Yeni adı ESENTEPE, eski ismi (LAMOS) olan bu tarihi köyümüz Karaman ili Sarıveliler ilçesine
bağlıdır.
Bu tarihi bel de ESENTEPE (LAMOS) köyünden Mersin Üniversitesinde görev yapan Prof. Dr.
Hacı Kurt gibi nice bilginler, şairler, yazarlar ve öğretmenler yetiştirmiştir. Bu değerlerden birisi de
“TÜRKE VATAN İÇİN SORU SORULMAZ- DOSTA CAN VERİLİR VATAN VERİLMEZ”
diyen Ulusal Şair Ahmet Tufan Şentürk’tür. Bu sebeple yazımızın başlığı “ŞAİRLİ KÖY
ESENTEPE” konmuştur. Esentepe köyü doğumlu büyük değerlerden birisi de Mustafa Doğan
Bey’dir. Mustafa Doğan Bey Trakya Üniversitesi Eğitim Yüksek okulundan 1989 yılında mezun
olmuştur. Sonra Eskişehir Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Öğretmenliğini bitiren Doğan Bey
Mardin’e atanır. Arkasından da Sarıveliler İlçesi Adiller Mahallesinde 4 yıl süreyle Öğretmenlik
yapar.
2000 yılında da Ermenek’te ilk açılan Devlet Bakanı Fikret Ünlü Yatılı İlköğretim Bölge Okuluna
Kurucu Müdür olarak atanır. (16 yıl Ermenek’te Kurucu Müdür olarak görev yapar.) Ermenek’te
görev yaptığı okulun çevresindeki bütün okulların yapılmasında, eğitim ve öğretime açılmasında çok
büyük hizmetleri vardır. Ermenek’ten sonra 3 yıl Alanya’da Öğretmenlik yapan Mustafa Doğan Bey
29 yıl öğretmenlikten sonra mesleğinden istifa eder. Sarıveliler ilçesine bağlı Göktepe Belediye
Başkanlığına aday olur. Yüzde altmış gibi büyük bir farkla Belediye Başkanlığını kazanır. Büyük bir
başarı ile görevini yürüten Belediye Başkanı Mustafa Doğan evli iki evlat sahibidir.
Bu yazımızın devamında “Şiir sözün özüdür” diyen Ulusal Şairimiz Ahmet Tufan Şentürk’e yer
verilecektir.
Ermenek’te Musa Bey Medresesi (Tol Medrese) ile Esentepe (Lamos) köyündeki Musa Bey’in
yaptırdığı cami Ermenek Göksu barajının şiirleştiği Taşeli’nin bulutlarla öpüşen dağlarının
dudağını uzattığı bir mekânda yapılmıştır. Bkz: Sarıveliler ilçesinin yaklaşık 500-600 metre
kuzeyinde bulunan “Turanşah Dağları’nın” güneyinde bulunan “SEYFE” yaylasını da içine alan
şiirlerinde Karacaoğlan bulutlarla öpüşen bu dağlara bakınız nasıl seslenir;
Sabahleyin seher yeli değince,
Lâle verip, sümbül boyun eğince,
Yaz gelip de, beş ayları doğunca,
Çekilir sağmalı, yozu dağların.
Yüce dağ başında çalınır kaval,
Kadir Mevla’m sana vermesin zeval.
Aşağı yelinden sorulur sual,
Söker garbî, iner buzu dağların.
Yüce dağ başında can otu biter,
Bir zalim geldi de, ölümden beter.
Seyfisi (Seyfe) top olmuş, kuzusu öter,
Çekilmez elvanı, nazı dağların.
Güney yüzünün de karları gitmez,
Virane bahçede bülbüller ötmez.
Bir gece yatsam da, misafir etmez,
Kışın azgın olur yüzü dağların.
Karacaoğlan der ki: Sözüm yâdlara,
Ben uğramamıştım böyle dertlere.
Kurtlar konmuş mor sümbüllü yurtlara,
Türlü libas giymiş yüzü dağların.
