SANAYİ DEVRİMİNİN KENTLİLEŞMEYE ETKİSİ

Kentlerin hızla büyümesinin,sanayi devrimi ve onunla birlikte gelen teknolojik değişiklerle nüfusun kentlileşmesinin,kentlilerin yapısında önemli etkileri olmuştur. Böylelikle kentler zaman içerisinde metropolitanlaşmış günümüz haline gelmiştir.Kentleşmenin nüfusunun tümü üzerinde çok sayıda etkisi bulunmaktadır.Kentleşme süreci yalnızca çok sayıda insanı büyük kentlerde yaşamaya çekmekle kalmamış etkisi açık kırsal alanlara ve köy toplululuklarına kadar yayılmıştır.İki nedenden ötürü çekim güçlerini tam olarak belirlemenin olanaklı olmamasına karşın bu etkiler,kırsal ve kentsel yerleşim yerleri arasındaki farklılıkları azaltmıştır. İlk olarak kırsal bölgelerden kentlere olan büyük göç, kentlerin kuramsal açıdan böyle bir ilişki kurmaksızın yaratamayacağı etkileri azaltma yönündendir.İkinci olarak,kırsal ya da kentsel yerleşim yerlerinde yaşayanların davranışları üzerindeki kimi etkiler genel kültürel çerçeveden kaynaklanmaktadır. Kent yaşamı bu kültürü tek tipleştirmeye başlamıştır.
Sanayi öncesi kentler varlıklarını dışarıdan aldıkları gıda mallarına ve hammaddelere dayanıyordu. Ayrıca bu kentler el yapımı maddelerin üretildiği bir özerk konumdaydı.Önemli siyasal,dinsel ve eğitimle ilgili işlevleri de geri getiriyordu. Sanayi devrimiyle birlikte üretim odakları gelişmeye başladı ,sadece ihtiyaç karşılanmasından öte gelire yönelik hareketler de daha arttı. Ayrıca siyasal ve dinsel kurumlarda reform uygulamaları daha da arttı. Parlementer demokrasi egemen olmaya ve dinsel kurumlara itaat azalmaya başladı.
Sanayi öncesi kentlerde nüfus yoğunluğu kırsala göre daha azdı. Bu durum toplumsal düzenin sanayi öncesi niteliklere dayanmasından kaynaklanıyordu. Tarımda makineleşmeye geçilmemiş olması ulaşımda insan ya da hayvan gücünün kullanılması ve elverişsiz gıda saklama ve depolama yöntemleri,kentsel nüfusun gereksinimlerini karşılayacak gıda stoğunun büyümesini sınırlamışlardı. Gelişen sanayi koşullarıyla birlikte sadece stokla kalınmamış ,günlük tüketim malzemeleri de üreterek insanların yaşantısına sunulmaya başlanmıştır.Bu günümüz tüketim algısının da temelini oluşturmuştur.
Sanayi öncesi kentinin içsel düzenlemeleri, sorunun doğasından dolayı, kentin ekonomik ve toplumsal yapısı ile ilgilidir. Pek çok caddeden,yalnızca insanların yürümesi ve ulaşımda kullanılan hayvanlar için yol olarak yararlanılır. Binalar yüksek olmamasına karşın içleri kalabalıktır. Günümüzde bu durum yüksek katlı ve az nüfuslu binalar doğru evrilmiştir.Buralarda çok sayıda insanın yaşaması sağlık sorunlarını da artıran bir etmen olmuştur. Sanayi sonrası devrimlere teknolojik gelişimin yanı sıra bilimsel gelişimler de eklenmiş ,yaygın hastalıklara çare bulunan büyük laboratuvarlar da kurulmuştur.
Vurgulanması daha da önemli olan şey farklı mahalle ya da semtleri doğuran büyük toplumsal farklılaşmadır. Kimi zengin kimi yoksul olan bu bölgelerde ekonomik temelli yakınlaşmalar baş göstermekle birlikte aşağı tabaka olarak adlandırdığımız kesimde komşuluk ilişkileri gelişmeye başlamıştır.
Katı toplumsal farklılaşmaya karşın, örneğin sanayileşmiş-kentleşmiş topluluklar için işlevsel olarak gerekli olan, alan kullanımında uzmanlaşma olgusuna rastlanmaz. Ortaçağ Avrupasında ve diğer yerlerde kentlerdeki evler atölyeler olarak hizmet ederler hizmet ederler; dinsel yapılar da okul ya da alışveriş merkezi olarak kullanılır. Fakat yine de dinsel yapılar şehrin merkezini dolduran yapılar olmaktan geri durulmaz. Bu süreç günümüze okullar,binalar,hastaneler şekline gelmiş dinsel yapılar yerine göre şehrin küçük alanlarına inşa edilmeye başlanmıştır.
Sanayi devrimiyle birlikte üretim sanayi öncesinin  aksine insan ya da hayvan gücünden ziyade makinelerin enerjisine bağlıdır. Bu durum üretim hızı ve enerjisini artırmıştır. Buharın bulunmasıyla birlikte insanların yaşantısını kolaylaştıran farklı enstrümanlar da icar edilmiştir. Bu durum insanların ulaşımını ve bir şey edinme hızını kolaylaştırmış, kapitalist üretimle birlikte hızlı olanın kazandığı yeni bir dünya oluşturmuştur. Bunlar ekonomide liberal teorilerin gelişmesine sebep olmuş, dünyadaki sömürü düzenini artırmıştır.
