Gargara’dan Gargara’ya 12
Gargara’nın ulu camisi olan Abdüllatif camii önü o gün tıklım tıklımdı.
Ermenek’ten gelenler ilk defa Bileği üzerinden Gargaraya gelmişler ve Bednam yolu üzerinde toplanmışlardı.
Yaya başı kafilenin Selanik limanına götürülüp iskân yerlerinin orada belirleneceği yolunda
yeni bir haber de vermişti.
Selanik’e gidecek kırk aileyi uğurlamak için herkes buradaydı. Gidecek ailelerden hiç fire
veren olmamıştı.
Kanaat önderleri ikilik çıkarmanın nifak sayılacağını, artık bu topraklarda da Osmanlı
sultanlarının emirlerinin geçerli olduğunu iyice halka anlatmışlardı.
Feyzullah Efendi de bu sürgünü göç, göçü de hicret manasında anlamak gerektiğini, hicretin
ise ne hayırlara gebe olduğunu yarınların haber vereceğini söyleyip şunları eklemişti:
“Aynen yüce peygamberimizi Mekke’den Medine’ye hicretinde onu karşılayıp Ensar olan
Müslümanların olduğu gibi bizleri de hem çağıranlar hem karşılayıp iskân edecek olanların
Müslüman olması ne büyük bir şereftir”.
Kırk aile gönülleri rahat ve huzur içinde Mamuriye (Anamur) iskelesine doğru hareket
edileceği saati bekliyorlardı.
Kırk aileden her aileye geride kalan üçer aile reisi kefil alınmıştı: eğer yolda belde kaçmaya
teşebbüs eden olursa kefilleri bundan sorumlu tutulacak ve onlar götürülecekti. Bu bakımdan kefiller de Mamuriye iskelesine kadar içlerinden birisini refakatçı olarak gönderiyorlardı. Bu kefiller hem kırk ailenin en yakın akrabası hem de Gargara’nın en varlıklı kişilerinden seçilmişti.
Zaten kaçmak demek her şeyinin yanında bir de geleceklerini kaybetmek manasına gelirdi.
Çift kayıtları: öküzleri, atları, katırları, eşekleri ve tarım aletleri bilirkişiler nezaretinde gerçek değeri üzerinden hesaplanmıştı.
Gemide bunları götürme imkânı çok zor olduğundan kırk aileye iki tercih sunulmuştu:
birincisi çift kayıt ve aletlerinin birebir iskân edilecek yerde kendilerine verilmesi, ikincisi de
paraya çevrilerek kendilerine teslim edilmesiydi.
Gargaralılar bu konuda ne yapacaklarını düşünüyorlardı. O tarihlerde üzerinde çokça nakit
taşımanın sıkıntısı ve tehlikesi olasılığı karşısında onların fikirleri vardıkları yerde, satılan çift
kayıtlarının aynısının alı verilmesi yönünde gelişmişti.
Ünzile’nin doğumu yaklaşıyordu.
Kadir usta yaş haddinden Gargarada kalacak olduğundan oğlu Abdülkadir ustayı ve gelininin
yol hazırlıklarını yapmışlardı. Ünzile’nin altınları ve bir miktar paraları iç göyneğe dikilen
cebe konmuştu.
Her aileye bir haftalık nevale ile çıkılması tavsiye edilmişti.
Abdülkadir usta Beşir Çelebi’den kolay doğum reçetelerinden birkaç terkibi de yanına almıştı.
***
Kırk aile genel olarak gençlerden oluştuğundan 133 kişilik bir topluluk meydana gelmişti.
Her bir aileye bir de kefil nezaretiyle 173 kişi Mamuriye’ye doğru hareket ettiler.
Aybaham (Kazgancı) köyünden sonra Mamuriye ile Ermenek’in tam ortasında yer alan
Abanoz yaylasına geldiklerinde gün bütün kızıllığıyla ufuklardan aşmak üzereydi.
Osmanlı devleti bu tür intikaller sırasında gerek yol güvenliği gerek yolcu konaklaması
bakımından bütün tedbirleri önceden alırdı.
173 kişilik bu yolcu gurubunun güvenliğini ve konaklamasını sağlamak Abanoz yaylasına
kadar Ermenek kazasına, buradan sonrası gemiye teslimine kadar da Mamuriye kazasına aitti.