Tol Medrese’nin kitabesine göre Ermenek’te Musa Bey Medresesi (Tol Medrese) ile o tarihte
Ermenek’e bağlı Lamos köyünde de Karaman Bey’in oğlu, Mahmut Bey’in oğlu Burhaneddin
Musa Bey (Şairli Köy) Esentepe( Lamos) ye bir camii yaptırmıştır.
Musa Bey Medresesi Karamanoğlu devrinin ilk büyük şaheseridir. Türk mimarisinin iç
güzelliklerini aksettiren pırlanta bir değer taşır. Taşeli halkını uyandıran bir bilim yuvasıdır.
Kitabesinde şöyle der;
“Bu mübarek medreseyi Hicri 740 (Miladi 1339) yılında Gazi, İbadet eden bilgin ve büyük emir
Karamanoğlu Mahmut Oğlu, din ve dünyanın zihneti “Baha-üd-din Musa” yaptırdı. S:716
İstanbul Başbakanlık arşivinde bir numarada kayıtlı Kanuni Defterine ait il yazıcı defterinin (44.
Yaprağında) Karamanoğlu Mahmut Bey zâde Musa Bey’in Ermenek’teki Medresesi için şöyle yazar.
“Musa Bey Medresesinin vakfiyesini Hicri: 745 (Miladi 1344) yılında Ermenek Kadısına tanzim
ettirmiştir. Musa Bey de Hicri 745 yılı Ramazan ayında Miladi 1344’te rahmetli olmuştur.
Bu kayda göre Musa Bey vakfiyesinde medresenin müderrisinin kasabada oturmaması, yalnız
ders ile meşgul olması şart koşulmuştur.
Tahrir Emini şunları da ilave etmiştir. “Vakfın şartları Vakıfnamesinde yazılıdır. Bu Medrese
İç-el de olan Refi-ül Bünyan bir medresedir.”
Tol Medrese’nin bânisi Musa Bey (O zaman) Ermenek’e bağlı Lamos köyünde de “BİR
CAMİİ YAPTIRMIŞTIR”. Bu camii için senede (240 akçe) getiren vakıflar yapılmıştır. Bunlar
arasında, Dikilitaş’ta ardıçta, sarıcıkta, Taras Pınar’ında, Söğüt kuşağında yerler vardır.
ŞAİRLİ KÖYÜN ULUSAL ŞAİRİ
AHMET TUFAN ŞENTÜRK
“Türk’e vatan için soru sorulmaz,
Dosta can verilir vatan verilmez.”
Diyen Ahmet Tufan ŞENTÜRK
dün Ermenek, Konya’nın bir
ilçesi iken, Lamos’ta Ermenek
İlçesine bağlı bir köy idi. Bugün
(1990 ) yılında ilçe olan Karaman
’İli Sarıveliler İlçesine bağlı
Esentepe (Lamos) köyünde
(1924) yılında doğmuştur, diye
Yazılmışsa da kimliği yıllar sonra
alınmıştır. Gerçek doğumu 1915
yılıdır. Yazı ve şiirlerinde adı
geçen yaşıtları Abit Ersoy
(D.1915), Ali Aytekin (D.1915)
Mustafa Canan (D.1915) “Ahmet
Tufan ŞENTÜRK bizimle aynı tarihte (1915) doğumlu olarak yaşıtız.”
demişlerdir. Tufan’a Bey’e Ankara’da Seyran bağlarında ki evinde sorduğumda
evet akranlarımın anlattıkları (1915) doğum tarihi doğrudur. Onlarla oğlak, kuzu
güttüm” demiştir.
Şentürk’ün Anasının adı Fatma olup, Battal oğlu Gök Ali’nin yedi
çocuğundan beşincisidir. Küçük yaşta anasını ardından da babasını kaybetmiştir.
Yetim kalan bu çocuk, çobanlık, gizirlik, ırgatlık, çiftçilik, çıraklık yapmıştır.
“Yaşam Öyküm şiirlerimde kimlik belgeseli gibi kayıtlıdır.” Der.
