(Doktor Mehmet Sönmez’in ERMENEK VE ERMENEKLİ DEDİKLERİ yazısının 3. bölümü)
Ermenek’te Hacısofular ailesinin bir üyesiyim. Babam Hacı Kamil Sönmez, annem Feride hanımdır. Ben Ermenek’te doğdum. Ne zaman mı? O günlerde Cumhuriyetin temelleri atılıyordu. Beraber doğduk, beraber emekledik, beraber büyüdük. Eğer o zamanlar sesi 500 km’den duyulabilen bir top icat edilmiş olsaydı, o top seslerini Ermenek’ten duyabilirdim. Ne güzel olurdu. Sonra okullar, gidip gelme fasılları başladı. 11 yaşında bir hayvana bindirilip git oku gel diye Karaman’a oradan da Konya’ya gönderiverdiler. Konya Lisesinde ortaokulu ve liseyi bitirdim. O yıllarda tuvaletlerin bizim için bir görevi daha vardı. Ancak orada, rahatça ağlayabilirdik.
Çünkü Ermenek’e sevdiklerimize ve sevenlerimize askerlik yapar gibi bir sene sonra kavuşabilirdik. Ara tatillerde gidip gelme imkanı yoktu. 1933 yılında ortaokul üçüncü sınıfta iken izci olarak Cumhuriyet Bayramı’nda Ankara’ya gittik. O zaman altın saçlı, mavi gözlü büyük kurtarıcı dahi Mustafa Kemal’i selamladım. Liseyi Konya’da bitti. Sonra Üniversiteyi İstanbul Tıp Fakültesinde sağlık bakanlığı adına okuyarak bitirdim. Zaten o yıllarda İstanbul Tıp Fakültesinden başka fakülte yoktu. Doktor oluncaya kadar hatta askerliğimi bitirinceye kadar hiç motorlu vasıtaya binmedim. Hep hayvan sırtında Karaman’a oradan Konya’ya hayvan sırtında gidip geldim. 1943 yılında doktor olarak Ermenek’e döndükten sonra Ermenek’ten aldığım bütün maddi ve manevi borçlarımı ödemeye başladım. Zira Ermenek’in bana verdiklerinin bir bedeli olmalıydı.
Bunu hep ödemeye çalıştım. Tam ödeyebildiğimi sanmıyorum, ama ödemeye çalıştığımdan hiç şüphe yok. Sanırım bu çabaların karşılığı olarak Erçev Vakfı’mız bana onur plaketi vermek lütfunda bulundu.
Çok teşekkür ediyorum. Hatırlanmak ve anılmak güzel bir duygu.
Yalnız ben Ermenek’te bin bir müşkülat ve yokluk içinde göz kulak ve ellerden başka hiçbir teşhis aracı ve en küçük bir laboratuvarın bulunmadığı yıllarda Ermenek’te karnına el koymadığım tek bir çocuk bile yoktu sanırım. Bu günlerden birinde bir gün bir annenin 4-5 yaşındaki çocuğunun ellerinden tutup ağlayarak iki senedir yatıyordu şükür ayağa kalktı yürümeye başladı, elini öpmeye getirdim dediği an o yavrunun dudaklarından hayatımın en büyük ödülünü almıştım.
Şimdi belki o yavru büyükanne olmuştur. Bununla beraber Erçev vakfimıza tekrar tekrar teşekkür ediyorum. Bu çabalarımıza Ermenek Ortaokulu açıldıktan sonra öğretmen yokluğu nedeniyle boşlukları doldurma çabası da eklendi. Türkçe, kimya, biyoloji derslerindeki öğretmen boşluklarını doldurdum. Çocuklarımızın eksik yetişmemeleri için bir şeyler vermeye çalıştım.
Daha sonra sıtma mücadelesine başladık. Ermenek’te halkın yarıdan çoğu sıtmadan kırılıyor, en küçük bir iş gücü bulunmuyordu. Bununla mücadele edecektik. Bu amaçla Ermenek’in bütün köylerini dolaşarak sıtmalıları tespit ettik ve tedaviye aldık. Taramalar sırasında gitmiş olduğum Çavuş köyünde en yaşlı erkek 46 yaşındaydı. Birkaç tane de daha yaşlı kadın vardı. Bu tespiti özellikle geçlerimize hatırlatmak amacıyla yapıyorum. Bu gün ortalama yaş 70 civarındadır. Bu Türkiye’nin nereden nereye geldiğinin bir göstergesidir.
Ermenek’ten uzak kaldığım günlerde Ermenek hasretiyle yazılmış karalamalarım oldu. Bunlara şiir denmese de kafiyeli anılarımdır ve hasretin ifadesidir.
