Kazım Karabekir; Doğu cephesinin muzaffer komutanı, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin Manastır Kurucusu, İzmir İktisat Kongresi Başkanı, Doğu sınırımızda bulunan devletlerle yapılan antlaşmalarda delegasyon başı ve birçok kimsesiz çocuğun başı. Şimdi duyar gibiyim , neden böyle bir şahsiyet Fevzi Paşa’nın ya da İsmet Paşa’nın yerinde olamadı? Ben de bu sorunun yanıtını , Ermeni soykırım lafının geçtiği son bir haftada tekrar merak etmedim değil. Gazi Paşa’nın İstiklal Harbi’ni devam ettirebilmesinde muazzam katkısı olan Karabekir Paşa’yı gerçekten cumhuriyet kadrolarında düşünmedi mi?
Bunun için öncelikle Kazım Karabekir’in hayatını incelemek gerekir diye düşünüyorum.
Karabekir Paşa , Gazi Mustafa Kemal’e nazaran daha eşraf bir ailenin çocuğu. Karaman’da daha şu an kendi adına ilçesi bulunan Karabekiroğulları’nın soyundan bir zat. Aynı zamanda Paşa çocuğu Atatürk’e nazaran daha rahat imkanlarda yetişmiş ve ailesi sayesinde birçok yeri gezmiş görmüş, emrinde hizmetçileri olan birisi. Doğu Cephesi komutanlığına gelince küçük yaşta Van’da, Muş’ta, Erzurum’da yaşadığından dolayı Doğu’ya ayrı bir sempatisi olduğunu düşünüyorum. Hatta emrinde Ermeni hizmetkarı olduğu da bir gerçek. Bu sebepten ki başlangıçta Abdülhamid zamanında çıkan İstanbul’daki Ermeni isyanlarına anlam verememiştir. Doğu cephesinde kimsesiz çocukları koruma altına alırken de Ermeni ,Rum ve Türk ayırt etmemiş; kimsesiz hangi çocuk varsa onu himayesine almıştır. Karabekir Paşa da aynı Atatürk gibi savaşı gerekmedikçe bir cinayet olarak düşünmüş ; Ermeni-Türk savaşının gelecek nesillerin dostluğuna engel teşkil etmemesini istemiştir. Ayrıca Karabekir de öyle hilafet ya da saltanat yanlısı bir adam da değildir. Gayet laik düşünceli, çocuklarını da bu anlamda eğiten hatta müzik yönü olup beste yapan bir adam. Atatürk’ten farklı olarak düşündüğü konu devrimin tepeden inme değil, önce halkın evrilip sonra devrimin yapılması yönünde. Çünkü eğitilmeyen halka yapılan devrimin pek sağlam temellerde olmayacağı ve kısa zaman içerisinde çözülüp gideceği düşüncesindedir fakat Atatürk’ün dehasının farkında değildir. Bu sebeple Atatürk’ün kendisine aldığı olağanüstü yetkilerle Atatürk kendini yeni padişah ya da halife ilan edecek kuruntusundadır. Temel ayrışma noktası Atatürk bir devrimciyken , Karabekir bir evrimcidir . Evrimle yapılan devrim olmaz . Devrim olduktan sonra halka mal olur. Evrilerek yapılan şeyler reformdur.
Şimdi bu sürecin nasıl işlediğine , iki eski dostun nasıl İstiklal Savaşı’nın kaderiyken Cumhuriyet’te yol arkadaşı olamadıklarına bakalım?
Öncelikle Karabekir , Atatürk’ten bir yaş küçük ve eski dostlar. Abdülhamid devri özgürlük hareketlerinde bulunmuş , hatta 31 Mart gerici ayaklanmasını bastıran kadroda Atatürk ile birlikte bulunmuştur. Bundan dolayı Karabekir Paşa’nın Atatürk’ü tutuklaması öyle tesadüfi bir olay değildir. Zaten baştan beri İstanbul’dan Doğu Anadolu’ya gelişini beklemektedir. Yalnız Atatürk askerlik mesleğinden istifa ettiğinde yanından ayrılanları gördüğü için Karabekir Paşa’nın da kendisini tutuklayacağını düşünmektedir aksine Mustafa Kemal Erzurum’a geldiğinde Karabekir Paşa ile kucaklaşmış dostluklarını pekiştirmiştir ama bölgesel kurtuluşun tam olarak gerçekleşmeden Atatürk’ün Sivas’a ve Ankara’ya geçmesini Karabekir kendine yedirememiştir. Bir kullanılmışlık hissiyatı gütmüştür. Nasıl olur da Kemal Paşa gelmeden kongre hazırlıklarının tamamladığım halde kongreye konup gitti diye düşünmüştür. Bunu ilerleyen zamanlarda Milliyet gazetesine yazdığı yazılarda şöyle açıklayacaktır. “ Ben Mustafa Kemal’e birlikte Doğu Anadolu’ya gidelim. Kurtuluş Savaşı’nı orada başlatalım dedim. Mustafa Kemal de İstanbul’da terfi almak istediğini hatta saraya damat olma durumunun olduğunu söyledi.” diyecekti. Güya Kurtuluş Savaşı’nın planlarını Karabekir Paşa , Atatürk’e vermişti ve Samsun’dan Amasya’ya oradan Erzurum’a izlenecek yol o söylemişti. Buna cevap olarak Atatürk ya da Atatürk’e yakın birinin yazdığı belli olduğu rumuz olarak yazdığı yazıda , “Erzurum’a gittiğimizde hiçbir hazırlığın olmadığını gördük . Bundan dolayı Erzurum’da kaldığımız süre beklediğimizden daha uzun oldu diyecektir.”