Bir harman yerinde açılmış gözüm
Düven sürüyormuş babam
Ne doktor varmış ne ebe
Toplanmışlar komşu kadınlar
Kesmişler göbeğimi
Uzatıvermişler toprak üstüne
Gelişim kimseyi sevindirmemiş
Düşündürmüş öylesine.
O yıllarda ağabeyi Mustafa Şentürk’ün çağrısı üzerine (1935) yılında
Ankara’ya gelir. Solfasol köyünde 1.2.3. sınıfları bir yılda bitirir. Ağabeyi ve
yengesi Huriye Şentürk’ün büyük desteklerinden dolayı manevi anası olduğunu
söyler.4, 5. sınıfları Fariske yatılı okulunda öğretmeni Hüsnü YAYLALI da okur.
ortayı, Bilecik’te liseyi Haydarpaşa’da yatılı olarak okur. Bir süre Ankara Hukuk
Fakültesine devam eder. Askerliğini yedek subay olarak yapan ŞENTÜRK Ankara
Özel İdare’de memurluğa başlar. 1959 yılında Fahriye GÖKCAN ile
evlenir.1976’da eşini kaybeder. Sıkıntılarla geçen yaşamı üzerinde derin izler
bırakır. Eşinin ölümüyle kanadı kırılmış kafeste bir keklik gibi bütün çığlıklarını
yazdığı ağıtlarına, şiirlerine döker.
Ankara Özel İdare’de Emlak Şefi, Emlak ve İstimlak Müdürü iken (1975)
yılında kendi isteğiyle emekli olur. Anılarında olaylara gerçekçi bir gözle
baktığını, iyilik, birlik, vatan, millet sevgisinden başka bir amaç gütmediğini
anlatır. Yokluk, açlık ve sıkıntılı günlerini açık yüreklilikle şiirlerinde işlemesi,
mertliğinin, temiz yürekliliğinin açık bir kanıtıdır. Halkın acı tatlı bütün
çığlıklarını dile getirdiği gibi, haksızlıklara da boyun eğmediğini şiirlerine
nakşeder. Türkü, şiir söylemeye okula gitmeden önce Karac’Oğlan ın Büyük
Yunus’un etkisiyle başlayan Tufan ilk yazılı şiirini (1938) de Atatürk’ün ölümü
üzerine yayınlamıştır. Daha sonra İstanbul, Ankara’da yayınlanan sanat
dergileri, gazetelerde şiir, öykü, tanıtma, röportaj türlerinde yazıları
yayınlanmıştır. Şiirlerinin bazıları (Yanmak istiyorum yandığım kadar – Derdimi bir
Allah bilir bir de ben) bestelenmiştir.
Yayınlanmış eserleri: Sarhoş Dünya, Mustafa Kemal, Allah Versin, Çakır
Dikeni, İnsanlık Şarkısı, Sevgiyle, Gazi Mustafa Kemal, Şölen, Selam Size Tüm
İnsanlar, Hepsinden Güzel Şiirler, Armağan 1, Armağan 2, Armağan 3,
Armağan 4
Orta Asya’dan gelen Türk boylarının, Anadolu’nun, özellikle de Taşeli’nin
dil ve kültürünün temel harcı olan halk bilimini, (Folklör) görmezlikten
gelmemiştir.
Ben Toroslardan gelmiş bir halk çocuğu
Hileli, hesaplı düzenli değil
Dağlardan, derelerden güç getirdim
Yaşama gücü getirdim, direnme gücü
Çıplak ayaklarımla bastım toprağa
Ekin biçilmiş tarlalarda başak topladım.
Tufan’ı hiçbir güç Toroslar’dan, köklerinden koparamamıştır. O şiir ve
yazılarıyla ulusal bütünlüğünü kimliğimizi, milli duyarlılık imgelerimizi canlı
tutar ve aydınlatır. Dünya’da barış ister savaşa karşıdır.
Size sesleniyorum tüm insanlar:
Ne olursa olsun dininiz milliyetiniz
Bırakın kavgayı, kini garezi
Atın silahları ellerinizden
Nedir bu çabamız öldürmek için,
Ne istiyorsunuz bir birinizden
Suda balıklar tedirgin
Gökte yıldızların rahatı kaçtı
Bir gün yıkılacak ihtiyar dünya, elinizden
Ahmet Tufan ŞENTÜRK “Ermenek türküsü”n de de şöyle seslenir.
