KARAMANLI “BEŞİR ÇELEBİ”
O ZAMANIN HEKİM BAŞI İDİ
Bu bilgiler ve kaynaklar ilk defa yayımlanıyor. Şu an baskı aşamasında olan “Karamanoğulları Devrinde Ermenek” kitabımda daha ayrıntısını okuyacağız.
Rivayet olunur ki taht-ı Yunanda yani Konya şehrinde, bir hekim-i hâzik var idi. Adına BEŞİR ÇELEBİ derlerdi. Ana cümle halkın itimadı var idi, gayet usta idi.
Bir gün atıyla giderken, bir cenazeye rast gelip, götürüp giden kimesneleri çağırıp şunu dedi: ”İşbu getürüp gittiğiniz kişi diridir,” didi. Dahi atından aşağı indi. Meyyitin tabutunu açıp ol kişiden kan aldı. Bir zamandan sonra ol kişi gözün açıp ve kalkup oturdu.
Beşir Çelebiye itdiler: “Sultanum, neden bildûniz bu kişi diri idigûn?”.
Beşir Çelebi itti: “Getirenlerinden bildim, zira bu meyyit gayet ağır olur, diri adam hafif olur, anden bildim.”
BEŞİR ÇELEBİ, Fatih Sultan II. Mehmet döneminde yaşamış önemli bir hekimdir. Onun Edirne tarihi ve kendisine atfedilen bir Devlet-i Aliyye (Osmanlı) tarihinden başka, “MECMÛ’ATÜ’L-FEVÂ’İD adlı önemli bir tıp kitabı bulunmaktadır. Bu kitap ilk tıp terimleri kitabıdır. E. Blochet‟in Catalogue des Manuscrits Turcs’ta bahsettiği bu hacimli eser 282 varaktan oluşmaktadır ve “Bibliothèque Nationale de France’de, SUP TURC 234 numarada kayıtlıdır.
Türklere ait en eski yazılı tıp metinleri Turfan seferleri sırasında bulunan Uygur dönemi yazmalarıdır. Şu anda Berlin Üniversitesi Turfan Yazmaları Koleksiyonunda bulunan bu metinler Prof. Dr. Reşit Rahmeti Arat tarafından Zur Heilkunde der Uiguren I, II (1930-1932) adlı Almanca kitapta ele alınıp incelenmiştir.
Söz konusu eserde ele alınıp incelenen yazmalardan anlaşıldığına göre, bu dönemde Türkler, hastalıkların tedavisinde kuş eti, yılan derisi, kunduz hayâsı gibi hayvansal tedavi maddeleri ve soğan, sarımsak, turp, ayva, bal gibi muhtelif sebze-meyveler, otlar ve gıdalar kullanmışlardır.1
Selçuklular dönemine bakıldığında ise açılan birçok darüşşifa, bu dönemde de tıp ilmine verilen önemin devam ettiğini göstermesi bakımından kayda değerdir.
Tarihî sırayla bu önemli darüşşifalardan bazıları şunlardır:
- 1205’te Kayseri’de Gevher Nesibe Darüşşifası ve
- Gıyasiyye Tıp Mektebi,
- 1217’de Sivas’ta Keykâvus Darüşşifası,
- 1217-1236’da Konya Darüşşifaları,
- 1235’te Çankırı’da Selçuklu Emirlerinden Atabey Ferruh Darüşşifası,
- 1272’de Kastamonu’da Ali Pervane’nin Darüşşifası,
- 1275’te Tokat’ta Pervane Bey’in Darüşşifası,
- 12882de Turan Melik Sultan’ın Divriği’de inşa ettirdiği darüşşifa vb.
