İşgale Direnen Tıbbiyelileri Anma Günü
Prof. Dr. Musa Kazım Çağlar
Ülkemizde Tıp Bayramı her yıl 14 Mart tarihinde, genelde eğlenceli bir akşam yemeği ile kutlanır. Bu toplantılara da “14 Mart Tıp Balosu” adı verilir. Pek çok hastane idarecisinin bugünün arkasında yatan gerçeği bilmedikleri için konuşmalarında hep tıbbin faziletlerinden dem vurarak hekimlerin bu özel gününü güzel söylevlerle kutlarlar.
Gelin bu özel günü anlamlı kılan olayın hikayesine hep birlikte bakalım:
- Dünya Savaşısonunda Osmanlı İmparatorluğuile İtilaf Devletleri arasında 30 Ekim 1918 akşamı imzalanan Mondros Ateşkes Anlaşması ile Osmanlı İmparatorluğu, daha doğrusu o dönemde Avrupalıların gözündeki Osmanlı Devleti, fiilen sona ermişti. Bunun üzerine İtilaf Devletleri Donanması, 7 Kasım 1918 tarihinde mayınları temizleme bahanesiyle, Mondros Ateşkes Anlaşmasında yer almamasına rağmen, Çanakkale Boğazı‘ndan geçerek İstanbul’a ulaşır. Önce İtilaf Devletleri’nin 61 harp gemisinden oluşan donanması 13 Kasım 1918 günü Haydarpaşa Limanına demir atar.
İşgal ordularının komutanlıkları için bir karargâh yeri gereklidir. İngilizler Mekteb-i Tıbbıye-i Şahane binasının uygun olduğuna karar verirler. Müttefik askerler nasıl bir direnişle karşılaşacaklarını bilmeden 3 Şubat 1919’da Mekteb-i Tıbbıye-i Şahane binasını işgal ederler. Bu durum Mekteb-i Tıbbıye-i Şahane öğrencileri arasında büyük bir hoşnutsuzluk yaratır. Bu durumu hazmedemeyen tıbbiyelilerin bir kısmı Anadolu’da savaşmaya gider, bir kısmı cephaneleri Anadolu’ya sevk etmede yardım eder.
Okulda müttefiklerin baskısıyla her türlü imkanları ellerinden alınan, buna rağmen okumaya devam eden tıbbiyeli öğrenciler ise işgalcilere karşı ayaklanmak ve okulu kurtarmak için çareler aramaya başlarlar. İngiliz işgalini protesto etme arayışı içinde olan genç Tıbbiyeliler bir araya gelerek konuyu görüşmek isterler ama işgal kuvvetleri tarafından engelleneceklerini bildikleri için toplantının bir maske altında yapılmasının uygun olacağını düşünürler. 3. sınıf öğrencisi olan Tıbbiyeli Hikmet, toplantının 14 Mart günü yapılmasının bu amaca çok uygun olacağını söyler. Çünkü 14 Mart 1827 Osmanlı’da Tıp Fakültesinin kuruluş tarihiydi. İşte o toplantıda işgal kuvvetlerine yönelik ilk mukavemet hareketini başlatırlar.
İşte 14 Mart Türk Gençliğinin vatanına sahip çıktığı gündür. Millî Mücadelede Türk Gençliğinin azmini ve kuvvetini simgeler. Vatan aşkı içlerinde harıl harıl yanan bu gençlerin ülkelerini teslim etmeyeceklerini, dünyaya haykırışlarının günüdür. Bağımsızlık ve istiklal için atılan koca bir adımdır. İşte bu nedenle 14 Mart, bir tıp bayramı değil, Tıbbiyeli Hikmet ve arkadaşlarının 14 Mart 1919’da Mekteb-i Tıbbıye-i Şahane’nin iki büyük kulesi arasına astığı dev Türk bayrağı ile başlattığı “İşgale Direniş” toplantısının yıl dönümüdür. Bu nedenle 14 Mart, Tıp Bayramı değil, “İşgale Direnen Tıbbiyelileri Anma Günü”dür.
14 Mart 1827 Osmanlı’da tıp eğitiminin başladığı tarih olarak bilinir. “Tıbhane-i Amire ve Cerrahhane-i Amire” (Mekteb-i Tıbbıye-i Şahane) adlı tıp okulunun açılış tarihidir bu.
