Hey gidi koca dünya sen nelere kadirsin.
Öyle şeylere şahit olduk ki, daha ne kaldı ki diyoruz artık.
Şu an gündemimiz malum: “Her şey devlet için!”.
Sahi kim gerçek kim yalan?
Sanırım tek gerçeğimiz bile koca bir yalan: Yalnızlığımız…
*
Gerçekten kalpten bir şekilde “Her şey devlet için diyenler!” sadece suskunluğa bürünmüş bir vaziyette.
Suskunluk da bir yere kadar diyor insanoğlu bir süre sonra.
Doğru, konuştuk da ne oldu ?
Konuştukça devletin üniformasını taşıyan ikiyüzlüler tuzak kurdular.
Konuştukça bizleri birinin adamı olmakla suçlayıp durdular.
Konuştukça itibar suikastleri ile tek tek alnımızdan vurdular.
Konuştuk da ne oldu değil mi?
*
Uzun zamandır gündeme ilişkin araştırmalarımı içeren yazılar yazamaz oldum.
İçimden gelmiyor sanırım.
O kadar şey birikti ki gönül gözümde.
Yalnız bırakılışımı mı yazayım yoksa suskunluğa terk edilişimi mi bilemedim.
Kime yüzümü dönsem “Güneş gibisin, aydınlattıkça yakıyorsun, yaktıkça küle çeviriyorsun.” dedi.
Sahi kül olmaktan korkacak kadar aciz miydiniz?
Sizi korkutan kül olmak değil, gerçekliğin ateşinde kavrulmaktı değil mi?
Siz de haklısınız siz de.
Ne demiş Sezen “Yalnızca sitem!”
*
Bu da üç beş kelamdan ibaret sade bir yazı olsun değil mi?
Tıpkı gönlümün, ruhuma yansıması gibi.
Kelimelerden arınmış, acıyla kavrulmuş, suskunluğa kavuşmuş ben gibi…
Ama unuttukları bir şey var:
“Sürüden ayrı geziyor olmam, sürüyü unuttuğum anlamına gelmez. Börü olduğumu unutmasınlar derim.”
Her şey devlet için diyen binlerce insanın gam yükünü bağrımda saklarım ben de kimse bilmez, işte şimdi itiraf ediyorum!
Edirne’den Kars’a, İzmir’den Şırnak’a…
Bilmezler, bilemezler.
İşte bu bilinmezliğin gölgesinde yazı karşılamışken, selam ederim gam yükü ile kavrulanlara…
Selam ederim…
Bir dahaki yazımda özüme dönüp, gündeme ilişkin yorumlarımı kalemimle yoğurmam dileğiyle!
Sağlıcakla.