İLMİN ZİRVESİNDE PROF. Dr. İBRAHİM CEYLAN’IN YAŞAM ÖYKÜSÜ
Prof.Dr. İbrahim Ceylan 1932 yılı Ermenek’te doğduğu zaman Ermenek İlçesi,Konya İli’ne bağlı idi. Sekiz,dokuz bin nüfuslu çevre il ve ilçelerle ulaşımı olayan “Tekerleğin Değmediği Yer” lerdi. 1939 da ilkokula memleketinde başlayan İbrahim Ceylan “Hayat Savaşımda Nereden Nereye” adını taşıyan ve içinde ilginç bilgiler sunulan, çok değerli kitabı, güzel bir baskı ile basılarak okuyucularına sunulmuştur.
İnsanın kendi kendini sorgulaması ,”Hayat Savaşımda Nerden Nereye” geldiğini anlatabilmesi öyle zor ki…Gelin görün ki İbrahim Ceylan eserini öyle kalıcı bir üslupla, sürükleyici yazmış ki, karşılaştığı acıları, tatlıları, güzellikleri, özellikleri, ile başarılarını okurken aynen, sizde Doktor, Doçent, Profesör oluyorsunuz. Kitabını bitirmeden bırakamıyorsunuz.1943 yılında “Toroslardan çıkış “ diye başlayan bölümde, yolların olmadığı, yolculukların katır sırtında okumak için yollara düşüldüğünü , Konya ‘da yatılı orta okulu başarı ile bitirişini ve devamını ne güzel anlatır.
Okula kaydolmak için gittiği Antalya Lisesi okul Müdürü (Reşat Oğuz’un) “velisi olmayan bir öğrenciyi okula alamam” diyerek okuldan kovulduğunu, sonradan Antalya Ziraat Bankası Müdürü’nün, Ermenek’in Sarıveliler köyünden olduğunu , Ermenekli Halil Taşpınar’dan öğrenir. Birlikte Ziraat Bankası Müdürü Mustafa Barçın’ı ziyaret ederler. Kitabında İbrahim Ceylan, şunları yazar.” Mustafa Barçın beni çok iyi karşıladı. Babamı çok iyi tanıdığını, Kendisinin de Sarıveliler köyünden olduğunu söyledi. Ertesi gün sabahleyin Antalya Lisesine gittik. Velim Mustafa Barçın olmak kaydıyla hemen kaydımı yaptırdı. Yatılı olarak Liseye başladım. Aksi halde ne yapacağımı bilmiyordum. Bu nedenle hep saygı ve sevgi ile anmışımdır.” Der.
Liseden sonra da İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi ne girip buradan da başarılı olarak mezun olan İbrahim Ceylan, Av. Sami Soylu vasıtası ile zamanın Sağlık Bakanı Nafiz Körfez kulalı ile görüşerek “Kula Sağlık Merkezi, Baştabipliği Hükümet Tabipliğine” atanır. İzmir’de yedek subaylığı, Ankara’da genel cerrahi asistanlığı, 1960 yılında da Strazbourg Üniversitesi Tıp fakültesindeki ilmi ve çok başarılı, planlı, disiplinli çalışmalarını, nasıl başarılara ulaşıldığını doğallığıyla bir bir dile getirir. Bu sistemli çalışmaların, başarıların, sonucu ilk defa uluslar arası tıp literatüründe ismi yayınlanır. Strazbourg dönüşü 1969 yılında Ankara Tıp Fakültesi’nde tekrar göreve başlar.Doçentlik tezi olarak hazırladığı damar sertliği”üzerindeki orijinal tezin taktirle beğenilmesi sonucu üniversitesinde, Doçent ünvanını alır. Beş yıl sonra Profesörlük için müracat eden Doçent Ceylan nihayet 1975 yılı resmi gazetede kararnamesi yayınlanır.
Rektör Profesör Dr.Tahsin Özgüç imzası ile kensdisinr gönderilen yazıda şöyle der. Sayın Profesör Dr. İbrahim Ceylan “Genel Cerrahi Ana bilin Dalı Başkanlığı, 19 Mayıs ve Spor Akademisi Başkanlığı, Futbol Federasyonu’ndaki çalışmaları,Antalya Tıp Fakültesi kuruluşundaki öncülüğü, Vasiküler Cerrahi alanındaki ilk çalışmaları, üniversite ve fakültelerdeki alınan önemli reform niteliğindeki kararları, büyük Pbaşarılarını”anlatan bu eserTürk cerrahi,tarihinde de önemlibir,yer,alacaktır.” Prof.Dr. İbrahim Ceylan ‘ın uluslar arası 100 e yakın bilimsel yayını yanında, meslaki kitapları da vardır.