Ermenek sevdalısı başka bir kardeşimiz Fransa’dan yazdığı mektupta (Abi, o yıldız o tepenin ardından şafakla hala doğuyor mu?) diyordu. Dediği yıldız, Ülker yıldız kümesi, tepede Yumrutepe’ydi.
Cevap verdim.:
Ülkeri vaktinde doğarmış hala
Aynı tepenin ardından
Şafağı tartarmış yine terezi
Ağaran yamaçlara bakarak
Ve çoban yıldızı dolaşır dururmuş
Boş kümelerde eski dostları arayarak.
Her gün yeniden yeni umutlarla doğarmış yeni gün
Gurbettekilere selamlar yollayarak.
Dağ ve av sevdalısı arkadaşlarımız, kardeşlerimizi zaman zaman değişik yollarla aramızdan ayırıyorlardı. Elbette bunlara çok üzülüyorum. Fakat her gidenimiz gittikleri yerlerde büyük başarılar gösteriyor, yeni ve güzel işlere tesislere imza atıyorlardı. Keskin Color’u kuran rahmetli Naci Keskin bunlardan birisidir. Bir diğeri rahmetli Nabi Toker’dir. Bunların sayıları bir hayli çoktur. Hepsine tanrıdan rahmet dilerim. Bu ayrılmalar üzerine üzüntülerimi ifade ettiğim bazı manzum hatıralarım var.
Gurbet görünürse günün birinde
Ayrılık olursa hayat yolunda
Gönül şöyle ister avcı ininde
Yaran sohbetinde tüfek sesinde
Ahbaplara sayılıp anılmalıdır.
Bundan 20 sene sonra, başka bir arkadaş gurubuyla gittiğimiz bir cennet köşede Aktepe’de evvelki arkadaşlarımızdan yarım düzinesini maalesef kaybetmiş bulunuyorduk. Ahde sadık kalarak onları rahmetle ve hasretle şöyle andık.
Gurbetler göründü günün birinde
Ayrılıklar oldu hayat yolunda
Ahde sadık kaldık Aktepenin ininde
Yaran sohbetinde tüfek sesinde
Ahbaplar sayılıp anıldı bir bir
Dilendi rahmetler Tanrıdan gür gür,
Her kadeh kalkışta diledik tekrarını
Ve yalvardık Tanrıya eksiltme yaramızı
Aziz Ermenekliler, her memleketin ihraç ettiği ürünler vardır.
Bu ürünlerden bir menfaat sağlanır. Amma biz ihraç ettiklerimizden hep kaybederiz. Çünkü Ermenek adam ihraç eder, hem de en oluşmuş meyvelerini. Ermenek’te Cumhuriyete kadar onlardan başka taş üstüne taş koymayan Karamanoğullarının at koşturduğu diyarlara Tolmedrese ve Görmel köprüsüne, ormanlarımıza, Göksuyumuza, pınarlarımıza, dağlarımıza, taşlarımıza, anıt ağaçlarımıza hep hasret, hep sevgi duydum ve onları aradım.
İşte böle aziz Ermenekliler, bilhassa geçlerimize, geçmişimize ait bazı olayları anlatmak, hatırlatmak istedim. Bir noktayı tekrar tekrar vurgulamak istiyorum; her Ermenekli gencin ekmeğini kağıttan kitaptan çıkarmaya mecbur olduğunu ve öylede olacağını unutmasınlar. Bu noktayı özellikle rica ediyorum. Bu hususta faydalı olabilirsem mutlu olacağım.
Not: Doktor Mehmet Bey Amca’nın Ümit Kobal’a bıraktığı yazı burada sona eriyor. Aramızdan ayrılışının 14. yılında anısı önünde saygıyla eğilirken yaşamının, yaşam felsefesinin hepimize, özellikle gençlerimize örnek olmasını dilerim.
Fiziksel olarak merhum Dr. Mehmet Sönmez Beyefendiyi tanıma şansım olmadı. Fakat aile büyüklerimden ve saygıdeğer hemşehrilerimizden merhum Dr. Mehmet Sönmaz beyefendinin Taşeli bölgesinin insanına yaptıklarının, bölge hakkında düşündüklerinin, hayallerinin, gelecek nesillere örnek olacak şekilde, bir kitapta toplanmasını gönülden dilerim. Hatıraları, anıları, yaptıklarının karşısında saygıyla eğiliyorum, tüm kalbi duygularımla alkışlıyorum. Ruhu şad, mekanı Cennet olsun Dr. Mehmet Sönmez beyefendi amcamızın. Sayın Ümit Arslan Kobal (Goca Müdür) sizlere özellikle teşekkür etmek isterim. Bu değerli şahsiyeti yakın geçmişsimize tekrar hatırlattığınız için minnettarım. Sevgi saygılarımla. Şerafettin GÜÇ