Cumhurbaşkanı Danışmanı Mucahit Eryılmaz'ın star gazetesinde yayınlanan" Karamanoğlu,Osmanlıya neden ihanet etti" yazısı bir çok kesim tarafından tepkiyle karşılandı.İşte o yazı
Karamanoğlu, Osmanlı'ya neden ihanet etti?
Dr. M. Mücahit Küçükyılmaz
03.04.2020
Osmanlı'ya katıldıktan sonra da bazı Karaman beyleri Osmanlı'nın karşısında kim varsa onu desteklediler; önce Memlûkları, ardından Safevileri… Fakat Selçuklu Devleti yıkılırken en büyük beylik olan Karamanoğulları Türk-İslam birliğini sağlayacak bir umut olmak yerine, Osmanlı'yı arkadan vuran ve onun düşmanlarıyla ittifak yapan bir beylik olarak tarihe geçti.
“Onlar yeryüzünde dolaşıp kendilerinden önce gelen milletlerin akıbetlerinin nasıl olduğuna bakmadılar mı?” Mü’min, 82.
Bu toprakların tarihi aynı zamanda nizam ile fesadın, istikrar ile kargaşanın, iyi-kötü günlerin insanlar ve toplumlar arasında ilahi kudret tarafından çevrilip duruşunun da tarihidir. Ancak bu çevrimde değişmeyen bir hakikat tarihin sayfalarında bir altın levha gibi göz kamaştırmaya devam etmektedir: Nizam, güzellikle olmadığı takdirde zorla ama mutlaka sağlanmaktadır. Bu uğurda düşmanlığı kardeşliğe tercih edenler yıkılıp giderken, düşmanlığı kardeşliğe kurban edenler, yani nefsini ayaklar altına almayı başaranlar kendilerini ve milleti zilletten izzete çıkarmışlardır. Önce Haçlı, sonra Moğol, sonra yine Haçlı hücumlarının yaşandığı 12, 13 ve 14. Yüzyıllar, aynı zamanda Anadolu’nun yaklaşık 600 yıllık nizam dönemini inşa edenlerin de belirdiği asırlardı. İşte bugün de, gelecek asırların düzenini inşa edecek olanların belirlendiği bir devirde, modern Haçlı hücumlarının tam ortasındayız. Ve bu velut topraklar, büyük doğum öncesi yine içeriden ve dışarıdan saldırılara maruz kalmakta, küçük ve büyük adamları hassas bir ölçüyle birbirinden ayırmaktadır.
14. Yüzyıl Anadolusu
On dördüncü yüzyılın ikinci yarısı Anadolu’da Moğol fırtınasının İslam denizinde dinmeye yüz tuttuğu, Selçuklunun ise diz çöktüğü yerden artık kalkamayacağının anlaşıldığı zamanlardı. Moğol İlhanlılar Gazan Mahmud Han’dan itibaren Müslüman olup Türkleşmeye başlamış, bir kısmı Aksaray, Ilgın, Niğde, Beyşehir civarında Karamanoğulları Beyliğinin himayesine girmişti. Tarihçi Faruk Sümer’in deyimiyle, “her ne kadar Türkmenleşmiş ve Anadolu’yu öz yurtları bilmişler ise de, ili günü incitmekten geri durmazlardı.” Sadece onlar değil, kuzeybatıdaki Bizans sınırında yer alan Osmanoğulları ve Karesioğulları hariç, hemen hemen bütün beylikler –Karamanoğulları, Ramazanoğulları, Hamitoğulları, Tekeoğulları, Germiyanoğulları, Candaroğulları, Eretna beyliği- Selçuklunun vârisi olma iddiasıyla birbirine karşı mücadele etmekte, ili günü incitmekteydi. Anadolu’da yol kesen, mala, cana, ırza kast eden eşkıya kol geziyor; bugün dost olan yarın can düşmanı haline gelebiliyordu. Mehmed Akif’in Cahiliye dönemini anlatırken kullandığı mısralar 14. Yüzyıl Anadolusu için de büyük ölçüde geçerliydi:
Sırtlanları geçmişti beşer yırtıcılıkta;
Dişsiz mi bir insan, onu kardeşleri yerdi!
Fevzâ bütün âfâkını sarmıştı zemînin.
Salgındı, bugün Şark’ı yıkan, tefrika derdi.