İbrahim Ceylan, Bitimsiz çabalarıyla hak ettiği meslek bilgisi, görgüsü Ve başarıları sonucunda zaman, zaman Paris, Hollanda, İtalya, Portekiz, Avusturya, Macaristan, Çekoslovakya, Yunanistan, Bulgaristan, Suriye, Roman’ya, Taylant ve daha bir çok ülkeye bilimsel çalışmalar için gidip gelmiştır. Taşeli’nin yetiştirdiği ünlü şairimiz Ahmet Tufan Şentürk’ün dediği gibi Sayın Prof. Dr. İbrahim Ceylan ”Manevi yapısı ile çok sevdiğimiz Ermenek’ten hiç ayrılmamıştır. Bana göre O’nun etini, kemiğini, pres altına koyup sıksan sanırım kan yerine Ermenek sevgisi akacaktır. Ceylan bir Ermenek sevdalısıdır. Sayın Ceylan kitabının bir yerinde şöyle,yazar:”Ülkesorunlarıyla,uğraşırken doğup büyüdüğüm memleketim Ermenek ile ilgili her türlü konunun içindeydim. Kendimi sanki doğuştan görevli addediyordum.”diyen Ceylan İstanbul ilen Ankara’daki Ermenekliler derneğini kuruluşunda, Esentepe Köyünün üstüne yansıtıcı yapılmasında, Sümerbank mağzasının açılmasında, Buzhanenin yapılmasında, bir çok hemşerilerimizin işe yerleştirilmesinde, rahmetli Emin Hami Koçaş’ın büstünün yapılmasında, Ankara’daki Ermenekliler dernek binasının alınışı gibi sayısız konular tamamen benim ve mesleki muhitimin katkıları ile olmuştur.”
Kitabında “Ermenek neden İl olmasın” başlıklı bölümünde , bu bölgenin (Taşeli),ayrı,bir,idari,statü,altıda,yönetilmesinde,sayısız,yararlar,vardır.Niçin”(TAŞELİ İLİ) ile ile ilgili broşür ve yazıyı çok yönlü gerçeklerle hazırlayıp 1990 yılında (15 ) bin imzalı yazıyı iç işleri bakanlığına sunduk. On yıl bu mücadeleyi sürdürüp Taşeli’nde toplantılar yaptık. Bu uğraşılar devam ederken 8 Haziran 1995 tarihli Hürriyet Gazetesinde İsmet Solak köşe yazısında şöyle yazar.1935 yılı Atatürk Alanya’ya geldiğinde halk İl olmak istediklerini söylemiş, Atatürk, bir harita istemiş, Alanya ve çevresini uzun, uzun incelemiş, yol bağlantılarına, akar sularına, dağlara tek, tek bakmış, Ermenek İlçesini daire içine almış, “ İşte Vilayet olması gereken yer burası” demiştir.
Prof. Dr. İbrahim Ceylan ın bitmez tükenmez , ısrarlı çabalarıyla hak ettiğimesleki bilgisi ve başarıları sonucunda kazanmış olduğu şöhreti kendisini hep engin kılmış, vatan ve Milletine, doğup büyüdüğü çevreye hizmet etmekten hep onur duymuştur. Bilimsel çalışmaları da gelecek nesillere örnek olmuştur.
“Hayat Yaşamımda Nereden Nereye” adlı kitabını herkes, özellikle, Ermenekliler okumalıdır. Kitabi okuyanlar güçlüklerim nasıl aşıldığını, problemlerin nasıl çözüldüğünü, hak ederek zirvelere nasıl ulaşıldığını göreceklerdir.
Böyle değerli bir eseri gün ışığına çıkaran kardeşimiz Profesör Dr. İbrahim Ceylan’ı içtenlikle kutlamak bir vefa borcumuzdur. Bitimsiz sevgilerimle.!
Mustafa Ertaş
TÜRKLERDE CERRAHİNİN GELİŞİMİ
Değerli bilim adamı Prof. Dr. İbrahim Ceylan’ı dile kolay kırk üç yıldır tanırım.
Tabipliği yanında, bilgi ve kültür için çabalayanlara candan kucak açar, yardımcı olur. Kendileri Taşeli Bölgesi Ermenek doğumludur.
Birkaç gün önce Postacı Prof. Dr. İbrahim Ceylan’ın yeni yayınladığı “Türklerde Cerrahinin Gelişimi” adlı eserini getirdi.Değerli okuyucularım Türk Tıp tarihine ve kültürüne bir ilk olarak kazandırdığı bu kitaptan alıntıları buyurun Ceylan hocanın kendi cümlelerini birlikte okuyalım.
“Türklerde Cerrahinin gelişim evrelerini bütüncül bir yaklaşımla ele almış bir esere ulaşamadım. Çok güç ve büyük sorumluluk isteyen bu konuyu yazmak uzun bir zaman, özveri ile araştırma ve yoğunlaşma gerektiriyordu. Bu konuda birikimleri olan Cerrahinin bazı değerli hocaları ile konu üzerinde görüşmeler ve değerlendirmeler yapıldı…Uzun yıllar kurguladığım çok kaynak tarayarak özenle çalışıp ön hazırlıklarını tamamlamış olduğum ”Türklerde Cerrahi’nin Gelişimi konusunu yazmak için tek başıma yola çıktım.”
Değerli okuyucularım bu kitapta Türklerin Cerrahi’ye yaptıkları katkıları konusunda ilginç ve geniş bilgiler öğreniyoruz.