Ancak asıl gurur veren kutlama hikayesi sonradan gelir. İşgale ve mandaya karşı olan genç tıbbiyeliler Tıbbiyeli Hikmet çevresinde örgütlenirler. 14 Mart 1919 tarihinde sabah büyük bir gösteriyle, İngilizleri bütün engelleme çabalarına rağmen, kocaman bir Türk bayrağını okulun iki saat kulesi arasından sarkıtırlar. Bu nedenden dolayı eyleme katılan öğrenciler İngilizler tarafından tutuklanırlar. Tıbbiyeli Hikmet ve arkadaşları “Biz okulun kuruluş yıl dönümünü; 14 Mart’ı kutluyorduk” diyerek kendilerini savunurlar. İşte 14 Mart’ın ilk kutlanması budur.
14 Mart Tıbbiyelilerindir. Hayatını insanlık hizmetine adayacağına; onurlu-vatanperver Tıbbiyeli Hikmet ve arkadaşlarından devraldığı bayrağı gururla ve özveriyle ilelebet taşıyacağına yemin etmiş Tıbbiyeli’lerin bayramıdır. Bugün! 14 Mart’ın anlamı sandığımızdan daha derindir. “Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane’de” okuyan tıbbiyeliler istiklal ve istikbalin tehdit altında kaldığı her durumda mücadelenin en ön saflarında daima yer almışlardır.
Tıbbiyeli Hikmet 1901 yılında Balıkesir‘in Savaştepe (eski ismi Kiresun) bucağında dünyaya gelmiştir. Babası, Posta–Telgraf memurlarından Hakkı Bey’dir. Abhazya‘dan sürülen Çerkes göçmenleri arasında Trabzon‘a gelmiş bir ailenin çocuğudur.
Tıbbiyeli Hikmet’in öyküsü burada bitmiyor.
Aslında burada başlıyor.
Tarihe baktığımızda işgalci batılı devletler tarafından paylaşılma planları yapılan, padişah ve ekibi tarafından ordusu dağıtılmış olan yurdumuzda 19 Mayıs 1919’da Ulu Önder’in Samsun’a çıkışı ile başlayan, kurtuluşa götürecek mücadelede 23 Temmuz 1919’da düzenlenen Erzurum Kongresi‘nin ardından Mustafa Kemal’in Sivas’ta daha geniş katılımlı bir kongre düzenlenmesini kararlaştırdığını görmekteyiz. Bu kongrede, her zaman farklı ve geniş bakış açısı ile düşünen Mustafa Kemal katılımcılar arasında gençlerin de olmasını özellikle istemiş ve “onların da görüşlerini alalım” demiştir.
İstanbul’daki Mekteb-i Tıbbıye-i Şahane öğrencileri, Sivas’ta Mustafa Kemal Paşa’nın vatanın işgalini önlemek için bir kongre toplayacağını ve Mustafa Kemal’in de “Gençlerin de görüşlerini almalıyız” düşüncesini öğrenince kongreye öğrenci arkadaşlarının da katılmasını isterler. Mekteb-i Tıbbıye-i Şahane’nin üçüncü sınıf öğrencilerinden Yusuf Bey’i (Balkan) ve Hikmet Bey’i delege olarak seçerler.
Yol paraları olmadığı için kendi aralarında para toplarlar. Fakat sadece 9,5 lira, yani bir kişinin Sivas’a gidebilmesine yetecek miktarda para toplanabilmiştir. Öğrenci gençler aldıkları kararla kendilerini delege olarak temsil etmesi için Tıbbiyeli Hikmet’i gönderirler.
4 Eylül 1919’da Sivas Kongresi toplanır. Ülkenin durumu, gidişat ve neler yapılabileceği tartışılırken devletin aciz, başsız, ordusuz, silahsız oluşu yanında işgal devletlerinin kuvvetli orduları ve silah güçlerinin üstünlüğü birçok kişide karamsarlık yaratmakta ve başka ülkenin boyunduruğu altına girme (manda ve himaye) kavramı dahi düşünülmekte ve açıktan açığa da konuşulmaktadır.
O yokluk ve sıkıntılı ortamda dahi, işte bu yüreği vatan sevgisi ile dolu Tıbbiyeli Türk genci, ABD’nin veya İngiltere’nin manda ve himayesine girme konusu gündeme getirildiğinde çok şaşırmış ve hiç beklenilmedik çok sert bir tepki göstermiştir.
Mustafa Kemal’in de bulunduğu bu toplantıda yüksek sesle tarihe geçecek olan aşağıdaki şu sözleri söylemiştir:
“Beyler;
Delegesi bulunduğum Türk gençliği, beni, buraya bağımsızlık yolundaki çalışmalara katılmak üzere gönderdiler. Mandayı kabul edemeyiz. Eğer manda fikrini kabul edecek olanlar varsa bunlar kim olursa olsun bunları şiddetle reddeder ve kınarız. Eğer manda fikrini kabul ederseniz sizleri hain ilan ederiz.”
