İstihbarat savaşlarının sahadaki vazgeçilmezleri: Muhbirler.
Bazı konuları biraz konuşmamız gerek diye düşünüyorum. Özellikle yargı sisteminde yeniden düzenlenmesi gereken “Etkin Pişmanlık Yasası” kapsamında değerlendirilen muhbirlerden başlamak istiyorum, bu arada not olarak geçeyim ne genelgede ne mevzuatta muhbirlere ilişkin açık bir düzenleme yok.
Muhbirleştirme yöntemini en çok seven cemaatler ve kirli birçok yapı tarafından işgal edilmiş emniyet teşkilatından başlayalım o vakit.
6 aylık kurslarla komiser olup, istihbarata atanan taze James Bondlarımız son zamanlarda muhbirlere verdikleri yetkilerin ipini kaçırdı sanırım. Bilgiye göre para, paraya göre muamele, muameleye göre yetki ve nur topu gibi çakma istihbaratçılar ( muhbirler)…
17-25 Aralık’tan sonra görmedik mi FETÖ’ nün özellikle TEM, istihbarat ve KOM’da yedikleri naneleri, sahadaki provokatör muhbirlerinin sokakları kaos ortamına çevirdiklerini? Sahi inanıyor musunuz bir daha o günlerin gelmeyeceğine, FETÖ mü kaldı canım diyor musunuz gerçekten?
Üzgünüm ama FETÖ ve birçok kirli yapıların muhbirleri sahada cirit atıyor, sahadaki savaşın boyutu korkunç derecede.
*
Neye dayanarak mı böyle diyorum?
FETÖ’ nün operasyon karargahı olarak kullandığı emniyet teşkilatında , FETÖ’nün beyin takımının safralarını atarak istihbaratta, TEM’de ve KOM’da halen devam ettiğini düşünüyorum.
Bakınız bu şekilde düşünen kimler var…
Yargıtay 5.Ceza Dairesi üyesi İsa Çelik geçtiğimiz gün şöyle bir tweet attı: “15 Temmuz’dan sonra safralarını atan FETÖ yoluna devam ediyor. Bu tarihten önce tüm avanesi ile her yerde olan FETÖ şimdi beyin takımı ile "özel ve kritik görevlerde" en gizli şekilde ve FETÖ ile şiddetle mücadele ederek(!!!) varlığını sürdürüyor. Gerçekten başaramadılar mı?????”
*
Alex Joxe’un “Kaos İmparatorluğu”nda yazdığına göre, yeni zamanların dünya lideri olmaya hevesli devletleri, güçlerini göstermek için kendilerinden uzakta kontrollü kaos ve kriz bölgesi oluştururlar.
Bir ülkede kontrollü kaos isteniliyorsa; öncelikle o ülkede iç güvenliği kontrol altına alırsın, yargıyı bu kontrolün denetimci mekanizması yaparsın, siyaseti de bu kontrol mekanizmasının sözcüsü yaparsın.
Ve sonuç: Kriz bölgesi…
Türkiye’de son zamanlarda yaşanılan olaylara bakıldığında kontrollü kaos planının devreye sokulduğunu görüyoruz.
HDP İzmir il binasına yapılan saldırı işte tam olarak da bu durumun örneği. Öncelikle saldırıyı düzenleyen şahıs madem ki PKK’dan nefret ediyor neden Kandil’e bombalı araç gönderip patlatmıyor? Şehirlerde düzenlenen bu tarz saldırıların neticesini hiç mi tahmin etmiyor?
İşin en ilginç taraflarından birisi, saldırganın Türk bayrağı önünde bozkurt işaretli fotoğrafları olayın üstünden bir saat geçmeden sosyal medyaya servis ediliyor.
Hemen hemen herkes bütün ülkücülere düşman kesiliyor, faşist katil olarak lanetlemeler başlıyor. Kısacası birileri sokaklarda ülkücüleri ve HDP seçmenini karşı karşıya getirmeye çalışıyor.
Kimin muhbiri bu kontrollü kaos ortamını yaratıyor? Şehirlerin iç güvenliğinden sorumlu olan emniyet istihbaratın bu konudan haberi yok muydu? Saldırgan saha keşfi yaparken hiç mi takibe takılmadı?
Keyfiyete göre dinlemeler yapan, kafasına göre istediği kişiyi takibe alan, sözde iç güdülerine göre önüne gelenden şüphelenen emniyet istihbaratın James Bondları; ülkeyi kontrollü kaosa itecek bir olaya ilişkin hiç mi çalışma yapmadı?
Taşnak yapılara, renklenen FETÖ’ye, cemaatlere ve kirli klik yapılara aitse neden yapsınlar ki?
*
Her ne olursa olsun bu devletin öyle fedaileri var ki, Edirne’den Şırnak’a uzanan derin bir gönül köprüsünde…
Bu gönül köprüsünde rüzgarın fısıltısını dinlerken, cevabını bulamadığım zihnimin her köşesinde olan meşhur soru buydu işte: “Hangi muhbirler devrede? “ gördüğünüz üzere halen cevabını bulamıyorum…
Sizin bir cevabınız varsa bir sonraki yazılarımda istişare ederiz, mail adresime cevaplarınızı gönderebilirsiniz.
Sağlıcakla…