Bir İrem bağıdır belli adından
Elması armudu yenmez tadından
Pekmez Kaynat Ermenek’in dudundan
Ayva hevenk, hevenk, nar hevenk hevenk
Ermenek Ermenek güzel Ermenek.
Bahar gelir gül gülistan görünür
Yaz gelince ekinleri derilir
Güz gelince nar dalında yarılır
Ermenek gözüme dol ışık ışık
Sen beni unuttun ben sana aşık.
Bahar gelir erir yaylanın karı
Çağlar Torosların billur suları
Derde şifa verir çam kokuları
Koymayın gurbette götürün beni
Bir pınar başına yatırın beni.
Yeşil çamlıklara güneş doğarken
Sürüler meleşir dağa ağarken
Kime gönül verem söyle sen varken
Toros yaylasına kurulu k öşküm
Ermenek Ermenek kalbimde aşkın
Billur derelerin var şırıl şırıl
Mavi gök zümrüt yer hep pırıl pırıl
Bir sevgi al da boyumca sarıl
Kavuştur hasrete kavuştu beni
Ermenek Göksu’ya karıştır beni.
Yaylası var yamacı var bağı var
Başı duman duman yüce dağı var
Ağası var paşası var beyi var
Bu hasretlik için için yer beni
Ermenek Ermenek gel de gör beni,
Vur âşık ! kırılsın sazın telleri
Durmasın şakısın tatlı dilleri
Hele güzelleri ah güzelleri
Billur dereleri akan Ermenek
Gülü burcu burcu tüten Ermenek.
Gökte yıldız yerde çiçek misali
Yeşil işlemeli Zümrüt bir halı
Işık nur kaynağı nazlı HilÂL’İ
Ermenek dağlara yaslanır durur
Silfke Mersin’e seslenir durur,
Ermenek gecense gündüzden ışık
Şu dertli gönlümü sar beşik beşik
Destan türkü yazar LAMOS’lu âşık
Koymayın gurbette alın götürün
Tarla tarla sürün ekin bitirin
Ahmet Tufan Şentür – Çakırdikeni kitabı s.7, 8
Bu dörtlükler Almanya’nın Nürnberk Şehrinde Mustsfa Ertaş tarafında
yazılarak Ahmet Tufan Şentürk’e (1988) yılında Ankara ‘da Seyran bağlarında
bulunan adresine gönderilmiştir.
GÜZELLER SÖYLEŞTİ, SÖYLEŞTİ GİTTİ:
Çift sürer, öküzle düğe yayılır,
Ana kazma kazar bebek bağırır,
Ta… uzaktan koyun kuzu beğirir,
Kara saban hala kalkmadı gitti.
Sürüyü sağarlar Elif’le Binnaz,
Güz gelmeden başlar Barçın’da ayaz,
Yayarlar yayığı bin türlü avaz,
Yağ ile kaymağın yemedim gitti.
Sarıveliler ilçen, Lamos’tur yurdun,
Andıkça sılayı artıyor derdim,
KARAC’ OĞLAN söyler gelin kız gördüm,
Güzeller söyleşti, söyleşti gitti.
Dil bayramı dedi YUNUS okudu,
Mikrofonda coştu coştu şakıdı,
Anam bana bi.. killiklik dokudu,
Çurfalık, kecefe yok oldu gitti.
Bakan gördüm BARÇIN dedim bilmedi,
Bizim İl’e tavan çatı gelmedi,
Gurbete yollandı erkek kalmadı,
Gelin kız ağlaştı ağlaştı gitti.
Beş mille ellikler yün çorap ördü,
Helke şıngırdadı sitili verdi,
Süt sağmaya gelir şu belen ardı,
Dolak, çarığından fırladı gitti.
BAŞDERE’ye asfalt polis gelmedi,
Karakış bastırdı derman kalmadı,
Bir fakülte yok’ki bilgi almadı,
Cehalet çoğaldı çoğaldı gitti,
Devletten bekledi umut kapısı,
Bitsin artık dertlerinin hepisi,
Asker ruhlu gençlerinin yapısı,
Vatan, vatan deyip söyleşti gitti.
