Gargara’dan Gargara’ya 13
Kürekçilerin, “ya Allah ya Allah hallisnâ” nidaları geminin her tarafında yankılanıyordu.
Bu seslerin etkisiyle Beşir ara sıra belinleyerek uyanıyor Ünzile Hanım Beşir’in ani uyanmasından tedirgin oluyordu.
Antalya’dan İzmir’e (Simirna) ulaşmak üç gün sürmüş burada havanın rüzgârlı olması nedeniyle yolculuğa bir süre mola verilmişti. Burada geçen gecelerde Beşir hiç belinlemeden sabaha kadar rahatça uyumuştu.
Kale-i Sultaniye’ye (Dardanelos / Çanakkale) doğru yelken açıldığında yine üç gün süren yolculuk boyunca geceleri Beşir’in belinleyerek uyanmaması için Abdülkadir usta Beşir Çelebi’nin Mecmûatül-fevâid adlı tıp kitabından öğrendiği bir devayı uyguladı. Yatmadan önce çocuğun boynuna merkışisa türü taşlardan ve madenlerden birisini astığında gece Beşir uyanmadan rahat ediyor ve rahat ettiriyordu.
Kale-i sultaniye geçici bir toplanma yeri gibiydi, Osmanlı memleketlerinin çeşitli yerlerinden gelen ve Avrupa’daki fethedilen yerlere iskân için bekleyenlerin sayısı yüz bini bulmuştu.
Gargaradan gelen kırk ailelik gurup henüz buradan nereye gidecekleri hakkında bir bilgi almamışlardı. Ancak sanat erbabına İstanbul’da bir dükkân tahsis edileceği müjdesi onları Abdülkadir ustayla beraber İstanbul’a götürülecekleri konusunda ümide sevk ediyordu. Daha önce kendisine, İstanbul’da bir imalathane sözü verilen Abdülkadir usta da bu ümidi taşıyordu. Geminin yanaştığı iskeleye yakın bir yerdeydiler.
Bu sırada omuzları ve paçaları farklı süslemelerle bezeli, yüksek rütbeli birisi olduğu atının koşum takımının ihtişamından da anlaşılan bir süvari elinde bir rulo kâğıtla Gargaralılar gurubunun yanında durdu. Belli ki bunları arıyor ve Gargaralılar da ona gösterilmişti.
Elindeki ruloyu ters vurarak içindeki sarı kâğıdın dışarı çıkmasını sağladı ve Abdülkadir usta kim? Diye sordu.
Abdülkadir usta ve Ünzile hemen öne doğru geçtiler ve kendilerini tanıttılar.
Onlarla göz selamından sonra gözünü kâğıda eğdi ve:
Abdülkadir usta isterse İstanbul’a isterse diğer Gargaralılarla beraber Selanik’e gitmekte serbesttir, Selanik’e giderse imalathane konusunda aynı yardım kendisine sağlanacaktır, dedi.
Abdülkadir usta bir anda şaşırdı, Ünzile’ye baktı. Beraberce 39 komşu aileye baktılar. Gözleri nemlendi.
Ünzile 25 yıldır aynı mahalleyi, kırları, yaylaları paylaştığı aynı çeşmenin suyundan testisini doldurduğu, ılkılık yollarında süt helkesi taşıdığı Nazife’ye bakınca ağlamaya başladı.
Abdülkadir usta yanında çalışan kalfası Durmuş Ali ve çırağı İbrahim’le göz göze geldi, renkleri atmıştı. Hepsi Abdülkadir’in ağzına bakıyordu.
Gök güdük geminin pervazına kondurduğu testi gibi yuvasının tamirine başlamış denize bir iniyor bir çıkıyor, çamur taşıyordu.
Sıvacı gök güdük ailesi Abdülkadir ustanın dükkânının dış yüzeyine yıllardır yuva kuran bir aileydi. Demirci dükkânı açılalı beri her yıl aynı aile fertleri aynı yuvayı acı baharda çamurla onarıp yeniden ikamet ediyorlar ona yakın bülüç büyütüp uçurtuyorlardı.
Bu arada Abdülkadir usta ile çok yakınlaşmışlar adeta evcil bir kuş gibi ustanın dükkânını bekliyordu. Hatta usta gök güdüğe yaklaşıp başını bile okşuyordu. Usta Gargaradan ayrılırken gök güdük de onu takip etmiş gemiye de beraber yerleşmişti.
Beşir, hiçbir şeyden habersiz boynundaki Merkışisa çakmak taşıyla oynuyordu. Sağ omuzundaki emniyet iğnesiyle oyulgalanmış üçgen biçimindeki muska da dikkati çekiyordu. Sol omuzundaki yağlık ise her zamanki gibi onun ağzını burnunu silmeye hazırdı.
Abdülkadir usta bir şey söyleyecek gibi toparlanıp Gargaralılara dönünce herkes pür dikkat yönünü ona çevirdi. Usta:
Benim yerim sizin yanınız, dedi. Bunun üzerine herkes sevinç çığlıklarıyla ağlaşmaya başladılar.
Sakin bir sabah saatinde Kale-i sultaniyeden gemi vira bismillah diyerek rotasını kuzey batıya doğru çevirmişti.
Gökçeada ve Limni (Atsiki) adalarını geçerek Selanik’e çıkacakları Kasandira yarımadasına ulaştıklarında sahil dev dalgalarla boğuşuyor, gemiye rahatça yanaşma izni vermiyordu.
Sıvacı Gök güdüğün yuvasına kadar ulaşan deniz suyu onu kısa sürede yerinden koparınca Gök güdük ailesi uzun çığlıklarla geminin direkleri arasında uçmaya başladılar. Bu yuva onları on gündür bütün deniz yırtıcı kuşlarını şerrinden koruyan bir sığınaktı.
Dalgalar rüzgârın da etkisiyle git gide büyüyordu.
Bütün Gargaralılar ellerini göğe açarak seferin selameti için dua ettiler.
(Devamı var)