Yukarıda adı geçen müesseselerde pek çok değerli hekim yetişmiş ve yetişen hekimlerin birçoğu da bu darüşşifalarda çalışmıştır. Yine bu dönemde başka İslam memleketlerinden hastanelere davet edilen hekimler de olmuştur. Musullu Şemsüddin ibn-i Hibl, Tiflisli Ebulfadl, Cerrah Fasil, Tabib Kutbüddin bu isimlerden sadece birkaçıdır.2
Osmanlı dönemine gelindiğinde tababetin esasen Selçuklu ve dolayısıyla İslam tıbbının bir devamı olduğu söylenebilir. Osmanlılar Anadolu’yu fethettikten sonra Selçuklulardan kalma bütün sıhhi müesseseleri muhafaza etmekle beraber Anadolu ve Rumeli’de bazı katkılarda bulunmuşlardır.
1399’da II. Sultan Murad Edirne’de bir leprozeri (cüzzamhane). 1470’te Fatih Sultan II. Mehmed İstanbul’da ve 1486’da II. Sultan Bayezid Edirne’de birer hastane yaptırmışlardır.
Edirne’de açılan bu son hastanede delilere mahsus bir kısım olduğu gibi burada maddi ve ruhi tedaviler de yapıldığı, hatta müzikoterapiye bile başvurulduğu söylenir.
XIV ve XV. yüzyılda birçok hekim yetişmiş olmakla birlikte bilhassa şu isimler dikkat çekiyor:
Hekim Bereket, Geredeli İshak bin Murad, Sivaslı Hekim Ali, Hacı Paşa, Ahmedi, Şeyhi (Yusuf Sinaneddin), Ahmedi Dai, İbni Şerif, Akşemseddin, Şirvani, Eşref bin Muhammed, Kutbeddin Ahmed, Altuncuzade (Altunizade, İbni Zehebî), Mehmed bin Lütfullah, BEŞİR ÇELEBİ, Lârî (Abdühamid Çelebi), Yakup Paşa, Hekim Arap, Hoca Ataullah, Ahi Ahmed Çelebi, Amasyalı Mehmed bin Abdullah, Sabuncuoğlu Şerefeddin vb.
Beşir Çelebi Karamanlıdır.3 Doğum tarihi kesin olarak belli değildir. Babası Mahbûb Çelebi’dir.4 Fatih Sultan II. Mehmet’in hekimi ve sohbet arkadaşıdır. Onun Fatih’e intisabı ve kaynaklarda Fatih’in sohbet arkadaşı olarak gösterilmesi Hikâyet-i Beşir Çelebi adlı risalede geçen şu ibarelere dayanmaktadır5:
“…Ol zamânda Sultân Mehemmed Hân-ı Gâzî tâbe serâhu şehr-i Edirne’de yeni taht-ı saâdete cülûs6 buyurup pâdişâh oldukları zamânda ittifâk Beşir Çelebi anılup hazâkati7 evsâfı8 meclis-i şerîflerinde zikr olunup ziyâde tarîf ve tavsîf itdüklerinde Sultân Mehemmed hekîm-i mezbûra9 derûn-ı dilden meyl idüp derhâl Karamanoğlı İbrâhîm Beg’e nâme tesvîd olunup10 kâsıd11 birle irsâl olunup12 hekîm-i mezbûr taleb olunmağa emr eylediler çünki nâme birle kâsıd İbrâhîm Beg’e vâsıl oldı emr-i âlîleri üzre imtisâl idüp13 hekîm-i merkûmı tamâm ikrâm ve hürmet birle âsitâne-i devlet-bahşlarına irsâl itdüklerinde menâzil kat idüp gelüp şehr-i Edirne’de Sarây-ı Atîk’de pâdişâh hazretlerine mülâkât idüp haylî musâhabet eylediler14. Zîrâ Sultân Mehemmed âlim ve kâmil pâdişâh idi ve ulemâya muhabbet idüp ve muhibb olup her kanda15 bir âlim ve fâzıl istimâ16 buyursalar elbette tâlib olup getürüp musâhabetleri ile müşerref olurlardı. Pes hekîmden ol tabaka hazz eylediler ki ilm ü hazâkatine küllî tahsîn idüp bir nice rûzigâr17 hidmet-i şerîflerinden gidermeyüp bir ân ve bir sâat musâhabet-i ilmîden hâlî olmazlardı…”
Yukarıdaki metinde de anlatıldığı gibi, Fatih Sultan II. Mehmed 1451’de yeniden tahta oturduğunda ilk işlerinden birisi tanınmış âlimleri çevresinde toplamak olmuştur.