Atışmalar bununla kalmayacak Karabekir Paşa , Gazi’nin Kurtuluş Savaşı zamanlarındaki okuduğu hutbeleri eleştirecek ve Meclis’in Cuma namazı seramonisiyle açılmasını kınayacaktır.
Bu atışmalar 1933 yılında basılan gazetelerdedir. Cumhuriyet kurulalı on yıl olmuştur. Devrim yavaş yavaş oturmaya başlamıştır. Bundan dolayıdır ki askerliği ve milletvekilliği biten Karabekir’in kurtuluşa emeğinin hor görüldüğünü düşünüp Atatürk’ü eleştirme çabalarıdır. Tabi Kazım Karabekir’in Atatürk’e suikastten İstiklal Mahkemeleri’nde yargılanması bu duyguyu tetiklemiş olabilir. Gerçekten Kurtuluş Savaşı’nın başlamasının kaderi olan komutanın İstiklal Mahkemeleri’nde yargılanması cidden onur kırıcıdır. Şimdi ise işlerin bu safhaya nasıl geldiğine bakalım.
Öncelikle Kurtuluş Savaşı planının Karabekir Paşa’nın verdiği, gerçeği yansıtmamaktadır. Şişli’deki evde konuşmuş olabilirler. Karşılıklı fikir alışverişi olmuş olabilir ama bu demek değildir ki Kurtuluş Savaşı planı verildi. Onun dışında Samsun’a çıkılması Karabekir’in değil İstanbul Hükümeti’nin bir tasavvurudur. Ayrıca Atatürk İstanbul’da kalmak isteseydi kendisine bir görev verdirtip Anadolu’ya geçmek istemezdi ki zaten İngilizler biraz da Atatürk’ü İstanbul’da tehlikeli gördüğü için göndertmek istemiştir. Damat olma meselesine gelince de Sofya Ataşesi iken Bulgar Kralı’nın kızıyla bir münasebeti olmuş, yurt sevgisi ağır bastığı için ülkesine geri dönüp cepheden cepheye koşmuştur. Meclisin Cuma Namazı ile açılması ise tam bir deha örneğidir. Çünkü padişah ve hilafet esaret altındayken millete yeni bir manevi ve maddi dayanak göstermek gerekmiştir. Rıfat Börekçi Hoca gibi birçok millici din adamı da bu hareketi desteklemiştir. Doğal olarak hepsi kuruntudan ibarettir.
Atatürk’ün de Kazım Karabekir’i yargılatması ayrı bir kuruntudur. Bunun da gelişimi aslında Kurtuluş Savaşı’ndan başlamaktadır. Atatürk Erzurum’dan ayrıldıktan ve Heyeti Temsiliye başı olarak Ankara’da yeni meclisin açılmasına öncü olduktan sonra ,Karabekir cumhuriyet hazırlığını görmüş fakat bu cumhuriyetin tek adam diktası olacağından çekinmiştir. Bu sebepten Saltanat kaldırılsa bile hilafet makamının Osmanlı soyundan birinin temsil etmesi gerektiğini düşünmüştür. Kaçırdığı nokta ise yeni meclise gelenlerin her ne kadar işgalden kurtuluş için gelse de saltanat ve hilafet düşkünlüğünün bir hayli fazla olduğudur. Bu sebepten Karabekir , Mustafa Kemal Paşa’yı eleştirir ve der ki “Laik tabanlı yeni bir devleti bu kadar muhafazakarla nasıl yapacaksın? Bunun için uzmanlardan olunan bir heyet olmalı.” Hatta daha ileri giderek Atatürk’ün okuduğu hutbelerle ve Kuran-ı Kerim’i Türkçeleştirme çalışmalarında esas kendisinin dini siyasete alet ettiği konusunda suçlayacaktır. Bu noktada kaçırdığı ise zaten yüzde 7 okur yazar olan bir toplumda dini bilgilerin hurafelerden ibaret olduğu ve bu sebepten Atatürk’ün gerek hutbe yoluyla gerek din üzerine çalışmaları yoluyla halkı manevi anlamda da eğitimine öncü olmak istemesidir. Bana göre bunu eleştiren bir insanın Atatürk’ün yazdığı Geometri kitabını da sen Matematik öğretmeni misin de ye yazıyorsun demesi gerekir. Bu sebepten bu eleştirilerin altında ben biraz da kıskançlık seziyorum.