ERTAŞ’ ın anası babası vardı,
Kardeşleri iyi hatır sorardı,
Hastalandı gül yüzleri sarardı,
Öldüler her biri sır oldu gitti.
1988-Almanya-Nürnberg–Buhümbüll-köyü-Mustafa-ERTAŞ
Yukarıdaki bu dörtlüklere ünlü şair Ahmet Tufan ŞENTÜRK şiirle şu cevabı
yazarak ALMANYA’ nın Nurnberg şehri “Buhümbüll” adresime gönderilmiştir.
DEĞERLİ ŞAİR Mustafa ERTAŞ’ a
Ne Sarıveliler ne Lamos köyü
Kan çeker insanı değişmez huyu
Tükenmedi KARAC’OĞLAN’ın soyu
Ertaş sen kendini boş mu sanırsın?
Çarıktan dolaktan söz ediyorsun
Daha neleri var az ediyorsun
Biraz sitem biraz naz ediyorsun
Ankara’da gönlüm hoş mu sanırsın.
Yazılmış alnıma bir kara yazı
Beni kodu gitti yabanın kızı
Burnumda tütüyor köyümün tozu
Her uçup gideni kuş’ mu sanırsın
Tarhana çorbası şalgam ve pancar
Döğmeden ahlattan ekmeğimiz var
Arasına biraz ham çökelek sar
Gördüklerini sen düş mü sanırsın.
Öküzü eşeği anayı kızı
Dile getirmişsin kışı ayazı
Çalma dostum çalma bu içli sazı
Tufan’ın yüreğin taş mı sanırsın…?
Ahmet Tufan Şentürk –yıl: 1988
ŞENTÜRK’ün dizelerinde Karac’Oğlan gibi kolay zannedilen bir
söyleyiş bir seziş vardır. Yaşantısını olduğu gibi şiirlerine yansıtır. Almadan
vermenin erdemini bilir.”Hak etmediğim hiçbir şeyi almadım”der.Bizim
armağanımız “Can ağacından koparılmış aşk ateşiyle pişirilmiş gönül
tabaklarıyla sunulan şeydir.”Tufan sözcüklere ruh veren Taşeli’nin sanat, kültür
ve şiir elçisidir. Şiiri:”Alaimi Sema (gök kuşağı) na benzetir. ”Bize göre şiir
(yakım) duyunun, düşüncenin, sezginin yoğunluğun sebebi ile sözün özüdür.”
der. Bir başka dizesinde de şöyle seslenir.
Nasıl olsa yolun sonu göründü
Aceleye telaş etmeye gerek yok
Alın veyim varsa sizlerin olsun
Dünya malında gözüm yok.(6)
Tufan’ın içine doğmuş olmalı ki bakın ne söyler.
Bahar gelir erir yaylanın karı
Çağlar Toroslar’ın billur suları
Derde şifa verir çam kokuları
Koymayın gurbette götürün beni
Bir pınar başına yatırın beni.
Ne usta belli ne çırak, işte burası son durak
İbret için çevrene bak, ğüzelleri çirkinleri.
Almanya’nın Nurnberg şehrinden Büyük Şair ağabeyimiz Ahmet Tufan Şentürk’e
21.09.1989 yılında Ankara’ya gönderdiğim dizeler;
Konuştukça depreşiyor derdimiz,
Barçın yaylasıdır bizim yurdumuz,
Kekliği palazı kuşla kurdumuz,
Uçar gider dağdan dağa yel gibi.
Bahçeye ekerler fesleğen gülü,
Her yer çiğdem lâle reyhan sümbülü,
Yüzü nar çiçeği, pek şirin dili,
Kızları var boyu uzar dal gibi.
Suyundan içenin dertleri biter
Erenler dağına bir çıksam yeter,
Sonbahar gelince göç katar katar,
Toroslardan iner gider sel gibi.