“Türklerin İslamiyet’i kabulünden sonra cerrahiye duyulan ilginin en güzel örneklerinden meşhur hekim İbn-i Sina’dır. O böbrek taşlarının tedavisi için ilk defa müdahaleyi önermiş, nasıl yapılacağını da ayrıntılarıyla açıklamıştır.”
Değerli Prof. Dr. İbrahim Ceylan Hoca “Cerrahi ve Yan Dalları” (19.) asrın sonuna kadar bazı girişimcilerin dışında tıp eğitiminden ayrı tutulmuş itibar görmemiştir.” der. Cerrahinin bugünkü gurur verici hale nasıl geldiğini,
gelişimini…özellikle genç neslin içinde bulundukları imkanları bugünlere taşıyanları bilmesi, gelecek nesillere aktarması görevi olmalıdır.
“Türklerde Cerrahinin Gelişimi konusunda tarihsel bir perspektiften bakmayı amaçlayan bu çalışma bir tarafıyla konuyla ilgili bir literatür taramasının ürünüdür. Bir bilim adamı olan Prof. Dr. İbrahim Ceylan güçlü akademik kadrolardan öğrendiği bilgi ve etik kurallarla hatırladığı çok değerli hocaları yanında Ord. Prof. Dr. Süheyl Ünver, Prof. Dr. Hilmi Akın hocalarını da saygı ve rahmetle anıyorum diyerek inceliğin, engin kalpliliğin, saygı ve sevginin en güzel vefa örneğini de sergiliyor. Hoca kitabında (15.) yüzyıla kadar Türk ve İslam olmayan hekim adına rastlanmadığını da bildiriyor.”
Osmanlı Döneminde Darüşşifalarda hasta tedavisi yapılırken musikiden de yararlanılmıştır bilgisini sunar.
“1930’lu yıllarda dev bir Üniversite Reformu başlatan Atatürk sayesinde çağdaşlaşmanın başlangıç yılları olmuştur” diyor.
Dünyada modern cerrahiye geçiş evreleri 1845-1945 arasında başlamış 1950’li yıllarda ülkemizde ve Dünyada tüm cerrahi dallarında değişimler başlamıştır.
Modern cerrahiye geçiş evreleri bağlamında söz konusu gelişim süreci bu kitapta ele alınmıştır.
İyi Cerrah: İyi Ameliyat yapar
Daha iyi Cerrah: Hangi hastaya Ameliyat yapılacağını bilir
En iyi Cerrah: Hangi hastaya Ameliyat yapılmayacağını bilir
Sayın Prof. Dr. İbrahim Ceylan Hoca bu güzel sözlere”SEVDİĞİM ÜÇLÜ” der.
“Türklerde Cerrahinin Gelişimi” eserinde:İslamiyet’in kabulünden sonraki başlıca Türk Devletlerinin tarihiyle tıp konusu birem, birem araştırılarak yazılmış ve çok önemli bilgiler sunulmaktadır. İslamiyet’ten önceki ve İslamiyet’in kabulünden sonraki başlıca Türk Devletleri:1-Oğuzlar,2-Hunlar,3-Batı Avrupa Hunları,4-Avarlar,5-Göktürkler-6-Hazarlar,7-Uygurlar,8-Karahanlılar,
9-Gazneliler,10-Büyük Selçuklular,11-Anadolu Selçuklu Devleti,12-Osmanlı Devleti,13-Türkiye Cumhuriyet Dönemi; Türkiye’de cerrahi dallarının başlangıç evrelerine genel bir bakış ve tıp dallarındaki değişim ilerlemeler dünyada modern cerrahiye geçiş evreleri ve bitirirken başlığıyla son buluyor.
Kitap 17X24 ebadında 168 sayfa birinci hamur, çok güzel bir baskı ile ilk kapağında bir ameliyat anı, son kapağında ise Prof. Dr. İbrahim Ceylan’ın özgeçmiş’i yazılıdır. Türk Cerrahi Derneği-Ankara 2012
DOĞRUDAN DOĞRUYA
Mustafa ERTAŞ
10.02.2013-KONYA
Xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx
BÜYÜK ÖDÜL
“ANKARA ÜNİVERSİTESİ ÇINARI” ÜNVANI, PROF. Dr. İBRAHİM CEYLAN’A VERİLDİ.
Kendi dalında “ TÜRKLERDE CERRAHİNİN GELİŞİMİ” adı ile kitaplar yazan Prof. Dr. İbrahim CEYLAN “Bilim insanı olarak gelecekteki çalışmalara ışık tutmayı bir görev olarak benimsedim” der.
TAŞELİ ( Ermenek-Sarıveliler- Başyayla) yöresinin yetiştirdiği, Ermenek ilçesi doğumlu çok değerli kardeşimiz bilim insanı Prof. Dr. İbrahim CEYLAN ‘a hak ettiği, yerinde bir kararla Ankara Tıp Fakültesi, Yönetim Kurulu teklifi ve Üniversite Senatosu kararı ile “ ANKARA ÜNİVERSİTESİ ÇINARI” unvanı verildi.