Yorucu ihanet kronolojisi
Gönüllü bir anlaşma sonucu Karesioğulları’nı topraklarına dahil eden Osmanoğulları ise, bu keşmekeşten uzak durup evvelden gelen atalar adetine uyarak yönünü güneşin battığı diyarlara çevirmiş, gözünü Bizans ve Balkanlarda fetihlere dikmişti. Fakat asrın sonlarında doğudan gelen sorunlar baş gösterdi. Murad Hüdavendigar Balkanlarda fütuhat ile meşgul iken, daha evvel dostluk kurmak için kızı Nefise Sultan’ı verdiği damadı Karamanoğlu Alaaddin Bey’in Karaağaç, Eğridir ve Yalvaç’ı işgal ettiğini haber aldı. Oysa kardeş kanı dökmek istemeyen Sultan Murad, Anadolu birliğini sağlamak için buraları Hamitoğlu Hüseyin Beyden 80 bin altın karşılığı satın almıştı. Hatta bu anlaşma, aynı amaçla şehzadesi (Yıldırım) Bayezid’i Germiyanoğlu Süleyman Bey’in kızı Devlet Hatun ile evlendirdiği düğünde yapılmıştı. Balkanlardan dönüp yönünü şarka çeviren Sultan Murad Selçuklu mirası üzerinde tepinen Karamanoğlu ile Frenk Yazısı denen yerde karşılaştı (1386). Behcetü’t Tevârîh yazarı Şükrullah’ın deyimiyle: “Karaman Beyi de ileri gelip iki ordu karşılaştılar. Kargılar kırıldı, kılıçlar çentik çentik, kalkanlar paramparça oldu. Kişiler güz yaprağı gibi döküldü. Karamanlılar çerisinden Varsak, Tatar ve Türkmenden sayısız kişiler toprağa düştü. Karaman Beyi takımlarını, ağırlıklarını bırakıp kaçtı.”
Konya Kalesi’ne sığınan Alâeddin Bey’in kayınpederinden ikinci barış talebi Sultan Murad tarafından kabul edildi. Allah’tan ki, Nefise Sultan babasına ricada bulunmuş ve Balkanlardaki hassas durum nedeniyle Sultan Murad barışı kabul etmişti. Ancak ruhuna haset ateşi bir kere düşmüş olan Alaaddin Bey, rahat durmadı; üç yıl sonra, Sultan Murad’ın Kosova’da şehit olduğunu duyar duymaz Beyşehir’e saldırdı ve Anadolu’daki diğer beyleri Osmanlıya karşı mücadeleye çağırdı.
Bu kez sıra Yıldırım Bayezid’de idi; Karamanoğlu henüz asker toplayamadan Yıldırım’ın Beyşehir’e yaklaştığını haber alınca, Ermenek’e çekildi ve barış istedi. Yine Balkanlar’daki acil durum sebebiyle kayınbiraderi onun bu isteğini kabul etti (1391).
Yönünü her batıya dönüşünde arkasından çekilen Osmanlı, Karamanoğlu’nun Niğbolu Savaşı sırasındaki (1396) ihanetini affetmedi; Yıldırım, Ankara’ya saldıran ve Beyşehir Valisi Sarı Timurtaş Bey’i esir alan Alaaddin Bey’i Akçay’da mağlup etti. Konya Kalesi’ne kaçan Karamanoğlu’nu şehir halkı Yıldırım’a teslim etti ve Alaaddin Beyidam edildi (1398).
Doğudan gelen sorunların en büyüğü olan Timur, Karamanoğlu Mehmed Bey’i Anadolu’da kendisine güçlü bir destekçi olarak buldu. Ankara Savaşı’ndan (1402) sonra Antalya, (Afyon)Karahisar ve Kütahya’yı ele geçiren Karamanoğlu, Fetret devrini yaşayan Osmanlı’nın ilk başkenti Bursa’yı kuşattı, fakat kaleyi alamayınca şehri ateşe verip geri döndü (1413-14). Mehmed Bey Anadolu’da siyasî birliği yeniden sağlayan Çelebi Mehmed karşısında tutunamadı; Beyşehir, Seydişehir ve Akşehir’i Osmanlılara geri vermek zorunda kaldı (1414). Ertesi yıl Osmanlı ordusuna yeniden savaş açınca oğlu Mustafa ile birlikte yakalanan Mehmed Bey, barışı bozmayacağına dair yemin etmesi üzerine Çelebi Sultan Mehmed tarafından affedildi. Çelebi Sultan bununla kalmadı, barışı kalıcı hale getirmek için kızını Mehmed Bey’in oğlu Taceddin İbrahim ile evlendirdi.
