Tarım, gerekli yararlı bitkileri yetiştirmek amacıyla toprak üzerinde yapılan çalışmalarını bütünü kapsar. Tarıma ziraat da diyoruz.
Geçimini toprağı ekerek sağlayan kimseye çiftçi ya da rençper denir.
Çocukluk dönemimde, babam rahmetli her ne kadar başta inşaat olmak üzere çok yönlü bir usta olsa da biz geçimimizi çiftçilik yaparak sağlardık. Kışın tarlaya bahçeye girilemediği zamanlar dışında hep tarla ve bahçelerde cebelleşirdik. Kalabalık bir aile idik. Tarlada yetiştirdiğimiz ürünler ancak ihtiyaçlarımızı karşılayacak kadar olurdu. Az miktarda kuru fasulye, kuru üzüm, ceviz içi, kısmen buğday ve bal satar gereksinmelerimizi karşılardık. Kış aylarında babam sahil kentlerde mesleği ile ilgili işlerde çalışır baharda köye dönerdi.
Topraktan verimi almak için toprağı çok iyi işler, sular ve hayvan gübresi ile verimi artırmak için gayret sarf ederdik. Gecesi gündüzü olmaz, ırgat gibi çalışırdık. Bu çalışma temposunda ve köyde bizim için hayatın iyi yürümeyeceğini bilen babam bizleri büyük kenetlere yönlendirdi. Bu nedenle, elinden gelen ustalık işlerinden hiçbirini de kardeşlerime öğretmesi için bir gayret sarf etmedi.
Türkiye kırsalında yaşayan çiftçiler bu zor ve zahmetli işi çocuklarına yaşatmamak için onları büyük kentlere yönlendirdiler, Kimileri okuyarak devlette memur, kimileri büyük kentlerde işçi ve hizmet sektöründe çalışan bireyler oldular.
1980’lerden sonra köyler boşalmaya kentler dolmaya başladı. Köylülerin terk ettiği evler viranelik, toprakları ekilmez oldu.
Şimdi köylerde çiftçilik yapan insanların yaş ortalaması 50-55 diyorlar, gençler toprağı ekip dikmekle meşgul değiller. Onlar da biliyorlar ki toprakla uğraşanlar emeklerinin karşılığını olanca yaptıkları zahmete karşı alamıyorlar.
Ekmek ile ekmemek, dikmek ile dikmemek, çalışmak ile çalışmamak arasında bir farkın olmadığını da görüyorlar. Toprağa küsmüş vaziyetteler. Oysaki bu toprakların ekilip biçilmesi ve üzerinden verim alınması gerekir. Nüfusumuz yüz milyona yaklaşıyor. Bu kadar insanı nasıl besleyip, olumsuz geçen yıllara karşı nasıl doyurup kendimizi güvenceye alacağız?
Bugün Türkiye’nin en önemli sorunlarından biri çiftçiyi köyünde tutmak ve emeğinin karışlığını kısmen de olsa ona vermek yaşamsal bir sorundur. Bu nedenle yatana değil üretene, ne üretirse üretsin ürettiği değer kadar devlet de tarım üreticisine katkı yapmalıdır. Örneğin çiftçi beş bin liralık bir ürün üretmiş ise beş bin TL’ de devlet o üretici çiftçiye destek yapmalıdır. Daha öz bir ifade ile tarım üretiminde değer olarak beş bin liralık bir üretim sağlamışsa, devlet de bir o kadar en azından çiftçiye ödemelidir. Devlet tarım üretiminde, bir verene bir de kendisi vererek üretimin artmasına katkı yaparsa ekilmeyen topraklar da ekilir olacaktır. Tarımı üretiminde ancak bir verip bir de devletten destek alırsa çiftçi toprakla barışır hâle gelecektir,
Kışta kıyamette, sıcakta soğukta, çamurda kuraklıkta, tozda toprakta. Gece gündüz çalışıp didinen insanlara empati yaparak destek vermemiz kentlerde yaşayan insanların da yaşamsal borçları olmalı diye düşünüyorum.
Tarımın bir kolu olan hayvancılıkla uğraşanlar için de aynı düşüncelere sahibim. Anadolu toprakları ancak çiftçiye destek verip onun yanında olursak bizi doyurur. Değilse yabancı ülkelere gıda güvenliği bakımından bağımlı kalacağımız gibi. Aç kalma riski de her zaman olabilir.26.12.2021. Hasan ŞİMŞEK