ERMENEK’TE GÜZEL BİR MAYIS GECESİ,
LİSE ÖĞRETMENİ BAHATTİN KOYUNUCU VE SOKAKTA KALMIŞ İVRİZLİ
KÖYLÜ ÇOCUKLARI
Prof. Dr. Haydar ÖZTAŞ
Hayat bir su gibi akıp gidiyor, geçenlerde Ermenek’i düşünürken kışları soğuk, dondurucu
Ermenek Caddelerinden hafızamda neler kalmıştı zihnimde canlandırmaya çalıştım. Kötü
hatıraların yanında çok güzel insanın içini ıstan hatıralara da sahiptim.
Ermenek’ te gecenin saat 02:00 ‘sinde otel bulayan gariban köylü çocuklarını misafir eden
örnek bir insan, o zamanlar Ermenek Lisesi’nde Fizik öğretmeni olduğunu öğrendiğim elleri
öpülesi insan BAHATTİN KOYUNCU’yu unutmanın asla mümkün olmadığını düşündüm.
Hikaye İvriz öğretmen Okulu’ndan Yaz tatili için köylerine dönen benimde içlerinde
bulunduğum bir grup zavallı köy çocuğunun hikayesiydi. Hikaye şöyle başlamıştı; Sanırım
Lise 1. Sınıftan 2 ye geçtiğimiz yıl sonuydu, güzel bir Mayıs günüydü, okulumuz yaz tatiline
girmişti. Evlerimize gidebileceğimiz Okul Müdürünün nasihat içeren uzun konuşması sonucu bize bildirildi, valizleri kaptık Karaman’a giden trene binmek için dolmuş yolculuğundan sonra Ereğli Tren İstasyonu’ na geldik. Ancak öyle aklınıza geldiği gibi okuldan ayrılamazdınız. Okulun battaniye, nevresim ve diğer demirbaşlarının depoya teslimi gerekirdi.
Bir ilişik kesme kâğıdının her birime imzalatılması gerekirdi. Bu işlemleri genelde
ayrılacağımız gün sabah yapılırdı, yoksa o gün okuldan ayrılmak mümkün olmazdı.
Ermenek’ e giderken önce Ereli Tren istasyonundan Ulukışla’dan gelen Adana trenine
binerek Karaman’a geçmemiz, daha sonra Mut ve Ermenek’ e ulaşmamız gerekirdi. Tren
normalde her gün saat 16:00 gibi Ereğli Garından Karamana doğru hareket etmesi gerekirdi.
Ama hepimiz bilirdik ki tren enaz 3-4 saat tehirli gelirdi. O günde öyle olmuştu her zamanki
trenin Ereğli’ye gelişini oldukça geciktirmişti. Bu nedenle akşamın geç saatlerinde trene
binebildik, iki saatlik bir yolculuktan sonra Karaman Tren İstasyonu’na geldik. Tren
istasyonu şehrin oldukça dışında olduğu için otogara kadar yürüyerek gitmemiz gerekiyordu, öyle de yaptık. Yaklaşık 15 kişi civarındaki Ermenekli öğrenciler, İvriz öğretmen okulundan Ermenek’e gitmek için yola çıkmıştık. Bizi hiçbir şey durduramazdı. Önümüzde ailemizle geçireceğimiz uzun sayılabilecek birkaç aylık bir yaz tatili vardı.
Yatılı okulun bize her yıl verdiği aynı renk, aynı dikim elbiseler, gömlekler ve çoğunlukla bir
yana kaymış kravatlar ve tarihi dönemlerden kaldığı izlenimini veren Beykoz kundura
ayakkabılarımızla bizim bakımsız, özensiz yatılı okul öğrencileri olduğumuz her halimizden
anlaşılıyordu. Biraz daha yakından inceleyenler belki de yemekhanede üzerimize dökülen
yemekleri bile görebilirdi. Her halimizden garibanlığımız ve çaresizliğimiz belliydi.
Uzun ve yorucu bir yürüyüşten sonra Karaman Otogarına geldiğimizde tüm yazıhane
çalışanları bizi sevinçle karşılamıştı. Öyle ya böyle kalabalık bir grup her zaman gelmezdi, bu nedenle bizlere bilet satmak büyük bir zevkti. Ancak Mut’a giden otobüslerde kontenjanlar oldukça azdı, böyle bir grubu ancak kiralayacakları ve komisyonunu alacakları bir minibüs paklardı.
O nedenle bize hemen eski ancak çalışan bir minibüs ayarlayacaklarını biliyorduk ve buna
dünden razıydık. Gece otelde kalıp para ödeyemezdik ceplerimizde bizi zar zor Ermenek’ e
atacak kadar harçlık vardı. Bunu seve seve kabul ediyorduk, minibüsler oldukça eski ve
yollarda gitmek istemeyenlerdendi. Olsun hareket diyorsa sorun yoktu. O günde bize benzeri bir minibüs ayarlandı ve Mut’a doğru yola çıktık. Biraz gecikmeli de olsa Mut’a ulaştık. Bundan sonrası bizim için biraz daha kolay olacaktı.
