Türkiye gerçekten zor bir coğrafyada olan bir ülke. İslam coğrafyası ile Hristiyan dünyası arasında sıkışmış; kendi benliğini halen ispat etmeye çalışan bir ülke. 77 milletten oluşan bir imparatorluğun etkisini taşıyan fakat vatandaşlarına yeni bir kimlik veren bir ülke. Tebadan ayrı olarak vatandaşlık bilinci gelişmiş ama her fırsatta geçmişte teba olan grupların en ufak bir gelişmeden etkilendiği; yönetmesi dünya dengelerine göre değişiklik gösteren bir devlet. Nitekim bunda Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra oluşan yeni ulus devlet düzeninin geçmişten gelen kozmopolit düzenle çatışması etken.
Bilirsiniz Osmanlı İmparatorluğu döneminde gayrimüslim nüfuslar devşirme sistemi haricinde olan vatandaşlardan sadece vergilerini almış hukuk, din ve eğitim gibi konularına karışmamıştır. Bu durumda iki etken vardır. Birincisi gaza politikasından dolayı fethedilen bölgelerde olan gayrimüslim nüfusa hoş görünme ve Avrupa’ya karşı bunu kullanabilme sanatı bir diğeri de zaten imparatorluk düzeninde kazanılan topraklardan gelirlerin düzenli gelme durumudur. Bundan dolayı Osmanlılar kendi gayrimüslim nüfusuyla son dönemine kadar uğraşma gereği duymamıştır. Son dönemde özellikle Fransız İhtilali’nden sonra artan milliyetçilik akımları ve Avrupalılar kan kaybeden Osmanlı’yı içerden daha çabuk çökmesi için kendi dindaşlarını kullanması Osmanlı İmparatorluğu’na yeni bir arayış getirmiştir. Bu dönemde verilen imtiyazlar, tanzimat ve meşrutiyet gibi hareketler güya Osmanlı’nın ilk dönemindeki gibi Hristiyan nüfusu elde tutmayı hedeflese de değişen dünya düzeni bunu pek mümkün kılmamış; cumhuriyetin kuruluşundan sonra bile ortaya hep sorun olarak çıkmıştır. İşgal döneminde Rusların ve Fransızların Ermenileri kışkırtmaları, İngiliz ve Yunanlıların içimizdeki Rumları devlete düşman etmeleri yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti’ni gayrimüslimler konusunda yeni bir politika geliştirmeye zorlamıştır. Nitekim kazanılan Kurtuluş Savaşı ve imzalanan Lozan Barış Antlaşması ile de Rumlar ve Ermenilere azınlık statüsü verilmiş; dini serbestlik dışında hukuki açıdan ve eğitim uygulamaları açısından Türk devletinin kurallarının geçerli olduğu yeni yönetim anlayışı kabul edilmiştir. Yalnız bu konuda da yeni Türk Devleti hatalar yapmıştır. Bunların belki en önemlisi ve halen ülkemizi her fırsatta sıkıştıran bir konu olan Lozan Mübadelesi konusudur. Sırf ekonomik kaynakları elinde olan Rumları göndermemek adına, onun yerine Grek alfabesi kullansa da özü sözü Türk ve Kurtuluş Savaşı’nda da Kuvayı Milliye’nin yanında olan Karamanlı Ortodoks Türkleri göndermek son derece talihsiz bir yaklaşımdır. Diğer açıdan da zaten ekonomik gücü olmayan bir ülkenin yabancı da olsa elindeki imkanları gönderme durumu da ayrı bir tartışma konusu olabilir. Çünkü Türkler savaştan çıksa bile ekonomik imkanlar halen gayrimüslimlerin elindedir. Bu sebepten Türkler uzunca bir süre kendi zenginlerini yaratamaz. Ta ki İkinci Dünya Savaşı’na kadar anca devlet eliyle olan çalışmalarda Türkler varlık gösterebilir. İkinci Dünya Savaşı’nda başlayan Yahudi katliamıyla bu iş