Şair ERTAŞ Sarıveli boyundan,
TUFAN, AKDAĞ, KARACOĞLAN soyundan,
Vazgeçer mi Toroslular huyundan,
Şeker gibi, kaymak gibi, bal gibi.
Mustafa ERTAŞ
Değerli büyüğümüz Ahmet Tufan Şentürk 21.12.1991 de gönderdiği
şiirinde Mustafa Ertaş’a şöyle seslenir:
TOROSLAR’ın, KARACOĞLAN’nı, Fırtına ERTAŞ:
Kartal mısın yoksa göçmen kuş musun
Arasam bulamam sorsam bulamam
Kışın Koya’dasın yazın sahilde
Soyun konar- göçer miydi bilemem.
“Ben de sana 1992 yılı sağlık, mutluluk, iyilik, ve güzellik getirsin der,
saygılar sunarım. “ Ahmet Tufan ŞENTÜRK
Mustafa Ertaş, Tufan Ağabeyimizin bu dörtlüğüne şu dizelerle seslenir:
ARARSAN BULURSUN, SORSAN BULURSUN.
Kartal isem yoksa göçmen kuş isem
Ararsan bulursun sorsan bulursun
Bizlere örneksin Âlem içinde…..
Sizi ne çok sevdiğimi bilirsin.
Sarıveliler der de yola çıkarsan
Bal kaymak yedik ya orda bulursun
İlçe merkezinde bizim evimiz
AKDAĞ ile geldiğin yer, bilirsin.
(Mehmet,Zeki,Akdağ, Fariske’li şair)
Bizi sevdin bize doğru gelirsen
Konya’ya gelince sorsan bulursun
Yeşil Meram’da dır bizim evimiz
Nalçacı’ya geldiğinde bilirsin,
Ertaş der durağım bazan Alanya
Ararsan bulursun küçüldü dünya
Selçuklu Devleti Karaman var ya….
Soy kütüğüm benden iyi bilirsin
Mustafa Ertaş 03.01. 1992-Konya
Ahmet Tufan ŞENTÜRK 9 Mayıs 2005 saat 14.30’da Ankara’da Hakkın
rahmetine kavuşmuştur. Kocatepe Camisinde kılınan cenaze namazından sonra
seven dostlarıyla beraber cenaze Karaman İli Sarıveliler İlçesine bağlı Esentepe
köyüne doğru yola çıkarılmış, Sarıveliler İlçesi Kaymakamı Belediye başkanı ve
Daire Müdürleri, İlçe halkı, Lamos köylüleri cenaze kortejini Taşkent yakınında
“Feslikan yaylası” yolunda karşılamışlardır. Büyük bir konvoyla gelen cenaze
Esentepe köyü Muhtarı Ahmet CEYLAN cenaze kortejinin başında Ankara’dan
gelen Gazeteci. Araştırmacı yazar Mustafa Ertaş’a “çok değerli büyüğümüz
Ahmet Tufan ŞENTÜRK’ün cenaze namazı köyümüz camisinde de kılınsın”
dileği üzerine Esantepe köyü camisinde de ikinci kere cenaze namazı
kılındıktan sonra çok büyük cemaat ve Esentepe köylülerinin de candan ilgileri
ile, bir pınarın başındaki mezarlığa dualarla defnedilmiştir. Okunan Kur’an dan
sonra cenazenin başında Prof Dr. İsa KAYACAN şairimizi dile getiren önemli bir
konuşma yapmıştır. Yeri cennet toprağı bol olsun.
