GÖNÜL

Yaratılmışların en şereflisi olarak dünyaya arz-ı endam eden insan, şeytani bir vasıf olan
nefsinin esiri olmadığı müddetçe “Ahsen-i takvim” özelliğini kaybetmeden yaradılış gayesinc
yaşamaya, gönüller yapmaya devam etmiştir. Hamakat derecelerine göre nefsine kapıldığı
zamanlarda adeta canavarlaşmakta, en hafif tabiriyle gönülleri tarumar etmektedir. Bundan
sakınmamız için Peygamber Efendimiz (S.A.V) bir hadisi şerifte: Gönül kırmak Kâbe’yi yıkmak gibidir, buyurmuştur.

Gönülün, insanın içinde tam da şurda diyebileceğimiz bir yerini bilemiyoruz. Ancak hepimizin bir gönlü olduğu da gerçektir. Yeryüzünde konuşulan 2800’e yakın dilde “Gönül” kelimesinin tam karşılığının olmadığını söyleyebiliriz. Gönül kelimesi diğer dillere genel olarak “kalp” şeklinde çevrilir. Hepimiz iyi biliriz ki kalp; tam da gönül değildir, gönül de kalp kelimesini karşılamaz. Dilimizde“gönül” kelimesini kullanılarak o kadar deyim, atasözü türetmişiz ki sayısını bilemeyiz. Yine “gönül”le ilgili o kadar çok şiir yazmış, türkü yakmış, şarkı söylemişizdir. Dilimiz, kısırlaştırma başlamadan evvel o kadar zengin idi ki “gönül” kelimesinin geçtiği kırk tane deyimi hemen sıralayabilirdik: Gönül borcu, gönül yarası, gönül rızası, gönül dünyası, gönül bahçesi, gönül adamı, gönül insanı, gönül kazanmak, gönül sofrası, gönül okşamak, gönül çelmek, gönül bağı, gönül evi, gönül darlığı, gönül teli, gönül eri, gönül gönüle, gönül dili, gönül aynası, gönül yakmak, gönül rızası, gönül birliği, gönül dili, gönül alma, gönül huzuru, gönül kırmak, gönül gezdirmek, gönül belası, gönül rahatlığı, gönül köprüsü, gönül gözü, gönül avutmak, gönül dostu, gönül yapmak, gönül meselesi, gönül ilişkisi, gönül okşamak, gönül penceresi, gönülden gönüle, gönül avlamak, gönül hırsızı, gönül incitmek, gönül yıkmak… Gibi deyimleri peş peşe sıralar; Aldırma gönül, Allah gönlüne göre versin, Paşa gönlün bilir, Gönül ferman dinlemez, Gönül isterdi ki… deriz. Yunus Emre asırlar öncesinden gönülün kıymetini ifade ederken şöyle seslenir:
“Yunus Emre der, hoca
İstersen var bin hacca
Hepisinden iyice
Bir gönüle girmektir”
Gönül, kalp aynası gibidir. Kalplerimiz de tertemiz bir ayna olarak yaratılır. Yaşadığımız her
kötü huy ve davranış kalp aynasına birer leke bırakır. Eğer kalp aynamızın üzerine konan bu lekeleri küçük diye önemsemezsek bir müddet sonra her tarafını kaplar, kalp aynası görünmez hâle gelir. Bu duruma düşmeden en ufak lekeyi bile derhal tövbe ve istiğfarla silerek kalp aynası temizlenmelidir. Gönül kırmak kolay ama yapmak çok zordur. Hz. Mevlâna da aşağıdaki beyitte gönül yapmanın, defalarca haccetmekten daha makbul olduğunu belirtmektedir.
“Kâbe bünyadı Halil-i Azer’est
Dil nazargâh-ı Celil-i Ekber’est”
Kâbe, Azer oğlu İbrahim A.S’ın inşa ettiği taştan bir yapıdır. Gönül ise mekânlardan münezzeh olan cenabı Allah’ın nazargâhıdır, tecelli ettiği yerdir. Yine Hz. Mevlâna;
“Gönül bir pınardır çeşmesi var tası yok
Kırma kimsenin kalbini yapacak ustası yok…”
İnsan, halet-i ruhiyesi icabı aile ve akraba çevresi ile cemiyet içerisinde ünsiyet
kurduğu kimselerle birlikte hayatını sürdürmek mecburiyetindedir.
İnsan insanın aynasıdır. Peygamber efendimiz (S.A.V) “Biz bir aynayız bize bakan
kendini görür. Ebu Cehil baktı kendi çirkinliğini gördü(Sen Abdullah oğlu Muhammed’sin
dedi), Ebu Bekir baktı kendi güzelliğini gördü(Sen Allah’ın Resulüsün dedi)”…

İnsanın kendisini görmek istediğinde karşısındakine bakması kâfidir. Çünkü kendisi
nasıl bir psikolojik durumda ise karşısındakine o gözle bakar. Aynalar, hatalarımızı fark
etmemizi ve kendimize çeki-düzen vermemizi sağlar. Ama bakmayı bilirsek!
Nasıl ki bir aynayı kırdığında her parçasında kendini şekilden şekile girmiş olarak her
parçasında görürsün; senin aynan olan karşındakinin gönlünü kırdığında, incittiğinde aynı
durum ortaya çıkmaktadır.
Eskiler bunu ne güzel ifade etmiş, hatta aynaların yanına hat eseri olarak asmışlar:
“Etme miratı şikeste seni yüz parça eyler” aynayı kırarsan o da seni yüz parça eder,
seni yüz şekile koyar, öyle gösterir. Karşındakinin kalbi de seni yansıtan bir ayna gibidir,
gönül aynasını kırarsan “nazargâh-ı İlahi” olan kalbi yüz parça etmiş olursun. O zamanda iki
cihanda bedbaht olursun. Tıpkı gönüller sultanı Yunus Emre seslendiği gibi:
“Gönül Çalabın tahtı,
Çalap gönüle baktı,
İki cihan bedbahtı,
Kim gönül yıkar ise”
Hz. Mevlâna’nın bu konudaki “Eğer sen kardeşinde bir ayıp görüyorsan, o sende
bulunan ayıbın aynada aksetmesinden ibarettir” sözleri dikkatimizi çekmek içindir. Çünkü
gönül gözü ile bakanlar kardeşlerinde ayıp görmezler, aramazlar.
Ne mutlu gönül gözü açık olanlara… Ne mutlu gönül gözüyle görenlere…
Hülasa-i kelam niyazımız şudur:
Ya Rabbi! Hiç bir gönlün kırılma sebebi eyleme bizi…

-o-

Yeni neslin anlayamayacağı düşüncesiyle bin yıldır kullandığımız, ancak çoğu unutturulan bu kelimelerin günümüz Türkçesiyle karşılıkları aşağıya çıkarılmıştır. Arz-ı endam : Kendisini(boy-posunu) göstermek, salına salına gezmek Ahseni takvim:İnsana Allah tarafından verilen en güzel ve mükemmel biçim Hamakat :Ahmaklık, budalalalık
Tarumar : Darmadağınık, karmakarışık, perişan Halet-i ruhiye :Ruhsal-duygusal durum
İcap : Gerek, gereklik
Kâfi :Yeterli
Mir’at :Ayna
Şikeste :Kırık, kırılmış
Bünyad :Esas, yapı, bina
Nazargâh :Bakılacak yer, bakılan yer
Hülasa-i kelam: Sözün özü

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Son Eklenenler

author

Emma Hayes

There I was in a hot yoga studio with plenty of bright natural light and bending myself into pretzel like positions for the very first time.

instagram