Onur kaynağı olan bu büyük ödül 17 Mart 2017 tarihinde Üniversite de 100.yıl salonunda yapılan, büyük bir tören ile gerçekleştirildi.
Yurdumuza, Milletimize, Taşeli ’ne, bilime, büyük hizmetleri olan, Prof. Dr. İbrahim CEYLAN’I ne kadar kutlasak azdır.
Vatan ve Milletimizin sevdalısı CEYLAN, özellikle bilime kattığı büyük değerlerden dolayı, devamlı anılacak ve yaşatılacaktır.
Kitabının ilk sayfalarında şunları yazar: “ Annem ve babama:!… Bu Eseri Sizinle Birlikte Yaşayarak
Yazdım. Mekanınız Pırıl, Pırıl, Olsun.”
Diye yazan Anne ve babasını da unutamayan, engin kalpli ve vefalı Prof. Dr. İbrahim CEYLAN’I ataları-
na olan bu güzel duygusundan dolayı bir daha taktir ediyoruz .
İnsanlar unutulursa ölür. İbrahim CEYLAN hiç bir zaman unutulmayacak, bilime ve insanlığa, Vatanımıza, Miletimize ve Taşeli’ne yaptığı ölümsüz değerlerle sürekli, şükranla anılacaktır.
Eşim öğretmen Günay ERTAŞ hanım ile beraber Ankara Üniversitesine, bu yerinde kararlarından
dolayı, teşekkürlerimizi sunmak, bizlerin de bir vefa borcumuzdur. Allah hepsinden razı olsun.
Prof. Dr. İbrahim CEYLAN eserinin bir başka sayfasında da çok önemli olan şu cümleleri sunar:
“ İyi cerrah: İyi Ameliyat yapar. Daha iyi cerrah: Hangi Hastaya Ameliyat Yapılacağını Bilir. En iyi cerrah: Hangi Hastaya Ameliyat Yapılmayacağını Bilir. Sevdiğim üçlü.” Diye bildirir CEYLAN Bey.
Prof. Dr. İbrahim CEYLAN’A eşim Günay ERTAŞ hanımla birlikte bizler de:
“ CERRAHİNİN BÜYÜK ÇINARI “der, başarılarının devam edeceğine inanıyor, saygılar sunuyoruz
Doğrudan Doğruya
Mustafa ERTAŞ
09.Nisan 2017 -Konya
Prof. Dr. İbrahim Ceylan Bey’e
Toroslar Ceylan’ı gönlümde arslan
Kutlu bir günümüz giyin ve süslen
Sevgi saygı duyur dostlara seslen
Kurban bayramını kutlarım kardeş.
“Kahramanlar yeri “bizim yurdumuz
“Arı Türkçe” bal kaymaktır dilimiz
Boz bulanık akar bazen selimiz
Sıla özlemiyle sevgiler kardeş.
“Oğuz “dur aslımız, Selçuk “Karaman”
Nureddin Bey ceddin yaman mı yaman
“Ermenek Baş şehir ” oldu bir zaman
Tarih böyle yazar gerçeği kardeş
“İrem-nak” Ermenek , Firan kalesi
“Cennet Bahçeleri” budur manası
Musa Peygamber’in sözü âlâsı
Alanya’dan sevgi saygılar kardeş.
“Meydan’da eviniz Göksu’ya bakar
Maraspolis’ten de ırmaklar akar
Bu yerden sanatkâr alimler çıkar
“OKU” Ayeti’ne uyarız kardeş.
Profesörsünüz ilim yolunuz
Engin kalplisiniz tatlı diliniz
Yaylamızda çiğdem sümbül gülünüz
Gülmek, bilmek, size yakışır kardeş
Ermenek’ten çıktın gurbet yoluna
Kendini yarattın hayat zoruna
Çok hizmetler verdin şu TAŞELİ’NE
“İL OLSUN” çabanı bilirim kardeş.
KOÇAŞ’ın anıtı dikildi ise
“Yüksek okul”geldi açıldı ise
Zirvelere anten yapıldı ise
Eserlerinizdir bilirim kardeş
Taşeli’in den senin DNA ların
Ondan kaynaklanır tüm çabaların
“İL “ olur inşallah görürüz yarın
“LİVA “ merkeziydi Ermenek kardeş.
Doğumun Ermenek durak Ankara
Hızır yetişir mi ? düşmezsen dara
Bunca yıldır hep tırmana, tırmana
Neler çektin neler bilirim kardeş.
Karac’Oğlan senin gönlünde yatır
Herkesi seversin alırsın hatır
Bizlerden yengeye çok selam götür
Başkent’te dostlara saygılar kardeş.
Ermenek bilirsin Atatürk yurdu
Severiz vatanı çekilir derdi
Biz Türk Milletiyiz tükenmez merdi
Bu vatan aşkıyla ölürüz kardeş.