Gelelim bir diğer konuya Kazım Karabekir, Kurtuluş Savaşı’nın kahramanlarının sadece Fevzi Paşa, İsmet Paşa ve Mustafa Kemal Paşa olduğunu düşünmekte. Neden bu karede olmadığına hayıflanmaktadır. Buradaki temel beklenti ise Karabekir’de aslında şudur : “Atatürk’ün yolunu aslında ben açtım. Bundan dolayı onun olduğu her yerde ben de olmam lazım.” düşüncesidir. Nasıl olur da sonradan gelen adamlar savaş kahramanı olur diye üzülmektedir. Burada Karabekir’de ben algısının olduğunu görebiliyoruz. Haklılık payı olabilir ama bunu ben algısıyla değil Gazi’ye gerçekten kendisini unutmayacağına güvenip sadece İsmet Paşa ve Fevzi Paşa gibi denilen işleri yapmış olsaydı eminim Cumhuriyet kadrolarında da istediği gibi olurdu diye düşünüyorum. Nitekim Fevzi Paşa , Atatürk’ten sonrasını saymazsak siyasete hiç bulaşmamıştır ve hatta Atatürk’ün ölümünden sonra gelen cumhurbaşkanlığı önerisine de eğer benim cumhurbaşkanı olmam için yasa değişmesi gerekiyorsa bu kayırmacılık olur diye kabul etmemiştir. İsmet Paşa ise her zaman Atatürk ile koordineli çalışmıştır. Karabekir Paşa yalnız öyle değildir. Evet Doğu sınırımızı kurtarması ve güvenliğinin sağlaması Karabekir’in başarısıdır ama bunu İsmet Paşa gibi Lozan’da yapması mümkün değildir. Çünkü İsmet Paşa’nın sabrı dönem itibariyle hiçbir Paşa’da yoktur ve şayet Karabekir Lozan’da olsaydı en ufak haklı olunan bir şeyde haksız duruma düşülmesi kuvvetle muhtemeldir. Unutulmamalıdır ki Gümrü’de Karabekir sadece savaştığı komutanlar ya da komiserlerle antlaşmıştır. Bir nevi Mudanya Mütarekesi gibi düşünebiliriz.
Karabekir’in bir diğer alındığı mesele de Atatürk’ün Nutuk’ta Samsun’a çıktığında memleketin bütün ordularının elinden alınmış olması demecidir. Bunu eğer Erzurum’da Kolordu olmasaydı nasıl Ermenilerle savaşıp sınır güvenliğini sağlardık? sorusuyla cevaplamıştır.. Görünüşte doğru olsa da Karabekir yine bireysel düşünmektedir. Kolordular dağılsın emrine karşılık kendi kolordusunu dağıtmamış Atatürk’ün emrine girmiştir. Atatürk’ün dediği ise bütün yurt genelidir.
Kazım Karabekir’in gönlünden geçen Genelkurmay Başkanlığı’dır. Bundan dolayı kendisine başbakanlık önerisi geldiğinde sessiz kalmış İsmet Paşa ve Ali Fethi Bey’in ön plana çıkmasına vesile olmuştur. Kendi değil Fevzi Çakmak Genelkurmay Başkanı olunca da üzülmüş kendisine verilen ordu müfettişliğine de yetinmek zorunda kalmıştır. Bir gün Fevzi Çakmak ile gezerken , Fevzi Çakmak’ın Karabekir Paşa sanılıp teveccüh gösterilmesine içerlemiş Cumhuriyet kadrolarının İstiklal Savaşı kadrolarını harcadığını net olarak düşünmüştür. Yine cumhuriyetin ilanı kendisi Doğu Anadolu’dayken olmuş haber verilmemesi Karabekir’in kendisini önemsiz gibi görmesine sebep olmuştur.