1.04.2012/KONYA
Kaynak:Şölen, Ahmet Tufan ŞENTÜRK
1-Sayfa 2
2-Sayfa 3
3-Sayfa 4
4-Sayfa 53
7-Sayfa 53
6-Sayfa 148
Kaynak:Hepsinden güzel şiirler
5-Sayfa 15-16 sayfa 18
“BİR KIZ BANA EMMİ DEDİ, NEYLEYİM”
Ulusal şair AHMET TUFAN ŞENTÜRK SARIVELİLER ilçesine bağlı ESENTEPE köyü
doğumludur. Ankara’nın, Seyran bağları’nda oturan şair, Ankara özel idare
emlak ve istimlak müdürlüğünden kendi isteğiyle emekli olmuştur. On dan
fazla nesir ve şiir kitabı vardır. 1989 yılı yayınladığı kitabından .kendi evinde
bana şöyle anlatır;
«Sarıveliler in 250 metre kadar yukarısında Turan şah dağI’nın eteklerinde
büyük bir taşın altından çok soğuk, adeta hayat kaynağı, taş ve çakılların
arasından gümbürdeyip çıkan AKPINAR vardır. İlkbahar gelince, kızlar bu
pınarın başında toplanır. Yalın ayakları ile pınara dalarlar. Lokman Hekim’in
ölümsüzlük iksirini bu pınarın membaına ( kaynağına ) attığı için kızlar bu
pınardan dualar ederek dilek dilerlerse, Allah’ın dileklerini yerine getireceğine
inanırlar.
Karaca Oğlan bir gün Barçın Yaylası güzeli, sevgilisi, ELİF’ ini aylarca aradıktan
sonra, yurduna yani TAŞELİ’ne döner. Sarıveliler’de anasının yanına gelir.
Anası Karacaoğlana şöyle der “Oğlum, hoş geldin. Çartalak değirmenine iki
kile (çuval) buğday verdim. Beygirimizi al, değirmendeki iki çuval unumuzu al
yaylaya gel.” Der. Karacaoğlan değirmene gider, beygire iki çuval unu yükletir.
Firenşe yaylasına gitmek için yola çıkar. Su içmek için AKPINAR’ a gelir.
Kendisi ile akran olan kızları tanır. Ayaklarını suya dalmış olarak görür. O
zamanlarda berber olmadığından, Karaca Oğla saçı, sakalı, çok uzamış
birbirine karışmış olduğundan kızlar yaşlı bir adam zanneder. Kızlar, akranları
Karaca Oğlan ı tanıyamazlar.
Karaca Oğlan, kızlara; Kızlar, çekilin bir su içeyim! der. Kızlar Karaca Oğlanı
tanıyamadıkları için, yaşlı gördüklerinden “Emmi, suyu biz veririz. ”Deyince,
Karaca Oğlan kızlara şöyle seslenir;
Değirmeden geldim, beygirim yüklü, .
Şu kızı görenin del olur aklı,
On beş yaşında da kırk beş melikli
Bir kız bana “emmi “(1) dedi neyleyim.
Birem birem toplayayım odunu
Bilem dedim, bilemedim adını,
Al fistan yanaklı, Türkmen kadını, ( 2 )
Bir kız bana emmi dedi neyleyim.
Bizim ilde urum olur, uç olur, ( 3 )
Sızılaşır bozkurtları aç olur,
Bir yiğide emmi demek güç olur,
Bir kız bana emmi dedi neyle
KARAÇ OĞLAN der ki, nolup nolayım,
Akan sular ile ben de geleyim,
Sakal seni cımbız ile yolayım, (4)
Bir kız bana emmi; dedi neyleyim.
1-Karaman oğulları: Oğuzların, Avşar boyundandır. Avşarlar, amca demezler,
“Emmi “derler
2- Al fistan : Al kumaştan (al basma ) yapıldığı için TAŞELİ’nde bu giysiye (AL
FİSTAN) denir.
3- “Urum olur, uç olur:” TAŞELİ’nin ucunda yani güneyinde, Anamur’da o
tarihlerde Frenk’ler, Gazi paşa ve genellikle Alanya’da da Rumlar olduğunu
açıklar.
4- Cımbız: Kıl gibi ince şeyleri yolmak, çekmek için kullanılan küçük maşa.
KAYNAKLAR:
İstanbul Başbakanlık Osmanlı Arşivi ile Abideleri Kitabeleri ile KARAMAN TARİHİ
Ermenek ve Mut Abideleri sayfa: 715’den 722’ye kadar İbrahim Hakkı KONYALI
DOĞRUDAN DOĞRUYA
MUSTAFA ERTAŞ
GAZETECİ ARAŞTIRMACI YAZAR
09.05.20/KONYA