ERTAŞ der kendine engin ol engin
Kültür denizinde olsaydım zengin
Ney’in ateşi ki ?… sardı bir yangın
Kül, duman, olmadan kurtarsan kardeş
Mustafa Ertaş
GEÇMİŞ ZAMAN OLUR Kİ HAYALİ CİHAN DEĞER
CEYLAN Ankara dan telefon eder
ERTAŞ sen Konya’da bizi bekle der
Heyet yola çıktı değişsin kade
Can dostlar Anıt’ta buluştu bu gün,
Karaman’ı geçtik Sartavul şura
Allah’ım hakkımız versinler sıra
Fakirin gönlünde derin bir yara
Kardeşler bir melhem olalım bu gün.
Mut’a geldik sıcak bastıkça bastı
Derece fırladı otuzu aştı
Levha yok dönecek yolcular şaştı
Terletip sılaya geçtiler bu gün.
Yılan gibi gider bu yok çekilmez
Kadı Köprüsü dar hemen geçilmez
Boz bulanık akar çaydan içilmez
Hamam suçatı’n dan geçtiler bu gün.
Mut’un ekinleri biçilmiş deste
Kalırsak burada oluruz hasta
Ermeneklin duramaz ki…kafeste
Sıcaktan serine geçtiler bu gün.
Evren köyü derler ormanın yanı
İlçe yolu derler yol nerde hani
Devlet yok mu dostlar kınaman beni
Yüzlerce virajdan geçtiler bu gün.
Bir uçurum var ki.. Manavgat derler
Ödün patlar görsen kafayı yerler
Geçmez bu zirveyi komondo erler
Bin öfke, dert ile geçtiler bu gün.
Ulam, ulam orman yol uzar gider
Ermenek göründü, değişsin kader
TAŞELİ ( Vilayet ) olmalıdır der
Söyleşe söyleşe geçtiler bugün,
Şehre yaklaşınca beklerler bizi
Ne hoştur buranın baharı yazı
Abdullah. Cafer’in o güler yüzü
Sevince dönüştü coştular bu gün.
Kaymakam Bey ile hal hatır eder
Arkasından yüksek okula gider
Bütün partileri ziyaret eder
Birlik beraberlik sağlandı bu gün.
Çok kalabalıktı toplandı herkes
Dudak konuşmuyor tutuldu nefes
“TAŞELİ VİLAYER” olsun diyen ses
Profesör Ceylan konuştu bu gün.
Kazancı, Güney yurt, Sarıveliler
Heyeti karşılar coştu bu yerler
Taşeli ey dostlar“ İL” olsun derler
Profesör Kesici konuştu bu gün.
Davet eden İLÇE Sarıveliler
Barçın piknik iyi çok güzel derler
Saç kebap, balığı burada yerler
Buz gibi suları içtiler bu gün.
Başyayla ve köyler halkı toplandı
Yeni Vilayetin TAŞELİ adı
Tek kurtuluşumuz İL olmak dedi
Birem, birem herkes konuştu bu gün.
İçinden dolmalı kuyunun suyu
Taşeli’nin güzel şehiri köyü
El ele vermeli ağası beyi
Köylü, kentli herkes güldüler bu gün.
Bit tek kalp olmalı ERTAŞ olmalı
Heyet Ankara’ya gidip gelmeli
Araya, araya hakkı bulmalı
Hak yolunda canlar yoruldu bu gün.
Mustafa ERTAŞ—01. Mayıs 2011
ANAYASA MAHKEMESİ ÜYESİ ERMENEK SEVDALISI
ŞAİR MEHMET ÇINARLI
Mehmet Çınarlı 1925 yılında Ermenek İlçesinde doğdu. İlkokulu orada,orta okulu Konya’da, liseyi de Antalya’da okudu.1948 yılında siyasal Bilgiler Fakültesini bitirdi. Maliye Bakanlığı’nda Devlet memurluğuna başlayıp, çeşitli görevlerde bulunduktan sonra 1960 yılında Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdür Yardımcılığına getirildi. Bu görevde iken Amerika Birleşik Devletlerine verilen bir bursu kazanarak, 1961 yılında sekiz ay süre ile yurt dışına gönderildi. Bu süre içinde Amerikan Üniversitesindeki kamu yönetimi ile ilgili bazı derslere devam etti. Amerika’nın çeşitli eyaletlerinde inceleme ve araştırmalarda bulundu.
1964 yılında, Maliye Teknik Kurulu Üyeliğine getirilen Çınarlı 1967 yılında, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından Sayıştay Üyeliğine getirildi. Bu görevde dört yıl çalıştıktan sonra 1981 yılında Sayıştay Genel Kurulu’nca Anayasa Mahkemesi Üyeliğine seçildi. 1990 yılında bu görevden emekli oldu. Yapılan üst düzey emeklilik töreninde başkan Yekta Güngör Özden yazdığı uzun şiirinde şöyle der:
“Çınarlı üstadımız edebiyat çınarı
Güzel eserleriyle sanki şiir pınarı.