İşin ilginç yanı, Karabekir Paşa Ordu Müfettişi iken milletvekiliği devam etmektedir ve o dönem Musul meselesinden dolayı İngilizlerle yeni bir savaşın Kuzey Irak’ta eşiğine gelinmiştir. Fevzi Paşa ve Atatürk bir muhabbette Karabekir’e “Sen istersen Musul’a da girersin.” sözüne karşılık İngiliz tayyarelerinin gücünden bahsetmiş ve çıkan Nasturi ayaklanmasının orduyu yıprattığını söylemiştir. Ardından çıkan ordu mensuplarının ya orduyu ya da siyaseti tercih etmesi yasasıyla da Atatürk’ün kendisini harcamak istediğini düşünerek orduda bulunan milletvekili arkadaşlarıyla istifasını verip (Karabekir emekli olmuştur) ordudan ayrılarak , milletvekili kimlikleriyle siyasi parti kurulumuna hız vermişlerdir. Çünkü haksızlığa uğramış kadroların bu partide yer alacağını düşünmüş ve mevcut yönetime bayrak açmanın vaktinin geldiğini söylemiştir. Atatürk ,Büyük Nutku’nda bu konuyu kısaca şöyle eleştirir ; Memleketin kuvvet komutasında bulunan kişiler asli görevlerini yerine getirmeyerek, ikbal kaygısına düşmüştür. Karabekir’in cevabı ise “Eğer biz ordudan çekilmeseydik İngilizlerle kaybeceğimiz bir savaşa gireceğimiz aşikardı.”olmuştur.
Tabi sadece bunlar yok. Atatürk’ün Ruslarla işbirliği yapmasını Bolşevikliğe yorduğu gibi Türkiye’de Bolşevik ihtilalinin olacağı endişesine kapılmıştır. Bütün bu anlattığımız eleştirilerini topladığı kitapları yakılmıştır. Sadece kurtardığı birkaç baskısından bizler bu bilgilere ulaşabiliyoruz. Evet kitap yaktırılmayı ben de cumhuriyete yakıştıramadım ama hassas olan bir devrime zarar verecek her öğeyi de bir şekilde lav etmek gerekirdi.
Aslında Karabekir , Atatürk’te eleştirdiği olguyu kendi Terakki Cumhuriyet Partisi tüzüğünde “ Partimiz dini hassasiyetlere anlayışlıdır.” ibaresiyle kendisi de yapmıştır. Burada demek istediği biz de dün düşmanı değiliz demek olsa da Cumhuriyet karşıtı güçlerin partide toplanmasına sebep olmuş sonrasında çıkan Şeyh Sait İsyanı bu partiyle ilişkilendirilmiştir.
Karabekir demeçlerinde Atatürk’ten ziyade çevresi yüzünden böyle davrandığını söylemiştir.Atatürk hasta yatağında Karabekir’le helalleşmek için kendisini çağırmış fakat haber Karabekir’ e gitmemiştir. Vefatından sonra kendisine sorulan “Eğer hayatta olsaydı gider miydiniz?” sorusuna o Mustafa Kemal ,benim eski dostum tabi ki o çağırırsa gidilir demiştir.
Atatürk’ün vefatından sonra İsmet Paşa Karabekir’i milletvekili yapmış ardından yaptığı Meclis Başkanlığı görevinde son yolculuğuna uğurlanmıştır.
Bu atışmalarda hiç kimseyi kötülememek gerekir. Ne Atatürk Karabekir’dir ne de Karabekir Atatürk’tür. Ne Karabekir Atatürk’ün yerini alabilir ne de Atatürk Karabekir gibi yerel kalabilir ama maalesef her devrim evlatlarını yer. Çünkü devrimden önce savaş askeriyken ,devrimden sonra savaş idaridir. Bunun için idari alanda çalışabileceği insanlarla liderler devrimden sonra çalışmak isterler. Bunun bir diğer örneği Lenin-Troçki ilişkisinin Lenin-Stalin ilişkisine evrilmesidir.
Karabekir yöntem olarak devrimi eleştirse de devrimin karşısında olmamış yalnız hilafet ve saltanatın sadece adı mı değişecek endişesine kapılmıştır. Bütün kaprisleri karşı çıkışları da bu yüzdendir. Yalnız zaten hilafet isteyen bir liderin Meclis kurmak isteyeceğini düşünememiştir ya da Batı cephesinde Polatlı’ya kadar gelen Yunan ordusunu karşılama sorumluluğunu Atatürk’ün alması gerektiğini anlayamamıştır. Tamamıyla Karabekir bütün ömrü boyunca kendi penceresinde kalmıştır.
Ama ne olursa olsun Türk Halkı, Kazım Karabekir ve bütün İstiklal Harbi Paşalarına hak ettiği değeri vermiştir.
Allah bu topraklara emek vermiş bütün komutanlarımıza ,gazilerimize ve şehitlerimize gani gani rahmet eylesin!!