Bir düşünün; yumurtadan civciv çıkma mevzusunu. Tavuk yumurtasını çıkardıktan sonra kuluçkaya yatar ve biz sadece tavuğun oturduğunu düşünürüz. Halbuki tavuk korumaya aldığı yavrusunun gelişimi için çabalamaktadır. İnsanlarda böyledir aslında. Hayata geliriz çocukluktan beri gelişiriz ama dışardan gören birisi hiçbir şey yapmıyor; sadece gelip gidiyor gibi görebilir. Oysa, içimizde ne fırtanalar kopuyordur değil mi? Kişilik gelişimi bir yandan, teknik gelişim bir yandan; hayaller bir yandan, hedefler bir yandan… Yani daima maddi ve manevi çaba içerisindeyizdir.
İşte böyle dostlar.. Bunu anca sizlerin hayatına şahit olan ya da olmak isteyen insanlar anlayabilir..Diğerleri için tanıştığın anda neysen odur. Hatta kendileri sabit kaldığı için aradan belli bir zaman geçtiğinde de size tanıştığı dönemdeki gibi yaklaşmak ister ama bilmez ki aradan yıllar geçmiştir; sizler sosyal,duygusal ve düşünsel olarak değişmişsinizdir. Yaşadığınız duygusal süreçler , sosyal çabalar, mesleki gelişimler sizi değiştirmiştir ama maalesef bu karşı tarafın çok umrunda değildir ve iyisiyle kötüsüyle değişen yaklaşımınızı artık algısına göre beğenir ya beğenmez. Yalnız, emin olun bunların hiçbiri önemli değildir. Önemli olan kendi gerçekliğinizi oluşturmaktır. İşte kendi gerçekliğinizi oluşturma süreciniz sizin kuluçka sürecinizdir ve bu süreçte sizin sağlıklı,mutlu ve huzurlu bir hayat geçirmenizi sağlayan korumanız aileniz ve hayatınıza şahit olan dostlarınızdır. Ancak bunlar sizi maddi ve manevi anlayabilir; desteklenmeniz gereken noktalarda destekler ve kösteklerden uzak durmanıza yardımcı olur. Diğerleri sadece hayattaki kesişim kümesinde denk gelen mahlukatlardır. Elbette niyetim kimseyi ötekileştirmek ya da küçümsemek değildir. Yalnız size emek verenlerle ve hayatınıza şahit olanlarla bunlar aynı kefede olmamalıdır. Nasıl siz birisiyle paylaşımda bulunmak için çabalamışsanız, sizinle paylaşımda bulunmak isteyenler de sizin gibi size ulaşmak için çaba göstermelidir. Basitçe bir arkadaş sizi görmek istiyorsa aynı şehirde olmasanız bile hayatınıza girmek istiyorsa gerekirse sizi ziyaret etmek için bulunduğunuz şehre gelmedilir. Ha siz o zaman ev sahibi görevinizi yapıp uygun gördüğünüz karşılamayı yaparsınız ama şöyle bir dünya yoktur. Sen biriyle görüşmek istediğinde o seni arasın sorsun; gelsin gitsin; götürsün getirsin.Tabi ki demiyorum insanlar size böyle davranmak zorunda ama siz de onlara onların istediği gibi davranmak zorunda değilsiniz.Karşılıklı güzellikleri hak etmek gerekir. Böyle bir şey benim nazarımda kabul edilemez yalnız bunu dediğim gibi bana emeği olan ya da yaşantıma şahit olmuş insanlara gerekirse yaparım. Çünkü bilirsiniz, birşeye kolay erişirseniz o sizin için çok değerli olmaz ne de olsa haydan gelen huya gider diye düşünürsünüz. Manevi açıdan da bu böyledir. Sizin kolay ulaşabildiklerinize köklü bir bir hukukunuz yoksa olsa da olur olmasa da olur diye bakarsınız. Bunun için buna mahal vermemek gerekir. Hayatta kimse kimse için istediğinde birincil istediğinde ikincil olmamalıdır. Herkes herkes için ya birincil ya ikinci ya da üçüncül mertebede konumlanmalıdır. Buna sırasıyla el mesafesi, dirsek mesafesi ya da kol mesafesi diyebiliriz. Sadece oturmuş ilişkilerimizle sosyal ya da duygusal hayatımıza yöne verebiliriz ve oturmuş kişiliğimizle hayatımızda yol alabiliriz. Günümüz dünyasında herkesin herkese yetişmesi için ne o kadar zamanı vardır ne de istese bile herşeyi öncelik yapma şansı vardır. Bu sebeple ev, iş, aile, arkadaş, hobi, eğitim vs. gibi her konuyu hayatımıza uygun planlayıp hem yol alacağın hem de yol aldıracağın farkındalık ve ilişkilerde olman gerekir anca bu şekilde maddi ve manevi yorgunluk çekmeden yol alırsın. Yerinde kalmış insanlar zamanında çok sevdiğin arkadaşların olsa bile seni geri çekeceği için yorar. Bu sebepten insanların bu anlamda ben merkezci olmasını doğru bulduğumu söylebilirim sadece bunu kibirden uzak ve doğru iletişimle ulaşabilir olduğunuzu göstererek ; kendimizi çok da ayrı görmeden yapılabilmeliyiz. İşte kendi gerçekliğimizi yarattığımız bu süreç kuluçka dönemimizdir ; bu süreçte bizi koruyup kollayan da yumurtamızın kabuklarıdır. Gelişimimizi tamamladığımız zaman kabuğumuzu kırarırız. Kırılan kabuk parçaları da bizim geçmişimizde yaşadığımız belki gönül kırıkları ,belki acı tatlı tecrübeler,belki yaşamda olabilme çabamızın parçalarıdır. Bu kabukları da artık anı olarak bırakıp gerekirse atmak gerekir. Artık yumurtadan çıkan yepyeni kuşsunuzdur. Sizi oluşturan uykunuzu tamamlayıp yeni bir hayata yelken açmışsınızdır. Bundan sonra uçmak tamamen sizin elinizdedir. Fazla geriye bakmadan ya da ne çok iyi ne de çok kötü olarak vucüt ısısı ayarında yeni dünyanıza yol verebilirsiniz. Bundan sonra sizi kaderiniz ve çabanız kartal,şahin, tavuk ya da horoz yapacaktır. Tavuk gibi yaşarsanız tavuk olursunuz. Bir vizyon sahibi olursanız kartal olursunuz. Tavuk olmak kolaydır ama kartal, şahin olmak elbette daha zordur ama kartal,şahin olmak isteyen de hiçbir şey olmasa da bir doğan olur. Bunu da yalnız sizin kendiniz için düşündüğünüz yaşam stratejiniz belirler. Kabuklarınızı söyleyenlere de artık gülüp geçersiniz.
Yaşamında kuş olmayı başarmış nice dostlarınıza…