Türk Edebiyatı’nın köşe taşı, ”Hisar Dergisi’nin kurucusu ( Derginin baskı sayısı bir edebiyat dergisi için büyükçe bir rakam olan “ 7000 “ lere kadar yükselmi,tir ) Milli kültürümüzün direği Ermenek sevdalısı Mehmet Çınarlı doğru ve çalışkanlığından dolayı kısa süreler içinde yukarıda yazıldığı gibi alde Mahkemesi üyesi iken emekli ölür. (13) kitap yayınlar. “ Hatıraların Işığında,
Halkımız ve Sanatımız, Söylemek Yakışır, Bu kitaplardan birisi de Altmış Yılın Hikâyesi dir. Kitabevi -126, İstanbul, 1990 Bu kitabın ön sözünde Çınarlı şöyle der: “Düşünüyorum, o halde varım” sözüne paralel olarak bende: Hatırlıyorum,
O hâlde yaşamışım” diyorum.
“Akşama kaldık “ başlıklı şiirimin sonunda :
“ Ne vermek ister isek, akşam olmadan verelim,
Kararmadan , ne hüner varsa döküp gösterelim,
Ebedi yaşamak istiyorsak, ilim yolundan dönmeyelim “ demiştim.
O yıllarda Çınarlı Amerika, Yugoslavya, ve Mısır’a görevli olarak gönderilir.
Mehmet Çınarlı kitabının 305. Sayfasında “Acılı Günlerim” başlıklı s.305-306-307 de şunları yazar. 1973 yılı eşim Nuran Hacettepe hastahanesinde oldukça uzun süren ameliyatının sonucunda ur, habis çıkmış, hastalığın kanser
Olduğu anlaşılmıştı.! Ne yapacağımı bilmeden koridorda ağlayarak bir süre dolaştım. Biraz kendime geldikten sonra, ilk verdiğim karar durumu hastadan saklamaktı. Hastanın yanına varınca “sonuç iyi çıkmış” deyince çığlık atıp, annesi, kız kardeşi bir birlerine sarıldılar.
Ameliyatı yapan Profesör hastanın sinirleri çok zayıf, tedavisinden önce, pisikoloğa maneviyatını yükseltmek gerek” dedi. Fakültenin dekanlığını yapan
Profesörle görüştüm. Hastalığı gizli tutmasını rica ettim, Hoca “Modern tıpta hastadan hastalığı gizlenemez. Eşinizi bana getirirseniz derdinin ne olduğunu hastaya açıklarım,” dedi. İçine düştüğüm çaresizliği genel cerrahi profesörü olan
Dostum ve hemşerim İbrahim Ceylan’a anlattım. O da hastalığın gizlenmesi konusunda benimle aynı fikirde idi. “Pisikolojik tedavinin getireceği fayda, hastaya kanser olduğunu söylemekle yapılacak tahribatın onda birini bile karşılayamaz” dedi. Hastalığı açığa vurmadan ışın tedavisi yaptırmanın bir yolunu bulduk. Hastalığı hiçbir yere bahsetmedim. Bu acıyı uzun süre yalnız başıma çektim.
On yılın sonunda artık tehlike kalmadığını bildirdiler. Bunun üzerine ben de eşime geçirdiği hastalığın ne olduğunu söylemek gafletinde bulundum. Eşim
Gerçeği on yıl sonra, tehlike geçtiği halde öğrenince çok sarsıldı. Kendine haftalarca gelemedi. Ya psikoloğun dediğini tutup, durumu baştan açıklasaydık,
Neler olacağını Tanrı’dan başka kimse bilemezdi.
İbrahim Ceylan :
1974 yılında Edebiyat Armağanı,
1979 yılında Jüri Özel Armağanı,
1982 yılında Edebiyat Armağanı,
1983 yılında Yılın Şairi seçilir,
1992 yılında Üstün Hizmet Ödülü alır.
Bitmeyen bir enerji kaynağıdır, bu ulu Çınarlı. Öncü kuvvettir. Üstün hizmet, Vatan aşkıyla en üst zirvelere yükselen Mehmet Çınarlı doğup büyüdüğü toprakların hasretiyle yanıp kıvranıyor. Şairimizin kafasının içinde şimşekler çakıyor, fırtınalar esiyor. Sönmeyen alevler sarmış benliğini. Özlemler içinde yanıyor. Bu alev. Bu ateş Ermenek hasretidir. Ermenek sevdasıdır. Şairimiz Mehmet Çınarlı “O YER Kİ “başlıklı şiirinde şöyle seslenir:
O yer ki çevrilmiş sıra dağlarla
Kışın eksik olmaz yağmuru karı
O yerde her taraf, bağ, bahçe, tarla.
Yem yeşil geçirir, bütün baharı.
Kuşatır kavaklar orda her yolu
Ceviz ağaçları sincapla dolu
Yaz günleri süsler hep sağı solu
Elması, armudu, ayvası, narı.
Adı Çağlayandır suları çağlar
Benim meskenimdi o güzel bağlar
Benimle gülerdi benimle ağlar
En sıcak dostumdu soğuk pınarı.
Dalında serçeler öter her sabah
Kah tepesindeyim dibindeyim kah
Her imza atışta hatırlarım ah!….