Coşkulu konuşmasını tamamladıktan sonra Mustafa Kemal ‘e dönerek aynı kararlılık ve heyecanla:
“Paşam, siz de manda fikrini kabul ederseniz, sizi de reddederiz. Mustafa Kemal’i vatan kurtarıcısı olarak değil vatan batırıcısı olarak adlandırır ve lanetleriz.” demiştir.
Katılımcılar bu beklenmedik ama kararlı itiraz karşısında şaşırmışlardır. Mustafa Kemal‘in de tepkisini merak ettikleri ortamda Mustafa Kemal Paşa Tıbbiyeli gencin çıkışını çok beğenir, hatta mutlu olmuştur ve hemen tarihe geçen o meşhur cevabını verir:
“Evlat içiniz rahat olsun. Biz azınlıkta kalsak dahi mandayı kabul etmeyeceğiz. Manda da yok, himaye de yok. Parolamız tektir ve değişmez: Ya istiklal ya Ölüm…” der.
Mustafa Kemal’in bu sözleri üzerine salonda alkışlar kopar, Tıbbiyeli Hikmet de yerinden fırlayarak, “Varol Paşam” diyerek coşkuyla Mustafa Kemal’in elini öper.
Mustafa Kemal delegelere dönerek
“Beyler gördünüz mü? Muhtaç olunan kudret gençliğin asil kanında zaten mevcut ” diyerek Tıbbiyeli Hikmet’i alnından öper ve
“Gençler, vatanın bütün umut ve geleceği size, genç kuşakların anlayış ve
enerjisine bağlanmıştır.” der.
Sivas Kongresinde geçen bu olay daha sonra Mustafa Kemal Atatürk’ün Cumhuriyet Halk Fırkasının II. Büyük Kongresi’nde, Nutuk adlı eserini meydana getiren konuşmasının sonunda 20 Ekim 1927 günü Türk gençliğine hitapla söylemiş olduğu “Gençliğe Hitabe” de şöyle yer almıştır:
“… Bir gün, istiklâl ve cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şeraitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerait, çok nâmüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler.
Cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasî emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.
Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi, vazifen; Türk istiklâl ve cumhuriyetini kurtarmaktır!
Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda, mevcuttur!” diyerek Ulu Önder ülkeyi gençlere emanet etmiştir.
Mustafa Kemal Atatürk, millî meselelerde askeri tıp öğrencilerinin öncü olduğu düşüncesini çeşitli zamanlarda dile getirmiştir. Sivas Kongresi‘nde Tıbbiyeli Hikmet’i alnından öperek “Daima ilerici ve devrimci fikirlere önderlik etmiş olan tıbbiyenin mümessili olan genç“ diye tanıtması, Türk hekimleri için bir övünç kaynağı olarak kabul edilir.
Sivas Kongresi’ne katılan bu Mekteb-i Tıbbıye-i Şahane öğrencisi Tıbbiyeli Hikmet, ülkesini seven, bayrağına ve bağımsızlığına el sürdürmeyen, sorumluluk sahibi bir Türk gencinin nasıl düşünmesi gerektiğini göstermiş; vatan sevgisi, bağımsızlık duygusu ve görev bilinci konusunda örnek teşkil etmiştir. Mustafa Kemal Atatürk’ün “Gençliğe Hitabe”sine de ilham kaynağı olmuştur.
Büyük Millet Meclisi kurulunca arkadaşı Yusuf Bey’le birlikte Mekteb-i Tıbbıye-i Şahane’deki öğrenimini gönüllü olarak yarıda bırakmış ve Ankara’ya gelmiştir. Ankara’ya gelirken Hilal-i Ahmer Cemiyeti’nin (Kızılay) vermiş olduğu aşı üretiminde kullanılacak olan mikrop tüplerini de yanında getirmiştir. Bu iki arkadaş Cebeci Asker Hastanesi’nde görevlendirilmişlerdir. O günün savaş ortamında halkımızı ve özellikle cephedeki askerimizi kırıp geçiren “tifüs salgını” na karşı İbrahim Tali (ÖNGÖREN) başkanlığında “Tifüse karşı aşı üretmek” için gece gündüz özveriyle çalışmışlar, hatta kendilerini denek olarak kullanmışlardır.
Daha sonra Sıhhiye Subayı olarak Büyük Taarruz’a katılmış ve Ulusal Zaferden sonra İstanbul’a dönerek Tıp eğitimini tamamlamıştır. Sonrasında yurt çapında birçok askeri birlikte Askeri Tabip olarak görev yapmış ve albaylığa kadar terfi etmiştir. Ancak mütevazı yapısı ile kendisini hiçbir zaman ön plana çıkartmamıştır.