Ayrıca, onun tıbba ve felsefeye özel ilgisinin bulunduğu bilinmektedir. Fatih‟in hekimliğe gösterdiği özel ilgi, kütüphanesinde bulunan eserlerinde de açık bir şekilde anlaşılmaktadır. O, yaşadığı dönemde mesleklerinde başarılı olmuş, ün yapmış bilim adamlarını nerede olursa olsun bulup, hiçbir fedakârlıktan kaçınmadan sarayına davet etmiş, zaman buldukça onlarla günlerce süren konuşmalar yapmış, bilimsel tartışmalarda bulunmuştur.
İşte, Beşir Çelebi de bu şekilde Fatih tarafından saraya çağrılan âlimlerden biridir. Karamanoğlu İbrahim Bey’in18 hassa hekimi olan BEŞİR ÇELEBİ’nin bilgisi ve mesleğinde göstermiş olduğu başarısından doğan ününü duyan Fatih, İbrahim Bey’e özel mektup yazarak, Beşir Çelebi’yi Edirne’ye davet etmiş ve o da bu davet üzerine Edirne’ye gelmiştir. Fatih, Çelebi’yi Edirne’de Eski Saray’da yani Saray-ı Atik’te kabul ederek, onunla görüşmüştür.
Ermenek’de ki Tol Medrese 1339 yılında Karamanoğulları Beyliğinin Ermenek Emiri Burhaneddin Musa Bey tarafından yaptırılmış olup, BEŞİR ÇELEBİ burada yetişmiştir. Fatih Sultan II. Mehmed’in hekim başısı olmuştur. Edirne tarihinde yerini almıştır.
Eserin planı şu şekildedir:
Mecmû‘atü’l-Fevâyid
Birinci bölüm: Ana/temel organların zayıflığı hakkındadır.
İkinci bölüm: Ruh ve bedeni rahatlatan hareketler hakkındadır.
Üçüncü bölüm: Göz için kullanılan zerûrlar hakkındadır.
Dördüncü bölüm: Tiryâklar ve fetîl-i buhûr hakkındadır.
Beşinci bölüm: İçecekler, tohumlar, şiyâflar ve müshiller hakkındadır.
Altıncı bölüm: Cuvârişler ve hummaların tedavisi hakkındadır.
Yedinci bölüm: Natûller ve merhemler hakkındadır.
Sekizinci bölüm: Çeşitli terkipler hakkındadır.
Dokuzuncu bölüm: Süfûflar kurslar ve lu‟ûklar hakkındadır.
Onuncu bölüm: Bâhı artıran terkipler hakkındadır.
On birinci bölüm: Bâhı artırıcı yağlar hakkındadır.
On ikinci bölüm: Bâhı artırıcı mesûhlar47 hakkındadır.
On üçüncü bölüm: Bâhı artırıcı zımâdlar ve merhemler hakkındadır.
On dördüncü bölüm: Bâhı artırmak ve bâh hastalıkları için cuvâriş terkipleri hakkındadır.
On beşinci bölüm: Bâhı artırıcı macunlar hakkındadır.
On altıncı bölüm: Bâhı artırıcı sufûflar hakkındadır.
On yedinci bölüm: Bâhı artırıcı hukne terkibi hakkındadır.
On sekizinci bölüm: Bâhı artırıcı fitiller ve hamileler hakkındadır.
On dokuzuncu bölüm: Bâhı artırıcı macun terkibi hakkındadır.
Yirminci bölüm: Bâhı artırıcı libân terkipleri hakkındadır.
Yirmi birinci bölüm: Bâhı artırıcı kokular hakkındadır.
Yirmi ikinci bölüm: Bâhı artırıcı gıda terkipleri hakkındadır.
Yirmi üçüncü bölüm: Bâhı azaltan şeylerin zikri hakkındadır.