İsmini aldığım yaşlı Çınarı.
“KOLAY DEĞİL” başlıklı bir başka şiirinde de rahmetli Ceylan şöyle seslenir.
Sen gelmedin bu yerlere, gelmek kolay değil
Yıllar süren özlemi, bilmek kolay değil
Bağlarda bahçelerde, geçen tatlı günlerin
Gönlümde kalmış izleri, silmek kolay değil.
Artık uzakta şimdi, o günler üzüntüden
Gamdan kaçıpta kurtulabilmek, kolay değil
Baktıkça dertli yüzlere. Kalmaz sevince yer
Gördükçe ağlayanları, gülmek kolay değil.
Yıllarca hasta, aç sürünen, kimsesizlere
Tek kurtuluş ölümse de, ölmek kolay değil
Hep şiiri dinlemek, unutup inleyenleri
Bir taş duvarlı Köşke, Çekilmek kolay değil.
Şair Ahmet Tufan Şentürk’e yazdığı “ALIN YAZISI” dörtlüklerinde de Taşeli’ni şöyle dillendirir:
Doğduğumuz memleket taştı, çakıldı
Sert yoğruldu mayamız, bizi dik başlı kıldı
Dağ zirveleri gibi, yücelikler diledik
Bataklık kuşlarının, bizden gözleri yıldı.
Yalana baş sallayıp, susmasını bilmedik
Huysuz geçimsiz diye, şöhretimiz yayıldı
Ne görevi bırakıp, çıkar sağladık ne de
Değerimiz bilindi, çabamız anlaşıldı.
Bir çölde yapa yalnız, eriyip gitmekteyiz
Sevildik yasaklandı, sevdik günah sayıldı.
Rahmetli koca şair, Mehmet Çınarlı’nın bu kadar Ermenek sevdalısı, bu kadar vatan aşkı, Taşeli’nde pınarların çıktığı, derelerin aktığı, tavşanı kaçışan,
Kekliği uçuşan, bazen iniş, bazen yokuş, çam, pelit, ladin, ardıç, kavak, kadran, andız, ormanlarının içinde büküle, kıvrıla, zirvelerden Göksu’ ya yükseklerden
Seyrederek ilk ulaştığımız yer. “İrem –Nak” (Cennet bahçesi ) ERMENEK ten mi
Kaynaklanıyor.? Yoksa asil kökeninin çok okumasından, çok gezmesinden, duygularını dizelere dökmesinden mi, engin kalpliliği ile ınsanlığı ‘nın yüceliğinden midir? Nedendir?….İlk arı Türkçe dil fermanını yayınlayan Karaman oğlu Mehmet Bey ‘in yaşadığı toprak, ile atalarının türbelerini seyrederken, buram buram çiçek tüten yaylaları, Karaman oğulları’nın at beslediği tarihi ve tüm Akdeniz yörüklerinin de yaylası Barçın, ile bağ ve bahçelerinde yufka ekmeği, döğme yağını, arı kovan balını, köpüklü doğal ayranını, saç kebabını, buz gibi berrak sularını, Taşeli’ne özgü gelenek , görenekleriyle yalçın dağlarından mıdır bu yüce tutku. Bu ne yüce bir tutku
Türkiye’mizin ve Dünya’nın neresinde bulunursa bulunursa bılunsun
Mübarek günlerde bütün dostlarına olduğu gibi bendenize de aralıksız tebrik gönderen şairimiz, engin kalpli yüce duygulu idi. Konya’ya her gelişinde bizim eve buyurur, uzun, uzun dertleşirdik. Gönül alırdı. Allah bin kere razı olsun.
Ankara Halkevi Edebiyat Kolu Ve Bir şiir yarışmasına 1944 yılı gönderdiğim “GİDİLMEZ Kİ” adlı şiirim. Mehmet Çınarlı”
Yaylaları kapladı kar
Ne yol geçer ne kış uçar
Toroslarda bizim diyar
Yaz gelmeden gidilmez ki.
Çırpınma boş yere gönül
Su akmadan gürül, gürül
Açılmadan çiğdem sümbül
Dağlar esir edilmez ki.
Yüklendi de bir kır ata
Yola çıktı belki posta
Her gün hesap tuta, tuta
Günler artar, eksilmez ki.
Düştüm diye gurbet ele
Hayatını verdin yele
Neden açılırsın ele ?
Eller derdini bilmez ki.
“ERMENEK MUT ÜZERİNE”( Mehmet Çınarlı)
“ ……..Mut bir “kayısı bayramı icat etti ya , biz de tuttuk “ceviz bayramı” düzenlemeye başladık. Yalnız kaysı yazın olgunlaşır, cevizse so baharda kemale
erer. Tatiller bitip, okullar açılıp, havalar serinledikten sonra yapılan “ceviz bayramı “ na dışardan katılabilmek çok güç.
Asıl önemlisi, Mut’lular “Kaysı bayramı “nın arkasına bir de “Karacaoğlan Şenliği” eklediler ve zamanla programın bu ikinci kısmına daha çok ağılık verdiler.