Ermenek yaya başı Abanozda Mamuriye yaya başına eksiksiz olarak gurubu teslim edip
geriye döndü. Onunla beraber Gargara, İzvid-i Ulya ve İzvid-i süfla muhtarları ve diğer zevat da geriye döndüler.
Mamuriye yaya başı ve kadısı misafirleri ağırlamak için her şeyi hazırlamıştı. O gece
Abanozda kaldılar.
İskeleye varmak için geldikleri kadar daha sahile doğru inmeleri gerekecekti. Sabah namazını Abanoz yaylasının çağıl çağıl akan sularının sesinin duyulduğu Musalla / namazgâh denen çayırda kıldıktan sonra yola koyuldular.
Akşama doğru Mamuriye’ye vardılar. Hazırlanan konaklama yerlerine yerleştirildiler.
İstanbul’a hareket edecek gemi iskelede bekliyordu. Sabahleyin erkence yolcularını alıp uzun bir yolculuğa çıkacaktı.
Gargaralılar ilk defa gördükleri uçsuz bucaksız Akdeniz sahillerine kurulan karargâhta
geceleyeceklerdi. Bu gece sabaha kadar gözlerine uyku girmeyecek, uzun yolculuğun ve iskân edilecekleri yeni vatanlarının hayaliyle dolu derin sohbetler edeceklerdi.
Abdülkadir ustanın gözü Ünzile’den hiç ayrılmıyor, sağ salim yeni vatanlarına yerleşince
doğum yapması için dua ediyordu. Bu ailede devamlı kederle ve sevinçle karışık bir halet-i
ruhiyeye seziliyordu.
Sabah namazında Akdeniz sahillerinde namazı eda ettikten sonra bu aile, bebeklerinin nerede olursa olsun sağ salim kucaklarına alabilmeleri için uzun uzun dua ettiler.
Hareket zamanı gelmiş dört direkli ahşap bir kadırga onları bekliyordu.
Kadırgada yüz kürek mahkûmu çalışıyor, yolcularını güvenle hedeflerine ulaştırmak için Ya
Allah diyerek kürek çekiyorlardı.
Ünzile ve Abdülkadir usta özel durumlarından dolayı tabanda bir kapalı kamaraya
yerleştirilmişlerdi.
Teke sahillerine yaklaşınca Ünzile doğum işaretlerini almaya başladı.
Abdülkadir ve Ünzile’nin dudaklarında şu dua hiç durmadan tekrarlanıyordu:
“Rabbimiz! Bize gözümüzü aydınlatacak eşler ve zürriyetler bağışla ve bizi takvâ sahiplerine
önder kıl!” (Furkan 74)
Abdülkadir usta Ermenekli hekimbaşı Beşir Çelebi’nin Mecmûatü’l-fevâid adlı nebati –
madeni – hayvani şifa kaynakları kitabından kolay doğumla alakalı bazı terkipler yapıp
yanına almıştı.
Feyzullah Efendi Beşir Çelebi’yi Gargara Üssüz yaylasında gezdirirken tecrübe ede ede elde
edilen terkiplerin en önemli bir alanı da doğumda kolaylık sağlayan terkiplerdi.
Buna göre Abdülkadir usta önce zebad, safran eklenmiş semiz tavuk çorbası hazırlayıp
Ünzile’ye yedirdi.
Sancılar ilerleyince yanında getirdiği süsen öz suyundan birkaç damlasını biraz tavşan ödüyle Ünzile’ye içirdi, Ünzile’nin sancısı hafiflemişti.
Bu arada Abdülkadir usta hatmi kökünü bal ve sığır yağıyla pişirmeğe başladı. Ünzile’nin
doğumu iyice yaklaşmıştı. Ballı hatmi kökü suyunu içirdi ve sığır yağıyla kavrulmuşundan bir kaç lokma verdi. Sancıları dayanılır seviyeye düşmüştü.
Abdükadir usta küçük bir şişeden şehadet parmağına sarı bir şey damlatarak Ünzile’nin
alnına; Rabbi yessir velâ tüassir Rabbi temmim bilhayr, deyip sürdü ve sonrasını kadınlara
bırakıp dışarıya çıktı.
Ünzile dakikalar sonra nur topu gibi bir oğlan çocuğu dünyaya getirdi.
Kadırga Teke (Antalya) sahiline yaklaşırken Abdülkadir usta bütün yolcularla sevincini
paylaşmak için göbelek dağıttı.
Babası sağ kulağına ezan, sol kulağına kamet okuduktan sonra adını Beşir koydular.
(Devamı var)