TÜRKİYE’DE TARIMSAL EĞİTİMİN SORUNLARI
Türkiye’de tarım, gerek istihdam gerekse milli ekonomiye olan katkısı bakımından çok önemli bir sektördür. 6.5 milyondan fazla insan, doğrudan tarımla uğraşmaktadır ve geçimini toprak ve hayvancılıktan sağlamaktadır. Ayrıca tarım ürünlerinin işlenmesi, paketlenmesi, ihracatı gibi işlerle uğraşan insanları da bu sektöre dahil edecek olursak, tarım gerçekten de ciddi bir istihdam koludur. Ülkemizin farklı iklim kuşaklarının etkisinde kalması, hem üretim çeşitliliğini artırmış hem de ülkemizi dünyada en çok bitkisel türe sahip ülke konumuna getirmiştir. Türkiye, 200’den fazla ülkeye tarımsal ürün ihraç eden, tam anlamıyla dev bir tarım ülkesidir. Gayri Safi Milli Hasılanın % 20’den fazlası, ihraç edilen bu tarımsal üretimler sonucu karşılanmaktadır.
“Türkiye’de Tarımın Sorunları”… Bu başlık birçok kişi ve kuruluşlar tarafından sık sık kaleme alınıp, zaman zaman gündeme getirilmiştir. Türkiye’de tarımın sorunları, tarımsal politikalar, ihracaat eksikleri, mazot fiyatları, desteklemeler, toplulaştırmalar vs… Bunları bir kenara bırakıp Türkiye’de asıl önemli hatta çok ciddi bir problem olan “TÜRKİYE’DE TARIMSAL/ZİRAİ EĞİTİMİN SORUNLARI” konusunu ele almamız gerekmektedir. Çünkü tarımsal eğitim, tarımsal üretimin ve kalitenin artırılmasında ilk basamaktır.
Ziraat Fakülteleri, Su Ürünleri Fakülteleri, tarımsal eğitim veren meslek yüksekokulları… Ve Tarım Meslek Liseleri… Geleceğimizin ve Türk tarımının teminatı olan öğrencilere eğitim veren bu kurumlar gerçekten Türkiye Tarımına yakışır düzeyde eğitim verebiliyorlar mı? Ziraat Fakültesi mezunu olan bir Ziraat Mühendisi gerçekten “evet ben bir Ziraat Mühendisiyim” deyip kolları sıvayıp mesleğine girişebiliyor mu? Hepsinin cevabını yazımın geri kalan kısımlarında örnekler vererek anlatacağım.
Temel eksiklik olarak zirai eğitim sistemindeki ilk problem, ilkokul ve lise bitimine kadar (Tarım meslek liseleri hariç) hiçbir tarımsal içerikli dersin olmaması olduğunu düşünüyorum. Ekonomisinin büyük bölümünü tarımdan karşılayan, topraklarının en az %35’i işlenebilir tarım arazisi olan bir ülkenin, 18 yaşına kadar bir öğrenciye tarımsal içerikli ders vermemesi ne kadar büyük bir çelişki değil mi?
Gelelim Ziraat Fakültelerine… Türkiye’de hali hazırda eğitim veren, Ziraat Mühendisi yetiştiren 34 Fakülte bulunmaktadır. Ve her geçen yıl yeni fakülteler kurulmaya devam edilmektedir. Bu fakültelerde toplamda 241 bölüm bulunmakta, kontenjanlardan bir kısmı boş kalmakta ve her yıl binlerde Ziraat Mühendisi mezun olmaktadır. Peki, hali hazırda bulunan Ziraat Mühendislerinden kaçı kendi mesleğini yapıyor veya yapabiliyor? Yapabilenler ne kadar başarılı olabiliyor? Özgüveni olmayan, gelecek kaygısı taşıyan mühendislerin asıl sebebi, işte bu fakültelerde verilen yanlış veya eksik eğitim politikalarıdır.