Yirmi dördüncü bölüm: Tenasül uzvunu büyütüp uzatan şeylerin terkibi hakkındadır.
Yirmi beşinci bölüm: Cimayı keyifli hâle getiren ilaçlar hakkındadır.
Yirmi altıncı bölüm: Kadının hamile kalmasına yardımcı olan ilaçlar hakkındadır.
Yirmi yedinci bölüm: Hamileliğe engel olan ilaçlar hakkındadır.
Yirmi sekizinci bölüm: Bâha yardımcı olan ilaçlar hakkındadır.
Yirmi dokuzuncu bölüm: Bâhta mühürler, tılsımlar ve isimler hakkındadır.
Hayatına dair bilgileri ancak Hikâyet-i Beşir Çelebi risalesinde bulabildiğimiz 15. yüzyılın önemli hekimlerinden Beşir Çelebi’ye atfedilen üç eser vardır:
1-Tarih-i Edirne,
2-Tevarih-i Âl-i
3-Osman ve Mecmû‘atü’l-Fevâyid.
Şerafettin GÜÇ
Kaynak:
1- Uygur dönemi tababetini ele alan başka bir çalışma da Arat’ın eserinden hareketle Prof. Dr. A. Süheyl Ünver tarafından hazırlanan Uygurlarda Tababet (İstanbul Üniversitesi Tıp Tarihi Enstitüsü Yayınları, İstanbul, 1936) adlı kitaptır.
2- Ayrıntılar için Ünver, Süheyl (1943), Tıb Tarihi, İstanbul, İstanbul Üniversitesi Yayınları.
3- Bazı kaynaklarda Beşir Çelebi’nin Konyalı olduğuna dair bilgiler yer alsa da Ali Gülcan onun Karaman’lı olduğunu birtakım delillerle ispatlamaya çalışmıştır (Gülcan 1978: 5-6). Burada Beşir Çelebi’nin Karaman’ın Ermenek ilçesinden olduğu şeklinde bilgiler bulunduğunu da ifade etmek gerekir.
4- Ayrıntılar için Fatih Devrinde Karaman Eyaleti Vakıfları Fihristi‟nin 23. sayfasındaki dipnota bakınız.
5- Zaten Beşir Çelebi hakkında kaynaklarda bulunan bilgilerin hemen hepsi Hikâyet-i Beşir Çelebi’de anlatılanlar kadarıyladır.
6- Tahta çıkma, tahta oturma.
7- Hekimlikteki ustalığı, becerisi.
8- Vasıfları, özellikleri.
9- Adı geçen hekime.
10- Mektup yazılıp.
11- Ulak, haberci.
12- Gönderilip, yollanıp.
13- Alınan emre uyup.
14- Sohbet ettiler.
15- Nerede.
16- İşitme, duyma.
17- Zaman.
18- Karamanoğlu II. İbrahim Bey, Karamanoğullarından II. Mehmed Bey‟in oğludur. Büyük babası Ebulfeth Alaaddin Ali Bey zamanında henüz on beş yaşında iken devlet kademesinde görev almaya başlamış, Akşehir dolaylarının yönetimi de kendisine verilmiştir. Osmanlı-Karamanlı mücadelelerinde Timurtaş Paşa ve Sinan Paşa kumandasındaki Osmanlı ordularına karşı direnişlerde bulunmuş; Karamanoğulları ve Ertanaoğulları arasındaki sürekli ve çetin savaşlarda yararlılıklar göstermiştir. 1424’te de Karaman Beyliği tahtına oturmuştur. Hükümranlığı müddetince Karamanoğlulları Beyliği içindeki bütün şehir, kasaba ve köylerde birçok sosyal, kültürel ve dinî müesseseler kurmuştur. Bu eserlerin yaşaması ve işletilmesi için gelir kaynağı olarak da pek çok emlak ve arazi vakfetmiştir. Beşir Çelebi’nin Mecmû‘atü’l-Fevâyid’i, Hatiboğlu Mehmed’in de Ferahname’yi onun adına yazdığı bilinmektedir.