Yıllar sonra Mustafa Kemal Paşa yakınındakilere ve meclis idarecilerine
“Bize Sivas kongresinde çok güzel yol gösteren tıbbiyeli genç vardı, onu bulun
Mebus yapalım, vatana hizmet eder” der.
Bilgi, belge ve dokümanların çok zayıf olduğu o dönemlere ilişkin fazla bilgi ve belge olmamakla birlikte mevcut çeşitli kaynaklarda birbiri ile çelişen ancak çok etkili bilgiler bulunmaktadır:
- Bazı kayıtlarda: O Giresun’lu, Giresun vekillikleri dolu Paşam”
Oysa O Giresun’lu değil Kiresunludur.
- Bir başka kaynakta M.Kemal’in talimatı üzerine mebus yapılmak üzere araştırıldığı , ancak yeterince çalışma yapılamayınca bulunamadığı, “ölmüş” dendiği, M. Kemal ‘in çok üzüldüğü ancak o esnada Anadolu’da bir askeri hastanede (bazı kayıtlarda Yalova) başhekimlik görevinde bulunduğu belirtilmektedir.
- Bir başka kaynakta, kendisine ulaşılan dönemde Mustafa Kemal’in gönderdiği Milletvekilliği teklifi üzerine “Paşamın ellerinden öperim” deyip “Kendisine söyleyin burada ülkeme daha yararlı oluyorum.” dediği, bu yanıt kendisine aktarıldığı zaman Mustafa Kemal’in gururla ve keyifle gülümseyerek “ Ben o değerli çocuktan böyle bir cevap bekliyordum” dediği de aktarılmaktadır.
Mustafa Kemal Atatürk’e bir toplantıda Söylev ‘in sonundaki o ünlü sözüne atıfta bulunularak “Koca ülkeyi gençlere nasıl emanet ettiniz Paşam ?” diye sorarlar. Mustafa Kemal ATATÜRK bu soruya şöyle cevap verir: “Ben Milli Mücadele’ye çıktığımda ordunun da halini gördüm, saltanatın da. Bir de bağımsızlık ışığı gözünden parlayan Dr. Hikmet’i” der.
Tıbbiyeli Hikmet cumhuriyetin ilanından sonra “BORAN” soyadını alır. Oğlu ünlü sanatçı, sunucu Orhan BORAN’dır. O da babası gibi mütevazı yapısı ile Tıbbiyeli Hikmet’in oğlu olduğu vurgusunu yapmamış, asla kullanmamış ve dile getirmemiştir. Torunu da bir tıbbiyeli olup Beyin ve Sinir Cerrahisi Uzmanı Op. Dr. Burak Orhan BORAN’dır.
Yeni kuşak gençlerin yaşadıkları ülke ve dünya gerçeklerinden kopuk, yaşanan gelişmelerden habersiz, güncel sorunlara ilgisiz; iletişim aletleri, internet-cep telefonu oyuncağı, hamburger-kola-cips bağımlısı olmak yerine vatan sevgisi ve sorumluluk bilinci ile yetişmeleri konusunda fikir vermesi bakımından Tıbbiyeli Hikmet’in vatan sevgisi ve Sivas’taki bağımsızlık çıkışı ülkemiz gençlerine örnek olmalı ve herkese, özellikle genç kuşaklara aktarılmalıdır.
KAYNAKLAR
- 14 Mart’ı ‘Bayram’ Yapan Kahramanlar. https://www.youtube.com/watch?v=YRyBRZ5RwOQ.
- Ayhan P. Ya İstiklâl Ya Ölüm! Tıbbiyeli Hikmet. https://www.youtube.com/watch?v=hCU7JXPiJ3U.
- Hikmet Boran. https://tr.wikipedia.org/wiki/Hikmet_Boran.
- Tıbbiyeli Hikmet (Hikmet Boran – 1901-1945). http://www.izmirworkshop.org/CKYuklenen/T%C4%B1bbiyeli%20Hikmet/T%C4%B1bbiyeli%20Hikmet%20Kimdir.pdf.
- Aras, Ş. O. Dr. Hikmet Boran ve oğlu Orhan Boran. https://drcanceylan.com/dr-hikmet-boran-ve-oglu-orhan-boran.
- Kasalak K. Sivas Kongresi Öncesinde Manda ve Himayenin” Türk Basınında Tartışılması ve Komutanlar Arasında Yazışmalar. https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/20757.
- Camgöz S. Sivas Kongresi ve Tıbbiyeli Hikmet. http://politikam.com/sivas-kongresi-ve-tibbiyeli-hikmet.html.
- Mondros Mütarekesi. https://tr.wikipedia.org/wiki/Mondros_M%C3%BCtarekesi.