‘Düşmanlık etmeyim’
1423 yılında tahta yeni geçmiş olan Osmanlı Padişahı II. Murad’ın Düzmece Mustafa isyanıyla uğraşmasını fırsat bilen Karamanoğlu Mehmed Bey bu kez Antalya’yı kuşattıysa da, kaleden atılan bir top güllesinin isabet etmesiyle öldü. Hikâye burada bitmedi tabii; hırsları atalarından gelen enişte İbrahim Bey, Sırp despotu aracılığıyla Macarlarla ittifak yaparak Eğridir ve Isparta’yı işgal ettiyse de (1433) kayınbiraderi II. Murad karşısında Torosları aşıp İçel’e çekildi ve yine barış… Macarların 1442’de Osmanlılara saldırmasıyla Karamanoğlu da Bizans imparatoru ile temasa geçerek yeniden Macarların başını çektiği Haçlı ittifakına katıldı ve Ankara, Beypazarı, Kütahya, Karahisar, Bolvadin, Isparta’yı yağmaladı. Karamanoğlu’nun açık biçimde Haçlı ittifakına dâhil olması üzerine sabrı tükenen II. Murad, İslam dünyasındaki ünlü âlimlerden de fetva alarak kalabalık bir orduyla Karaman iline girdi, İbrahim Bey yine İçel’e çekildi. II. Murad’ın kardeşi olan hanımını, veziri Server Ağa ve Mevlana’nın torunu Arif Çelebi’yi göndererek barış istedi. Koca Murad Han, Macarların Segedin Antlaşması’nı bozmaları sebebiyle barışı kabul etti. Karamanoğlu verdiği ahitnamede Sultan Murad’a şöyle diyordu:
“Merhum ve mağfur Mehmed Han oğlu Murad Begün şerif nefislerine ve canlarına ve ırzlarına ve dostlarına ve memleketlerine ve vilâyetlerine ve vilâyetlerindeki şehirlerine ve kalelerine ve kuralarına ve sınırlarına ve oturur raiyetlerine ve göçlerine ve beylerine ve vezirlerine ve sipahilerine ve kullarına ve etbâına ve eşyaına ve cemi taallukatlarına zâhiren ve bâtınan hiç veçhile düşmanlık etmeyim ve ettirmeyim ve etmek isteyene dahi şerik olmayım ve muavenet etmeyim ve kimesne etmek dilese elümden geldüği kadar men ve def idem, taksirlik etmeyim, dostlarına dost ve düşmanlarına düşman olam ve devletlerine ziyan gelecek yerde olmayım…”
Ahitnameden sonra
Böylece uzayıp giden ahitname sonrası Osmanlı yüzünü bir kez daha asıl hedefi olan batıya çevirip 1444 yılında birleşik Haçlı ordularını Varna’da mağlup edebildi.
Ne var ki, Karamanoğlu’nun yorucu ihanet kronolojisi burada bitmedi; enişte İbrahim bey, 19 yaşında bir gencin Osmanlı tahtına çıktığını duyunca yeniden ayaklanıp Seydişehir ve Akşehir’i ele geçirdi. 1451 yazında Sultan Mehmed, Karamanoğlu isyanını bastırdıktan sonra, İstanbul’u fethetti. Artık Bizans yıkılmış ve Balkanlarda ittifak yapacak Haçlı kalmamış olduğu için Karamanoğlu, Osmanlının yeni düşmanı Akkoyunlularla ittifak yaptı. İki isyan daha yaşandı Karaman topraklarında ve 11 Ağustos 1473’te Otlukbeli Savaşı’nda Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan’ı ağır bir yenilgiye uğratan Fatih, ertesi yıl da Karamanoğulları Beyliği’ni ortadan kaldırdı.
Rezil olmaktansa…
Osmanlı’ya katıldıktan sonra da bazı Karaman beyleri Osmanlı’nın karşısında kim varsa onu desteklediler; önce Memlûkları, ardından Safevileri… Fakat Selçuklu Devleti yıkılırken en büyük beylik olan Karamanoğulları Türk-İslam birliğini sağlayacak bir umut olmak yerine, Osmanlı’yı arkadan vuran ve onun düşmanlarıyla ittifak yapan bir beylik olarak tarihe geçti.
Zira Karamanoğlu, Allah’ın inayetinin dilediğine nasip olacağını kabullenemedi. Hükümdarlık neden bana değil de ona verildi, hasedinden çıkamadı. Bu duygu Karamanoğlu’nun aklını, irfanını, ihlasını, vicdanını yok ederken, onu kendisine iki kez damat edip defalarca affeden Osmanlı’ya karşı Macarlar, Sırplar, Bizanslılar, Timurlular, Akkoyunlular ve Venediklilerle dahi işbirlikçiliğe kadar götürdü. Oysa beyliğin kurucusu Karaman’ın oğlu I. Mehmed Bey, 1277’de, hem Selçuklu başkenti Konya’yı Moğollardan kurtaran bir kahraman, hem de Türkçeyi resmî dil yapan devlet adamı olarak tarihe geçmişti. Ancak onun torunları, 400 çadırlık Kayı aşiretinin beylikten Devlet-i Âliye olmaya yükselişini hazmedemediler. Geleceğe sahip olmak isterken, hem geçmişlerini lekelediler, hem de tarihin dışına savruldular. Mehmed Bey, Moğolları Konya’dan sürdükten sonra Sultan Alaaddin Sivayuş’un veziri olmaya razı olmuştu. Nefsini küçülttüğü için de Hak ve halk gözünde büyümüştü. Bey olup rezil olmaktansa, vezir olup aziz olmak yeğ değil midir?
mmucahit@gmail.com