Karamanda olduğu gibi burada da kalabalık öğrenciler otogar değnekçileri için cazibe
merkeziydi. Ayın şekilde bize Ermenek’e gidecek bir minibüs tedarik ettiler ve gecenin saat
23:00 gibi Ermenek için yola çıktık. Bu yolculuklar zorda olsa bizim için zevkliydi, sonunda
ailelerimize kavuşmak vardı.
Gecenin saat 02’sinde uzaklardan ışıl ışıl görünen Ermenek’e ulaştık ve bizi Meydan
Bölgesi’nde bir yerde bıraktılar. Ermenek merkezden olan arkadaşlar sevinçle evlerine
gittiler. Ancak benim gibi öğrencilerin altımız merkezden değildik ve ertesi günü
Ermenek’in değişik köylerine gitmemiz gerekiyordu. Ancak gündüzleri ile zor bulunan köy
arabalarının o saatlerde bulunması elbette mümkün değildi. Taksi tutamazdık, oldukça pahalı olduğu için öyle bir şansımız yoktu. Ermenek’te geceyi geçirebileceğimiz bir otel aramaya başladık. O bölgede bulunan Toros Oteli’nde yer yoktu, yolun üzerinde bir başka otel daha vardı, bu arada mahalle bekçisi yanımıza geldi ve bizi diğer otele doğru götürdü, ancak orada da yer yoktu. Çaresiz şehrin ana caddesinde elimizdeki valizlerle birlikte kalakalmıştık. Ne yapacaktık, sabahı nasıl edecektik, sabaha kadar caddede yürüme şansımız yoktu. Kaldırıma oturup Bekçi Amca ile birlikte uzun uzun düşünmeye başladık. Bekçi amca şehir merkezinde uzak-yakın bir akrabamız olup olmadığını öğrenmeye çalışıyordu. Yoktu işte, bu koca şehirde bizi evine alabilecek ne bir akrabamız, nede bir dostumuz vardı….
Eskiler bilir Ermenek’in ana caddesi üzerinde (şimdilerde bir pastanenin üst katları olması
gerekir) bulunan en yüksek binasının altında İş Bankası vardı. Bu binanın üst katlarından
gecenin sessizliğinde bir pencere açıldı ve Gece Bekçisine seslendi.
“Çocuklara otel bulamadınız mı,” diye sordu. Bekçi tüm otelleri dolaştığımızı ancak
bulamadığımızı söyledi. Elini salladı ve gelmemizi işaret etti. Biz inanamamıştık. Bizi böyle
lüks bir evden birilerinin Tanrı misafiri olarak kabul etmesi aklımızın ucundan dahi
geçmiyordu. Bu koca yürekli insan bekçiye ” Çocukları bana getirebilir misiniz” dedi. Altı çocuktuk. Şaşırdık, hiçbir zaman bize birilerinin gecenin bu saatinde evini açabileceğini düşünmemiştik. Çekine çekine büyük bir mahcubiyet içerisinde o ihtişamlı binanın üst katlarından birine doğru gidiyorduk. Gece Bekçisi bizi o eve götürdü ve kapıda bekleyen beyefendiye bizi teslim etti. Bize giderken beyefendinin lisede öğretmen olduğunu fısıldamıştı. Kim olduğunu bilmediğimiz bu beyefendi evinin salonuna bizim için yataklar sermişti.
Bize Lise’de “Fizik öğretmeni olduğunu, Zonguldaklı olduğunu, çekinmemize gerek
olmadığını, kendi evimizdeki gibi uyuyabileceğimizi” söyledi. İhtiyacımız olduğu takdirde
kullanabilmemiz için tuvaleti gösterdi ve iyi geceler dileyerek odasına geçti.
O gece orada uyuduk, sabah erkenden uyandık, bizimle birlikte Bahattin Bey’de uyanmıştı.
Bize kahvaltıya kalmamızı söyledi, biz ise büyük bir mahcubiyet içerisindeydik. Bize o zar
zamanımızda evini açmıştı, daha fazla zahmet vermek istemezdik, nasılsa karnımızı bir
yerlerde doyururduk. Kibarca teşekkür ettik ve evden ayrıldık. Bu koca yürekli insan bize
evini açmıştı. O caddeden her geçişimde bu güzel insanı hatırlarım. Nerede yaşadığını
bulmaya çalıştım, ancak kendisine hiçbir zaman ulaşamadım. Zaman bizler gibi onu da bir
yerlere savurmuştu.
Acaba Bahattin Bey gibi yüreği geniş, baş tacı öğretmenler hala bu ülkede var mıydı? Yoksa nesilleri çoktan tükenmiş miydi? Bu soruyu hep kendi kendime sormuşumdur. Eğer bir yerlerde yaşıyorsa buradan kendisine en içten şükranlarımı iletiyorum. Saygı ile…