Şimdi bizim ateşli ve iyi niyetli hemşehrilerimizden bazıları ( başta öğretmen Mustafa Ertaş olmak üzere ) Karacaoğlan’ın Ermenekli olduğunu ısbata çalışıyorlar. Bir haylide delil toplamışlar. Bunlardan biri şu.“Öyle dümdüz,
Sıcaktan kavrulan bir ovada Karacaoğlan gibi bir şair barınamaz.Boz bulanık akan dereler, geçit vermeyen karlı dağlar Mut’un neresinde var.? Karacaoğlan gibi bir şahin olsa, olsa Ermenek’in dağlarında, yaylalarında yuva yapar.”Bir kaç
Il önce bana gelip, kendilerini desteklememi istemişlerdi…..
Karaca’ oğlan’ın Ermenekli olduğunun isbatı, edebiyat tarihimiz için şüphesiz önemlidir. Ama, böyle bir isbatlama yapılmadan da, asırların geçmesine rağmen eserleri canlılığından hiçbir şey kaybetmeyen bu büyük halk şairini sevgiyle anıp, Onun adına şenlikler düzenlememiz imkânsız değildir.”
Kaynak: Yassı Kaya Ermenek ve kültür Yardımlaşma Derneği , Prof. Dr. Kamil İlisulu 16 Nisan 1976
“ERMENEK YOLLARI :(Mehmet Çınarlı)
Varsın tren gibi gitmesin atlar
Yolun tadı çıkmaz konup göçmesen
O yollar geçilse gönül ne anlar
Her soğuk pınardan bir su içmeden.
O yollar yayladan, dağlardan geçer
O yollar ardıçlı, o yollar çamli
Baharda, her yerden fazla çiçekler
Güz gelince olur herkesten gamlı
Kar eksilmez Yellibel’leri vardır
Kaya pınarı da her dem buz gibi
Bıçakçı vadisi başka diyardır
Yellibel Kasımken o nevruz gibi.
Açık mavi akar Göksu’yun kolu
Köprü eski devrin şaheseridir
Obalar, sürüler karşılar yolu
Yörükler yaylanın sahipleridir.
Bin rege bürünmüş, Dekiçatı var
Suyu nazlı akar, hoş öter kuşu
Bu yola ömrünü vermiş ne canlar
Ne belleri bükmüş Meliz yokuşu.!…
İlk sıla kokusu Farsak çeşmesi
Yeşil Ermenek’in kapısı Keben
Orda kavuşmanın sonsuz neşeşi
Orda vedalaşır gurbete giden.
Yollar ağaçlar başka ruh taşır
Baltadan, ateşten çekmişler çile
Besbelli yanıklar çabuk anlaşır
Dost oldum onlarla ben dide gele,
Sılaya dönerken candan bir bakış
Geçer aramızda uzunca müddet
Anlarım. Onlara ne yapmış bu kış
Onlar görür, bana ne etmiş gurbet!…
Ermenek yolları sürer günlerce
Arkada türküler söyler kiracı
Bir pınar başında uyunur gece
Seherde seçilir ilk dağ yamacı.
Eller gibi yoktur birden kavuşmak
Vuslat, yudum, yudum içilir orda!…
Yollar yavaş, yavaş sarılan yumak
Hasret. Damla, damla zehirdir orda!…
Rahmetli şairimiz 1961 yılında görevli olarak Amerika’ya gider. Kültür pınarı ÇINARLI içindeki yangını şiire döker. Washing ton ( Vaşikton ) da yazdığı şiirinde de bakınız nasıl seslenir:
SORMA:
Sorma eski tadı yok dalların yaprakların
Altında İlk baharım, yabancı bayrakların
Beyaz bir taş üstüne, oturdum yapayalnız
Uzak bir rüya gibi ellerin, dudakların.
Gözlerim yaşarmaktan. Bakamam çocuklara
Ve sanki, düşmanıyım, bütün oyuncakların.
Hayalimden geçiyor,terk edilmiş bağımız
Beynimde uğultusu , upuzun kavakların,
Önümden gelip geçen insan değil makine
Nerede sıcaklığı, o bizim sokakların
İçmek ne hoş olurdu, hayatı gözlerinden
Öyle bir ilk bahar da, altında leylakların
Muhakkak benimkidir, uykudan zaman, zaman
Uzaktan bir hıçkırık, duyarsa kulakların.
Ünlü ve büyük şairimiz Mehmet Çınarlı’ 17 Ağustos 1999 depreminde Yalova da Hakkın rahmetine kavuştu. Kendisi bu son eseri “ ALTMIŞ YILIN HİKAYESİ’ni
göremeden aramızdan ayrıldı. Allah’ım makamını cennet etsin. Ailesine, dostlarına ve okuyucularına baş sağlığı dileriz.
Mustafa Ertaş
PROF.DR.İBRAHİM CEYLAN
Son Eklenenler
author
Emma Hayes
There I was in a hot yoga studio with plenty of bright natural light and bending myself into pretzel like positions for the very first time.