretmeni olan Kızıl Hafız Ahmet Efendi; anne tarafından dedesi ise, Sofu-zade (Sofi-
zade) Feyzullah Efendi’dir.

Mustafa Kemal’in hem baba hem de anne tarafından soyu Rumeli’nin fethinden sonra
buraların Türkleştirilmesi için Anadolu’dan göçürülerek, iskân edilen “Yörük” (Yürük) veya
“Türkmenler” den gelmektedir.

*Atatürk, “Arkadaşlar gidip Toros Dağlarına bakınız; eğer orada bir tek Yörük çadırı
görürseniz ve o çadırda bir duman tütüyorsa, şunu çok iyi biliniz ki, bu dünyada hiçbir
güç ve kuvvet bizi asla yenemez “demiştir.

Atatürk ‘ün Yörüklerle ilgili bir sözü daha var:

“İnsanlık, eski Mısırlarıyla, Yunanistanlarıyla, Romalarıyla ve bunlar bütün bedii
eserleriyle ayağa kalksa ve başlarında bugünün kendi verimleri olan bütün medeniyeti,
musikileriyle, şiirleriyle, sanatlarıyla ve bütün eserleriyle gözümün önüne dikseler,
dikilseler., benim gözüm, benim duygum, benim sevgim, yine ıssız dağlar başında yanık
kavalını üfleyen, yarım çarıklı Türk çobanındadır.”

Örtü var başında eksiktir tacı
Yırtık ayağında naylon pabucu
Zarara varacak koyunun ucu
Koşarak çevirir Yörük Kadını
Bir pınar başına kurar kazanı
Kül le yıkar bulamazsa ozonu
O da istemezdi böyle düzeni
Öyle sabırlıdır Yörük Kadını
Sabahtan akşama hiç bitmez işi

Kaynatır ayranı çıkarır keşi
Akşam bir de tatlı getirse eşi
Sevinir o zaman Yörük Kadını
Ben Nadir’im Yörük Ana doğurdu
Bazen kuru ekmek verdi bazen yoğurdu
Tehlikeye girerse öz anayurdu
Erkekten ileri koşar Yörük Kadını
Nadir Altun Mut/Mersin

Şerafettin GÜÇ

Kaynak;

  • Aydın, Mersin, Mut, Silifke, Anamur kültür portalları.
  • https://www.kulturportali.gov.tr/
  • https://www.ktb.gov.tr/TR-96254/kultur.html
  • Yürük ve Türkmenlerde günlük hayat sempozyumu bildirileri 17-18 Mayıs 2002) [Yörük ve Türkmenlerde Günlük Hayat Sempozyumu (2002: Ankara)]. / yay. haz. Şenol Göka. — Ankara: Yörük ve Türkmen Vakfı, 2002. 216 s.; 24 cm. — (Yörük ve Türkmen Vakfı yayınları;
  • Atlas’ın Yeni Projesi: Kayıp Masallar. Atlas, sayı: 180, 03.2008.
  • http://www.kesfetmekicinbak.com/kultur/others/06762/
  • http://www.kesfetmekicinbak.com/apps/search.app/redirect.php?tmdir=/atlasdan/panorama/00206/index.php
  • 1’nci Yörük Türkmen Büyük Kurultayı sonuç bildirgesi. Fethiye Aylık Fikir Sanat Dergisi, 4 (31), Şubat 2005, 10-11.ss.
  • Akdeniz yöresi Türk toplulukları sosyo-kültürel yapısı (yörükler) sempozyumu bildirileri [Akdeniz Yöresi Türk Toplulukları Sosyo-Kültürel Yapısı (Yörükler) Sempozyumu (I: 1994: Antalya)]. — Ankara: Kültür Bakanlığı, 1996. XIV, 208 s.; 24 cm. — (Kültür Bakanlığı yayınları; 1821. Halk Kültürlerini Araştırma ve Geliştirme Genel Müdürlüğü yayınları; 232. Seminer kongre bildirileri dizisi;
  • 49). Akdeniz Yöresi Türk Toplulukları Sosyo-Kültürel Yapısı (Yörükler) Sempozyumu (2.: 25-26 Nisan 1994: = Antalya). Anadolu Ajansı Bülteni, 20 Nisan 1994, 41.s. Ortadoğu, 26 Nisan 1994, 5.s.

Yorum yapın