Çok okuyan mı çok gezen mi derler ya hani, ben çok tanıyanlardan yanayım…
Ne gezmek ne de görmek hiçbir şeyi değiştirmiyor. Fakat tanımak, çok şeyi değiştiriyor.
Gelelim beynimin her köşesini kemiren suallere, bütün samimiyetimle soruyorum sizlere:
Terör örgütlerine yardım ve yataklık yapan belediyelere bakanlık tarafından atanan kayyum, belediye kadrosunu yeniden kurarken; CEMAATLER, TARİKATLAR, TEKKELER, ŞEYHLER, ŞIHLAR, MEDRESECİLER kadrolaşmada yer almak için neden sıraya girmiş vaziyette?
Maksat belediyeleri terör örgütlerinden temizlemek ise; kime hizmet ettiği belli olmayan, karanlık ilişkilerin ağından çıkmayan, cemaatlerin- tarikatların kapısından ayrılmayan kişiler neden belediye kadrosunda yer alıyor?
Devletin ekmeğini yemiş, suyunu içmiş, havasını içine çekmiş vatan evlatları neden kayyum atanan belediyenin önünden geçemiyor?
Kayyumlara yani vali ve kaymakamlara, cemaatlerden ve tarikatlardan baskılar mı var?
Özellikle doğu ve güneydoğuda bir terörle mücadele stratejisi olarak uygulanan kayyum politikasının içi çürütülmeye mi çalışılıyor?
Doğuda ve güneydoğuda “…zaten kayyumun kadrosu karanlık kişilerle dolu, eee seçilmiş iradenin yerine de hep kayyum geliyor. En iyisi hem seçilmiş hem atanmış bir yerel yönetim sistemi gelsin…” algısı yaratılarak EYALET sisteminin önü mü açılıyor?
*
Biliyorum ki bu suallerime cevaplar alamayacağım. Fakat şuna eminim ki; terörle mücadelede kayyum politikasını sabote eden, devletin içinde devlet kurmaktan vazgeçmeyen bir grup halen kaldığı yerden devam etmekte, hem de terörle mücadelenin bel kemiğinde…
Kamu düzeninin ve güvenliğinin arka plana atıldığı, tüyü bitmemiş yetimin hakkının yenildiği, devlet ödeneklerinin yönetiminin karanlık kadrolara bırakıldığı, sabote edilen ve gerçek amacının dışında yürütülen bir kayyum politikasının ömrü ne kadar olabilir?
Bu karanlık kadrolaşmaların maksadı nedir? Doğu ile güneydoğunun devlete olan inancını ve güvenini sarsarak, terörizme olan desteği yeniden hortlatmak mıdır?
*
Hepimiz son zamanlarda yaşanılan gelişmelere baktığımızda; terörle mücadele artık kırsaldan şehirlere inmiş vaziyette. Özellikle yerel yönetimlerde terörizme destek veren kadrolara bakıldığında ne demek istediğimi anlarsınız.
Peki bunlara rağmen, şehirlerde Kandil’in sözcülüğünü yaparak takım elbise giyen teröristlerin neden seçimlere adaylığını koymasına izin veriliyor?
Bu hatayı neden bilerek yapıyoruz? Yanlış bir cümle oldu özür dilerim. Küreselcilerin
Türkiye’deki ofis sahipleri, bu hatayı ısrarla neden tekrar ediyor?
Açık açık soruyorum: “Maksat Türkiye’deki yerel yönetim seçim sisteminin içini çürütüp, tamamen ortadan kaldırarak eyalet sistemine geçiş yapmak mı?”
Aslında düz mantıkla hareket ederek sorular soruyorum sizlere.
Kayyum atanan belediyelerin yaşadığı şehirlerdeki insanlar “Madem ki bunların terör örgütleri ile bağlantıları vardı, en baştan neden seçime sokuldular?” Diyor.
Gerçekten bu basit sorunun cevabını hiçbir kesimden alamıyoruz…
Neyse.
*
Kayyum politikasının asıl amacı; bireyleri radikalleşmeden kurtararak, terör örgütüne destek vermesinin önüne geçip bizzat terör örgütlerine katılmaya iten etkenleri ortadan kaldırmaya çalışmaktır.
Bu doğrultuda kayyum politikasının önceliği; bölgedeki ekonomik mahrumiyetin çeşitli bakanlık ve kurumların koordinasyonuyla ortadan kaldırılması, bölgedeki salt etnik kimlik boyuta indirgenmiş sosyolojik ve psikolojik sorunlara çözüm getirilmesi, etnik kimliği arka plana iterek temel felsefenin devlet sevgisinin olduğu bir strateji geliştirmesidir…
Peki doğuda ve güneydoğuda esas amacına ulaşmak isteyen kayyumların yani vali ve kaymakamların önünü kimler kesmektedir?
Kimler mi?
“Vay efendim bu müdürlük Türk’ e verilsin fakat mutlaka bir tarikata bağlılığı olsun, vay efendim belediye başkan yardımcılığına şeyhin icazet verdiği Kürt birisi getirilsin, fen ve imar işlerine Menzilcilerden olmak şartı ile bir kadro gelsin, hukuk işleri Semerkandcıların elinde olsun, mali işler can damarımız cep hırsızı olsun da kim olursa olsun…” ZİHNİYETLERİ.
“Peki bunca hengamede devlet nerede?” Diyeceksiniz…
Devlet; şah damarlarından bir adım ötede, nefes alışverişlerini dinliyor ve sadece uykuya dalmalarını bekliyor.
Yetmez mi?
Bu arada 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’mız kutlu olsun ! Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü büyük bir özlem, saygı ve derin bir sevgi ile anıyorum…