Sanayi devrimiyle birlikte ekonomik ve toplumsal örgütlenmenin bir ürünü olan lonca teşkilatları kapanmış, fiyat ve ücret politikası makine gücünün artmasına bağlı olarak işçilerin aleyhine gelişmiş patron zenginler çoğalmıştır. Bunlar ticaret ve sanayi odalarının doğmasına yol açmışlar. Bunlar sanayileşmiş kentlerde fabrika ve kar sisteminin getirdiği sonuçlardır.
Sanayileşmenin, sanayi öncesi ve sanayi kentlerinin arasındaki ayrımları değerlendirmede anahtar bir değişken olduğu söylenebilir. Toplumsal yapının biçimi,sanayi öncesi kentlerdekinden oldukça farklı olarak, canlı olmayan güç kaynaklarının kullanıldığı bir üretim biçiminin geliştirilmesini ve sürdürülmesini gerektirir. Yoğun sanayileşme istihdamın evrensel kurallara bağlanmış olduğu,toplululuk sınırları dışına çıkan ekonomik yapıyı,başarıya önem veren argümanı ve buna bağlı olarak kitle iletişim ve eğitimin önemi üzerine durulmuştur.Yeni kurulan toplumsal yapılar bu argümanların bileşkesi olarak karşımıza çıkmaktadır.
Kent birdenbire ortaya çıkan bir kavram değildir. Sanayi devrimi öncesi dönem kent ve kentlileşme kavramını beslemiştir. Sanayi devrimiyle birlikte yeni dünyaya adapte olan insanlar gününümüzde bahsettiğimiz kent kültürünü oluşturmaya başlamıştır. Bu yüzden farklı derecelerde de olsa toplumsal yaşamımız temel yerleşme biçimi tarıma ,tımara ve köye dayanan eski toplumların izlerini taşır.Söz konusu tarihsel etkiye, eski yaşam biçimin izlerinin hala egemen olduğu kırsal bölgelerden insanların kente göç etmesi de katkıda bulunur.
Kentin toplum bilimsel açıdan anlamlı bir tanımını ortaya koymak, insanın grup yaşamının farklı biçimini sergileyen kentlileşmenin özellikleri neler olduğunun belirlemesine yarayabilir.
Kentlileşmeyi,kentin fiziksel varlığı ile tanımlamamız eksik kalmaktadır. Bu türden bir yaklaşım kentlileşme için bize uygun bir tanım vermez. Bu yüzden sanayi devriminin getirdiği teknololojik gelişmeler iletişim ve ulaşım ağını da etkileyerek kentler arası bir kültürün gelişmesine sebep olmuştur. Kentin özellikle de büyük kentin baskınlığının sanayi,ticaret, yönetimle ilgili olanakların ve etkinliklerin,ulaşım ve iletişim ağları,gazeteler,radyo istasyonları,tiyatrolar kütüphaneler,müzeler,konser salon,din vehayır işlerine yönelik kurumlar vb. sayesinde sağlandığı kabul edilebilinir. Nitekim sanayi devriminden sonra emperyal ülkeler özellikle müzecilik alanında yoğunlaşarak sömürgecilik yarışında sembolik olarak gözterme çabasına girmişler ve bu yolla büyük müzeler kurmuşlardır.
Böylelikle kentleşme artık insanları kente çekme değil bir yaşam biçimi olarak insanların kenti ele alması şeklinde açıklanmaya başlanmıştır.
Sanayi devrimi ve kentlileşme kültürü ele aldığımız bu süreçte kentlileşmenin endüstriyalizim ve modern kapitalizmle de karıştırılmaması gerekir. Modern dünyada kentlerin yükselişi yükselişi kuşkusuz modern makine teknolojisinin büyük çaplı üretimin ve kapitalist girişimin ortaya çıkışından bağımsız değildir. Ama, daha önceki dönemlerin kentleri  de sanayi olmamasına karşın ve kapitalizmin içerisinde olmamasına rağmen onlarda kenti ve halen bugünün tanımlayabilmemiz için o kentlerin tanımlarına ihtiyaç duymaktayız.
Son olarak sanayi devriminden günümüze gelinen süreçte ilk çağdaki şehir devletlerinin yerini kapitalist sistemin getirdiği adem-i merkeziyetçilik düşüncesinin bir sonucu olarak yerel yönetimlerin devraldığı ve kent yaşamı, kentleşme ve kent kültürü oluşumunu yönettiğini söyleyebiliriz.
 

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Son Eklenenler

author

Emma Hayes

There I was in a hot yoga studio with plenty of bright natural light and bending myself into pretzel like positions for the very first time.

instagram