Fakültelerde verilen teknik derslere baktığımızda akılcı değil, genellikle ezbere dayalı eğitim verildiğini görüyoruz. Birçok dersin uygulama eksiklikleri var. Bu da öğrencilerin kâğıt üzerinde sınav salonlarında başarılı olup, arazide uygulamalı olarak aynı başarıyı gösterememesine sebep oluyor. Uygulamalı derslerin %90’ının öğrenciye bir katkısı bulunmuyor. Öğrencilere ot biçtirme, çapa yaptırma, herek açtırma, fidan diktirme gibi uygulamalar 4 yıl boyunca bu fakültelerde yaptırılıyor. Böyle uygulamalar tabi ki de tümden yarayışsız değil elbette. Fakat öğrencilere sürekli bu işler yaptırıldığında olay eğitimden çıkıp başka mesleklere doğru kayıyor. Dersin geçilmesi odaklı eğitim anlayışı, öğrenciyi “mezun olayım da kendimi geliştiririm nasıl olsa” mantığına itmesine sebep oluyor.
Diyeceksiniz ki hiç mi başarılı mühendis çıkmıyor. Madem bu kadar eksiklerle dolu bir eğitim var, başarılı olan nasıl oluyor? Evet, elbette ki başarılı ziraat mühendisleri çıkıyor. Eğitim hayatında bir şeylerin peşinden koşan, kendini bir alana yöneltip çalışan, belki de dışarıda bir yerlerde çalışarak kendini yetiştirmeye çalışan insanlar elbette ki başarılı oluyor. Fakülte düzenindeki eksikliğin farkında olan öğrenciler zaten kendini geliştirip pratik yapmanın yolunu buluyor. Fakat yüzde kaçı o yolu bulabiliyor? %10’luk başarı, başarı değildir. Tesadüftür. Öğrencilerin büyük bir çoğunluğu gençliğin verdiği heyecandan kendi içinden gelerek kendini yetiştiremiyor. Bulundukları ortamdan, çevreden etkilenerek ortamın akışına kapılıyor. Bu noktada işte gençleri mesleğe bağlayacak olan fakülteler ve öğretim görevlileridir. Tarım devi bir ülkenin zirai eğitim gençlerini böyle bir tesadüfle karşı karşıya bırakmak tam anlamıyla Türk tarımı üzerinde oynanan tehlikeli bir kumardır…
Basit bir konu üzerinde konuşacak olursak, son birkaç yılı saymazsak Türkiye’nin bitki ıslahı alanında konumu belli. Türkiye’de iş yapan Türk ıslahçı Ziraat mühendisi sayısı da belli. Sayıları o kadar az ki herhalde saymamız birkaç dakikamızı almaz. Zirai üretimde refahı yükseltmede önemli bir alanda neden Türkiye bu kadar zayıf konumda kalıyor? Bunun sebebi de yine eğitim hayatında ıslah alanında yeterli bilgi ve tecrübelerin kazanılamayışı olduğunu düşünüyorum.
Tarımda bitiş çizgisini 10 adım varsayarsak, Avrupa ve birçok dünya ülkesi 8. adımda diyebiliriz. Türkiye, bu çizgilerin belki 3 ünde. Yani demek istediğim Avrupa artık tarımını ne kadar ileriye götürebilir ki? Sahip oldukları potansiyel şu an geldikleri nokta, daha da ilerisi yok onlar için. Ama Türkiye’nin bu konuda önü açık, yeni atılımlar, yeni buluşlar bu ülkeyi bekliyor. Emin olun ki Türkiye, Avrupa ile tarım ve üretim potansiyeli konusunda tartışması yapılamayacak kadar büyük bir ülke. Sadece tek bir atılım, tek bir kıpırdama, tek bir inovasyon ile tarımın birçok alanında dünyada marka yapabilecek bir ülkeyiz.
En temelden başlamak gerekiyor. Ortaöğretim seviyesindeki öğrencilere tarımsal içerikli dersler vererek, Türk tarımı hakkında farkındalık oluşturulmalı. Buradaki öğrenciler üniversite sınavına hazırlanırken “Ziraat Mühendisi olmak istiyorum” demeli. Bu küçük fark bile tarımsal atılımda büyük dalga oluşturacaktır. Yüksekokul ve özellikle fakültelerde ezbere dayalı eğitim yerine akılcı ve mantığa dayalı eğitim sisteminin oturtulması, uygulamalı derslerin artırılıp gerçekten öğrenciye yarayışlı uygulamalar, analizler yapılması gerekiyor. Türk tarımsal eğitimine yakışır olan da budur.
Peki, böyle devam edersek ne mi olur? Biz kaybederiz, siz kaybedersiniz, Türk tarımı kaybeder, çiftçi kaybeder… Türkiye kaybeder…
Mehmet BALTA
Selçuk Üniversitesi/Ziraat Fakültesi
4.sınıf öğrencisi