biraz devlet eliyle tersine döndürülmeye çalışır. Yahudilerin hamiliğini üstlenen Türkiye iç politikada biraz da savaşın getirdiği kıtlıktan dolayı gayrimüslim nüfus üzerinde istediği gibi davranma hakkını kendinde görür ve Varlık Vergisi’ni ortaya çıkarır. Yalnız bu süreci de doğru yönetemez. Her ne kadar zengin olan gayrimüslimlerden sıkıntılı olunan durumlar için fazla vergi istenmesi doğru gibi gelse de istenen vergiler kapasiteyi çok aşan ve ödeyemeyenleri Aşkale’ye sürgüne gönderen bir hale getirilmesi son derece talihsizliktir fakat maalesef böylelikle ucuza satılan gayrimüslim malları sayesinde Türkler kendi iş insanlarını yaratmaya başlamıştır. Gayrimüslimler ancak savaştan sonra gelen liberal politikalar sayesinde tekrar var olmaya başlamıştır. Buradaki sıkıntı da Kıbrıs meselesinin yavaş yavaş uluslararası bir sorun olarak önümüze çıkmasıdır. Kıbrıs’ta EOKA’nın yönetimi ele alması ve gerçekleştirdikleri Kanlı Noel , Türk devletini farklı bir yönelime iter fakat yine Türkiye bunu da sağlıklı yönetemez. Özellikle yerli basında çıkan milliyetçi tahrik edici yazılar halkı gayrimüslim komşularına düşman eder ve yalan haberlerle 6/7 Eylül olayları dediğimiz gayrimüslim vatandaşlarımıza karşı yağma hareketi başlatılır ve bu vesileyle bir kısım gayrimüslim vatandaşımız daha malını mülkünü bırakıp ülkemizden gider. İlerleyen dönemlerde Kıbrıs olaylarının tekrar cereyan ettiği zamanlarda da yöneticilerin 6/7 Eylül olayları gibi olayların tekrar olabileceğini ima etmesi de yine talihsiz olaylarımızdan biridir. Nihayet Kıbrıs Barış Harekatı ile kısmen bu olaylar dinmiş olsa da bu sefer uluslararası arenada lobilerimizin ne kadar zayıf olduğu konusudur. Harekattan sonra olan Amerikan ambargosunda ABD’deki Rum ve Ermenilerin etkisi olduğu görülür. Türk Devleti kısmen başarılı olsa da bu sefer de diplomatik açıdan süreci doğru yönetememiştir. Son dönemlerde lobicilik faaliyeti eskiye göre daha etkin olsa da bu sefer de iç dinamiklere doğru yansımamış şovenist bir gayrimüslim yandaşlığı ya da karşıtlığı gelişmiştir. Buna yakın zamanda gerçekleşen Sinagog saldırısı ve Hrant Dink cinayetinden sonra bayrakla çektirilen fotoğrafları ya da iktidar olsun muhalefet olsun Ermeni vekil seçtirme çabasını gösterebiliriz. Sonuçta ne cinayet işleyerek milliyetçi olunmaz ne de gayrimüslim vekil göstererek sorunlar çözülmez ya da üzeri kapatılamaz. Cumhuriyet maalesef yine gayrimüslimlerle olan ilişkilerini doğru yönetememiştir. Çünkü seçilen milletvekillerinin ilk demeçlerinin soykırım olması oldukça yine talihsiz bir açıklamadır. Cumhuriyet artık gayrimüslim politikalarını belirlerken temsilcilerini ve karar mekanizmalarını doğru ve Türk Devletinin çıkarını sürdürülebilir olarak düşünen kişilerden belirlemelidir. Alınan kararların ve verilen demeçlerin uluslararası alanda bindiğimiz dalı kesmemesine dikkat edilmelidir ve artık gayrimüslimlerin gayrimüslim ya da etnik kimliklerini sorma noktasından iyi niyetli de olsa kaçınılmalıdır. İnsanlar artık her şeyi kendi içinde yaşamalıdır. Ancak böylelikle dış etkilerin bizi bize karşı tahrik etme durumundan kaçınabiliriz.